Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Demokrasi ve Özgürlükler Adası’nda Açıklamalarda Bulundu

Fotoğraf : T.C. Cumhurbaşkanlığı Resmi Sitesi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Demokrasi ve Özgürlükler Adası’nda düzenlenen Vesayetten Demokrasiye Millî İrade Sempozyumu’na katılarak bir konuşma gerçekleştirdi.

27 Mayıs darbesinin ardından Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın idamına karar verildiği Yassıada’nın ismi 27 Mayıs 1960 darbesinin 60. yılında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın katılımı ile düzenlenen programla Demokrasi ve Özgürlükler Adası olarak değiştirilmişti. Adada bugün, 12 Eylül 1980 darbesinin 40. yıl dönümünde ‘Vesayetten Demokrasiye Milli İrade Sempozyumu’ düzenlendi. Sempozyumun açılışına Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, TBMM Başkanı Mustafa Şentop, MHP lideri Devlet Bahçeli, eski Başbakan Tansu Çiller, BBP Genel Başkanı Mustafa Destici ve DP Genel Başkanı Gültekin Uysal ile milletvekilleri, yüksek yargı temsilcileri, akademisyenler ve STK temsilcileri katıldı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamaları şöyledir :

“Yakın tarihimize baktığımızda ülkemizin demokrasi tecrübesinin vesayet, cuntalar lekesiyle dolu olduğunu görüyoruz.

Siyaset mühendislikleri, zorbalıklar, sinsi tuzaklar ve daha nice oyunlar yaşadık. Bedelini demokraside ve ekonomide geri kalmışlık olarak, evlatlarımızın dar ağacından terör saldırılarında can vermeleri olarak ödediğimiz bu süreci asla unutmayacağız.

Her şeyden önce şu gerçeği ülkemizdeki herkesin kabul etmesi gerek; Türkiye’de yapılmış ve teşebbüs edilmiş hiçbir darbe, vesayetin hiçbir oyunu meşru değildir, milli değildir, masum değildir, onurlu değildir.

Her darbe bir öncekinin yarım bıraktığını, başaramadığının tamamlamak amacıyla yapılmıştır.

Bugün 12 Eylül. Bu tarih takvim yapraklarındaki 365 sayfadan biri olmanın çok ötesinde anlamlara sahip.

Türkiye 40 yıl önce 12 Eylül’de gözlerini silahların gölgesi altında açmıştı. Köşe başlarında tanklar, sokakları kapatmış askerler, bunlar bizim evlatlarımızdı, tanıdık bir felaketin habercisi gibiydi. Türkiye bir kez daha askeri darbeye maruz kalmıştı. 60 darbesi ve ardından gelen felaketler bugün hâlâ yürekleri dağlıyor.

Gençliğimizin başındaki 71 muhtırası siyasi sonuçları ile daha çok hafızamızda yer etti. 12 Eylül ise öncesi ve sonrası ile öylesine kanlı yaralara yol açmıştır ki, nesiller boyu unutulması mümkün değildir.

12 Eylül’den önce ülkenin siyasi kamplara bölünmesi gibi hadiselerin hiçbiri kendi dinamiği içinde ortaya çıkmamıştır. Bu gelişmeler darbeye zemin hazırlamak için yazılmış senaryonun ürünüdür.

Ülkemizin ’70 sente muhtaç’ diye hafızalara kazınan ekonomik çöküntüsü de darbeye giden yola döşenen taşlardan biridir. Birilerinin ‘bizim çocuklar başardı’ demesi, 12 Eylül gerisindeki karanlık yüzü ifade ediyordu.

15 Temmuz’da birileri yine aynı mekanlarda ‘bizim çocuklar yine başardı’ demek için bekliyordu. Can güvenliği kalmayan, geleceğinden umudunu kesen bir toplum darbeye direnemezdi.

12 Eylül rejimi anayasasının yüksek oy ile kabul edilmesi, darbenin meşruiyetinden ziyade, milletin umutsuzluk ikliminden kurtulma isteğinin tezahürü olarak görülmelidir.

Bu dönem konusunda kimi çevreler, özellikle kendilerine göre bir farklı yorum oluşturmaya çalışmış, bu tür bir resim tarih hükmünü, ülkemizin yaşadığı en ağır ve acı darbe olarak vermiştir.

Güneyde malum koalisyon güçleri ile mücadelemiz var. Hemen bakıyorsunuz ki, bir terör devleti oluşturulmaya çalışılıyor Suriye’de.

Öbür tarafta, Libya’da karşımızda darbeci Hafter, onun güçlerinin ne yazık ki, Wagner diye paralı, Abu Dabi’nin desteklediği silahlı güçleri var. Onların yanında Fransa sürekli gündemde.

İsim olarak anmak istemiyorum ama mecburum. Şahsımla çok uğraşıyor. “Türk milleti ile değil, bizim Erdoğan ile sıkıntımız var” diyor. Sayın Macron, senin şahsımla daha çok sıkıntın olacak.

Kendisine de söyledim ‘Senin tarih bilgin yok önce bunları öğrenmen lazım’ Türk milleti ile uğraşma. Biz Afrika’da bir insanın burnunu kanatmadık’ dedim.

Bunlar Libya’ya da çok çektirdiler, Libya’da yüz binlerce insanı öldürdüler. Libya’ya petrol için girmek istiyor. Afrika’nın diğer ülkelerine elmas, altın, bakır, krom için girmek istiyor. Afrikalı liderler bunu bana hep anlatmışlardır.

Burada, adalarda Yunanistan’ın yaptıklarına bakın. Neye güvenerek yapıyor bunları? Destek vadedenlere güveniyor, adaların etrafında korvetlerle dolaşıp duruyorlar.

Yanlış iş yapıyorsunuz, bu yollara girmeyin. Hepten yalnız kalırsınız. Yeri geldiği zaman, komşu diyorsun, o zaman hakkını ver. Biz kendi kararımızı kendimiz veriyoruz.”

Yorumlar kapalı, ancak trackbacks Ve pingback'ler açık.