İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu, Başakşehir Çam ve Sakura Şehir Hastanesinde yaşanan MR krizine ilişkin yazılı bir açıklama yaptı.
İstanbul Tabip Odasından yapılan açıklamada, Başakşehir Çam ve Sakura Şehir Hastanesinde asistan hekimlere MR istemi yapmaları için yetki verilmemesine tepki gösterilerek, “Asistan hekimleri, her MR istemi yapması gerektiğinde uzman doktora veya öğretim üyesine yönlendirmek, yoğun hasta yükü altında olanaklı olmamakla birlikte anlaşılır da değildir” ifadeleri kullanıldı. İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu, Başakşehir Çam ve Sakura Şehir Hastanesinde yaşanan MR krizine ilişkin yazılı bir açıklama yaptı. Yapılan açıklamada:
Gün geçmiyor ki sağlık sistemimizde bir gariplik daha yaşanmasın. Bu sefer bahsedeceğimiz gariplik Başakşehir Çam ve Sakura Şehir Hastanesi’nden. Hani şu şehir merkezinin oldukça uzağında kurulan, devasa ölçekteki hastane. Pek çok hizmetin taşeron şirketler tarafından verildiği, “Kamu-Özel Ortaklığı” adı verilen, aslında kamunun parasını özel şirketlere aktarmanın adı olan sistemle yapılan ve işletilen hastane. Her yıl Sağlık Bakanlığı’nın bütçesinde koca bir delik açılmasına sebep olan, kamudan milyarlarca dolar para aktarılan hastane.
İşte bu hastanemizde bir sabah asistan hekim meslektaşlarımız, öncesinde hiçbir yazılı bildirim yapılmaksızın hastaları için elzem olan MR (Emar – Manyetik Rezonans Görüntüleme) tetkikini sistem üzerinden isteyemediklerini fark etmişler. Ancak diğer radyolojik tetkiklerin, örneğin BT (Bilgisayarlı Tomografi), USG (Ultrasonografi) gibi, istemini yapmalarında bir sıkıntı yokmuş. Durum bu olunca, önce doğal olarak sorunun sistemden kaynaklı hata olabileceğini düşünmüşler. Ancak sonradan anlaşılmış ki MR isteminin asistan hekimlerce yapılması, hastane Başhekimliği tarafından bilerek engellenmiş. Yalnızca uzman doktorlar ve öğretim üyeleri MR istemi yapmaya yetkili kılınmış.
”bir hekimin sadece MR tetkikini isteyememesi hekimlik ve tıp açısından anlaşılır değildir”
Sağlık hizmeti, uzmanlık eğitiminin verildiği Şehir Hastanesi gibi hastanelerde esas asistan hekimler üzerinden yürütülür. Sağlık hizmeti verirlerken aynı zamanda uzmanlık eğitimi de alırlar. Dolayısıyla asistan hekimleri, her MR istemi yapması gerektiğinde uzman doktora veya öğretim üyesine yönlendirmek, yoğun hasta yükü altında olanaklı olmamakla birlikte anlaşılır da değildir. Çünkü poliklinikte asistan hekimler hastanın tedavisini düzenleyebilmekte, MR harici her türlü tetkikin istemini yapabilmektedir. Ancak ne hikmetse iş MR’a gelince işler tıkanmaktadır.
Bu engellemenin birkaç açıdan sakıncası vardır. İlki, yoğun hasta başvurusu altında, her hastaya sınırlı süre tanımlanan koşullarda asistan hekimlere bu, sözlü ve fiziki şiddet olarak geri dönme potansiyeli taşımaktadır. Nitekim bu nedenle bir şiddet olayı da yaşanmıştır. İkincisi, her türlü tıbbi tetkik ve tedavi kararı verebilen bir hekimin sadece MR tetkikini isteyememesi en azından hekimlik ve tıp açısından anlaşılır bir durum değildir. Hele de en ileri tıbbi teknolojik cihazların bulunduğu, her branştan çok sayıda doktorun ve sağlık çalışanının çalıştığı, sağlık talebi yaratmak için bizzat hükümet eliyle reklamının yapıldığı Şehir Hastaneleri’nde bu uygulamanın sağlık çalışanlarına şiddet olarak döneceği belliyken.
Türkiye’de MR cihazları tabiri caizse canı çıkarılıncaya kadar çalıştırılmakta, böylece her yıl Türkiye, MR cihazı başına düşen tetkik sayısı açısından OECD ülkeleri içinde birinciliği kimseye kaptırmamaktadır. Bundan dolayı biz İstanbul Tabip Odası olarak bu kışkırtılmış sağlık talebinin, niteliğin değil niceliğin değerli olduğu bu sağlık anlayışına karşıyızdır. Ancak bu çarpıklığı düzeltmenin yolu tek bir hastanenin MR tetkiki sayısını sınırlamaktan geçmez. Kâr ve piyasa odaklı mevcut sağlık sistemini değiştirmekten geçer.
”bu yanlış uygulamadan bir an evvel dönmelerini talep ederiz”
Mesele MR olunca ister istemez kamu hastanelerinde Radyoloji hizmetlerinin belli bir oranda taşeronlaştırıldığını hatırlamamız gerekiyor. Oysa sağlık hizmetlerinin taşeronlaşmasının acı sonuçlarını yenidoğan yoğun bakımlarını mesken tutmuş organize suç örgütü olayında gördük. Ancak bu olaydan henüz bu anlamda hiçbir ders çıkarılmış değil. Kamu hastanelerinde kadrolu radyoloji uzmanı doktorlar, öğretim üyeleri ve eğitim gören asistan hekimler olmasına rağmen MR başta olmak üzere pek çok radyolojik hizmetin sunumu için ihale açılmakta ve bir taşeron şirkete devredilmekte. Bu şirketler, ihaleyi kazanabilmek için tetkik başı ücretlerini çok düşük tuttuğu için gerektiği kadar hekim çalıştırmamakta. Böylece günde binlerce çekilen radyoloji tetkikinin sağlıklı şekilde yorumlanması için yeterli vakit ayrılamamakta. Açıkça söylememiz gerekirse taşeron şirket tarafından çekilen ve raporlanan hiçbir radyolojik tetkike, o radyolojik tetkikin istemini yapan doktor tarafından bile güvenilmemekte. Bu iş, kamunun parasını taşeron şirketlere aktarmanın bir yolu olmuş durumda. (Radyoloji hizmetlerinde taşeronlaştırmanın iç yüzünü ve geldiği yeri, yakın zamanda Bursa Tabip Odası tarafından yayınlanan şu broşürde bulabilirsiniz. İncelemenizi öneririz.)
İstanbul Tabip Odası olarak Başakşehir Çam ve Sakura Hastanesi Başhekimliği’nin bu garip kararı neden aldığını henüz net şekilde bilemiyoruz. Ancak belki de taşeronlaştırılan MR tetkiklerinde yıllık kotaları dolmuş veya dolmak üzere olabilir. Ya da Başhekimliğin münferit garip bir uygulaması da olabilir. Ancak şurası kesin ki bu süreçte asistan hekimlerin yaşayacağı her türlü mağduriyetten Başhekimliğin sorumlu olacağını hatırlatır, bu yanlış uygulamadan bir an evvel dönmelerini talep ederiz. Olayın takipçisi olacağımızı bildiririz.
Yorumlar kapalı, ancak trackbacks Ve pingback'ler açık.