Azerbaycan’da yapılacak olan COP29’a hazırlık işlevi yüklenen iklim müzakereleri (SB60) toplantısı 3-13 Haziran tarihleri arasında Almanya Bonn’da yapıldı.
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi altında her yıl düzenlenen ‘Conference of the Parties’ (COP) taraflar konferansı, taraf ülkelerin temsilcilerinin bir araya gelerek iklim değişikliği ile mücadele konusunda kararlar alması, politikalar belirlemesi ve yürürlüğe koyması ile ilgili bir platform olarak tanımlanıyor.
Bonn İklim Değişikliği Konferansı, bu Kasım ayında Azerbaycan’ın Bakü kentinde yapılacak BM İklim Değişikliği Konferansına (COP29) giden yolda ilerlemenin gerekli olduğu bir dizi konu üzerinde iki hafta süren yoğun çalışmanın ardından 13 Haziran’da sona erdi.
BM İklim Değişikliği İcra Sekreteri Simon Stiell, kapanış konuşmasında “Bonn’da ileriye doğru mütevazı adımlar attık” [Ama] hâlâ masada çok fazla öğe var. . . Bakü’de iddialı sonuçlara ulaşmak için kendimize tırmanmamız gereken çok dik bir dağ bıraktık.”dedi.
Stiell ayrıca G7 de dahil olmak üzere UNFCCC süreci dışında iklim finansmanı konularında daha fazla ilerleme sağlanması gerektiğine dikkat çekti. “Gelişmiş ekonomilerin, kalkınma bankalarının hissedarları olmak da dahil olmak üzere kullanabilecekleri birden fazla aracı var.”
Eş Başkanlar, Ekim’de TED11 ve arka arkaya gerçekleştirilecek özel amaçlı çalışma programının üçüncü toplantısı için seçenekler içeren yeni bir girdi belgesi üretebilmeleri amacıyla Tarafları NCQG hakkındaki birleştirilmiş ve güncellenmiş görüşlerini sunmaya davet etti. COP29’da bir sonuca varılmasının önünü açmak için Ekim ayında NCQG’ye ilişkin üst düzey bir bakanlar diyaloğu da gerçekleştirilecek.
Bu ayın sonuna doğru BM İklim Değişikliği, sera gazı envanterlerinin takibini, eylemi ve desteği entegre eden yeni Gelişmiş Şeffaflık Çerçevesi raporlama araçlarını sunacak. BM İklim Değişikliği, Microsoft ile ortaklaşa bu verileri hayata geçirmek için yeni bir İklim Veri Merkezi de geliştiriyor.
Yeni raporlama araçlarına ilişkin eğitim oturumları, COP29’un yanı sıra COP29 öncesinde Afrika, Latin Amerika ve Karayip bölgelerinde düzenlenecek.
Bonn’da ilerleme sağlanan alanlar şunlardır:
Taraflar, İklim Finansmanına İlişkin Yeni Toplu Sayısal Hedefe yönelik içeriği kolaylaştırdı. Net seçenekler ve taslak kararın esas çerçevesi COP29’dan önce sonuçlandırılmalıdır.
Taraflar ileriye dönük, etkili ve bilimsel açıdan sağlam uyum göstergelerine yönelik adımlar attı.
Daha iyi işleyen bir uluslararası karbon piyasasına yönelik ilerleme kaydedilmiştir ancak yapılması gereken daha fazla çalışma vardır.
Taraflar şeffaflık için birlikte çalıştı ve daha güçlü iklim eylem planlarının planlanması konusunda birbirlerine destek oldu.
Öte yandan müzakereleri Max Planck Enstitüsü adına takip eden Dr. Ezgi Ediboğlu toplantı için “klasikleşmiş iklim müzakereleri oyunu” diyor. COP28’de kararlaştırılan, fosil yakıtların ‘Aşamalı olarak kullanımdan kaldırılması’ konusunun toplantının taslak metinlerinin dışında bırakıldığını, hatta enerji ve fosil yakıt terimlerinden özellikle kaçınıldığını dile getiren Ediboğlu’na göre “bu konu ideolojilerin üzerinde.”
GST’nin teknik raporunun “Küresel olarak önemli ölçüde ilerleme kaydedilemediğini” gösterdiğini belirten Ediboğlu “GST’de kabul edilen finans ihtiyacı hangi konularda harcanabilecek, fosil yakıtlardan çıkışla ilgili olarak rejimden teknik destek gelecek mi veya çıkışla ilgili, devlet bazlı süreçleri izleme gibi, şeffaflıkla ilgili yöntemler geliştirilecek mi gibi pek çok konu tamamen belirsiz” dedi.
GST’nin kalbi olan ‘enerji’ ve ‘fosil yakıtlar’ gibi terimlerin, SB60 taslak kararlarında dikkat çekici bir şekilde yer almadığını vurgulayan Ediboğlu diğer konuların müzakereleri sırasında da bu terimlerden özellikle kaçınıldığını ifade etti.
Toplantının bir diğer önemli gündem maddesi olan ve COP29’da tartışılıp kabul edilmesi beklenen Şarm el-Şeyh azaltım hedefi ve uygulama çalışma programının taslak metni üzeninde de anlaşmaya varılamadığını aktaran Ediboğlu, “Kayıp ve Zarar Fonu” için kritik sorun olan finansman kaynaklarının da belirlenemediğini dile getirdi.
SB60 müzakerelerinde gelişmekte olan ülkelerin, gelişmiş ülkelerden yıllık 1 trilyon doların üzerinde kaynak sağlamasını talep ettiklerini ancak gelişmiş ülkelerin meblağı karşılayamayacaklarını söylediklerini kaydeden Ediboğlu, “Gelişmekte olan ülkelerin de katkı sunması gerektiğini ima ettiler. Gelişmiş devletler harici tüm devletler, iklim değişikliğinin en az gelişmiş ülkeler ile küçük ada devletlerini ciddi ölçüde etkilediğini vurguladılar. Gelişmiş ülkeler ise finansman sağlayarak öncülük etme isteği göstermeksizin, çevrenin korunması ve iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinin tanınması üzerine genel geçer açıklamalarda bulundular” dedi.
Ediboğlu, Bonn iklim toplantılarında alınan, alınamayan tüm kararları göz önünde bulundurarak “Taraflar, yıllardır süregelen, klasikleşmiş, iklim değişikliği müzakere oyununu oynadılar: ‘Onlar harekete geçmezse, biz de geçmeyiz!’ Sekretarya gündem maddelerinin çokluğundan şikayet etti. Bu gündem yoğunluğu gösterisi, küresel ısınmayı 1.5°C ile sınırlandırma hedefinin çoktan kaçtığını fark eden devletlerin, başarısızlıklarını örtme çabası olabilir. Rejim adeta çalışamaması için sürekli ağırlaştırılıyor” değerlendirmesinde bulundu.
Bu yüzden, “iklim değişikliğinin kabulü”nü ve “iklim değişikliğiyle mücadele”yi ideolojilerle ilişkilendirmekten özellikle kaçınmamız gerektiğini düşünüyorum. İklim değişikliğinin bilimsel temelinin ve getirdiği varoluşsal risklerin politizasyonunu kanıksadığımızda ve bu tavrı bir ideoloji ile eşleştirdiğimizde, konuyu kendi çıkarları için siyasallaştıran partilere bahane sunmuş veya fayda sağlamış oluyoruz. Yoksa tabii ki partiler, iklim değişikliğiyle mücadelede kendi bakış açılarına göre “farklı yöntemler” kullanabilirler. Ancak her partinin ve ideolojinin, iklim değişikliğini kabul etmesini ve mücadele konusunda bir strateji geliştirmesini beklemeliyiz. Nitekim bilimsel bir gerçekliğin kabul edilmemesi, ideolojilerle açıklanabilir ya da kanıksanabilir bir durum değil. Bu, yerçekiminin varlığının ve etkilerinin sol veya sağ diye nitelenmesi gibi bir şey olurdu.
İklim değişikliği kaynaklı aşırı hava olaylarının sebep olduğu ölümlere, zorunlu göçlere, onarımı milyarlarca dolara mal olan ağır hasar görmüş şehirlere ve geri dönüşü olmayan biyolojik çeşitlilik kayıplarına hep beraber tanıklık ediyoruz. Bu konu ideolojilerin üzerinde.
Yorumlar kapalı, ancak trackbacks Ve pingback'ler açık.