Johann Sebastian BACH: 20 Çocuğuyla Değil Eserleriyle İz Bırakan Ünlü Müzisyen
Bach ve ailesi 16. ve 17. yüzyıllar boyunca hep müzisyenler yetiştirmişlerdir. Dedelerden torunlara dek kan bağları sadece müzikti sanki. Bach’ların ilki flüt çalan bir değirmenciydi. Sebastian Bach “Herhalde müziğinin temposunu değirmenin kanatlarının rüzgarla dönüşüne uydurmaya çalışıyordu.” diye bahsediyordu soyunun ilk müzisyen büyük-büyükbabasından.
Johann Sebastian Bach’ı sadece “Bach” olarak anabiliriz. Çünkü tüm müzisyen ailenin yeteneğiyle büyük ara öndeydi ve tüm ailenin adını tek başına taşıyabilecek kadar çalışkandı.
“Müzikte tek gaye Tanrı’yı hoşnut etmek olmalıdır. Dinine gerçekten bağlı herhangi bir kimse, çok çalışırsa en az benim kadar başarılı olabilir.” demişti.
9 yaşında annesini, 10 yaşında babasını kaybeden Bach, küçük yaşta sıkı bir din eğitimi almış, Tanrı’ya gerçekten bağlanan kimselerin çok çalışmaları gerektiğine de inanmıştı. Ona göre hayat uzun ve amansız bir mücadeleden ibaretti. Bach öksüz kalınca abisi bakım görevini üstlendi. Bach, soprano olarak kiliseye girdiğinde, daha henüz 15 yaşındaydı. Bir müddet sonra orgcu abisine özenecekti. O sırada besteci Georg Böhm ile tanışacak, büyük ustadan çok şey öğrenecekti. (Bach’ın org için yazdığı ilk eserlerinde Böhm etkileri çok görülür.)
J. S. Bach bilgisini arttırmaya o kadar hevesliydi ki Almanya’da yaşadığı şehir Lüneburg’da müzik bilgisi ona yetemeyecek ve 60 km uzaklıkta Hamburg’a kadar yürüyecekti.
Ona göre hayat uzun ve amansız bir mücadeleden ibaretti. Bach, insanların ilerlemelerini önleyen sebepleri, çoğu zaman insanların yarattıklarına inanıyordu. Bazı budalaların ortaya attıkları düşünceler ve kaideler, başkalarının ilerlemelerine imkan bırakmıyordu.
Bach, Anstadt Kilisesi’nde org çalma görevi üstlenmişti. Daha ellerini orga değdirir değdirmez harika tınılar çıkıyordu parmaklarından. Fakat kilise idarecileri bu durumdan pek hoşnut değildi ve Bach’ın org çalış şeklini bir türlü beğenememişlerdi. Orgun başına geçip koroyla beraber aynı tempoyu uyarak ilahileri çalmak basit bir işti, fakat yeni orgcu bu uslubu büsbütün değiştirmişti. Hem bu adam, kutsal müziği ne hakla değiştiriyordu? Bu can sıkıcı durum çok geçmeden bitmeliydi ve orgcu işinden gönderilmeliydi.
Bunun üzerine Bach başka bir kilisede iş buldu ve aylığı da güzeldi. Şikayet edilecek bir şey olamazdı. Fakat Bach dobra dobra konuşmaktan o kadar hoşnut olurdu ki daha kilisenin orgunu görür görmez beğenmediğini söyleyiverdi. Org pek küçüktü. Halbuki daha önceki orgcuların hiç biri çalgının küçük, tuşların bir kaçının eksik olduğunu söylememişti. Ne önemi olabilirdi ki? Bu nasıl bir adamdı böyle?
Arası çok geçmeden Bach işinden ayrıldı ve idarecilerde rahat bir nefes aldılar. Fakat Bach’ın çok güzel org çaldığı kulaktan kulağa yayılıyordu artık. Bazıları onun dördüncü (yüzük) ve beşinci (serçe) parmağıyla çalarken baş ve işaret parmağıyla da tuşlar üzerinde cambazlık yapabildiğini söylüyordu. Bu nasıl bir yetenekti?
Bach,1707’de ikinci derece kuzeni Maria Barbara ile evlendi. Bu evlilikte 7 çocuğu olacaktı.
Weimar Sarayı orgçuluğu görevine başladı ve saray orkestrasının birinci kemancılığına atandı. O yıllarda başkemancılar ya da klavsenciler orkestrayı yönetirdi. Artık usta bir orgcu olarak geziyordu kentleri. İmparator büyük Frederick’in gözbebeği olmuştu. Bach’ı ısrarla Berlin’e çağırıyordu. Uzun tereddütlerden sonra Bach dinleti vermeyi kabul etti. Savaşçı Krala savaş meydanlarında geçirdiği yorucu heyecanları tatlı melodileriyle unutturacaktı. Bach saraya geldiğinde kralın gözleri parlamış ve “Beyler” diyerek “Bugün bizler için çok önemli bir gündür, zira Johann Sebastian Bach aramızda bulunuyor” diye sunmuştur. Frederick, Bach’ın aynı zamanda parçalar bestelediğini de duyurmuştu. Bach boynunu bükerek kendince bir şeyler çıkarttığını söyleyip “ siz şuraya bir melodi yazın ben onu altı farklı şekilde yazayım” demiştir. O an kralın verdiği melodiyi tanınamayacak harikulade bir eser haline getirdiğinde kral hayranlığını gizleyemedi ve “Tanrım yeryüzünde bir tek büyük Bach var” diye haykırdı ve parmağında ki değerli yüzüğü ona hediye etti.
Bach, müzik için çok geziyordu. Öyle ki karısının öldüğünü ve toprağa verildiğini bir yolculuğun ardından eve geldiğinde öğrenebilmişti. Bir buçuk yılın ardından adına ithafen besteler yapacağı 20 yaşındaki değerli şarkıcı Anna Magdelena ile evlenecekti. Bu evlilikten 13 çocuğu olacaktı.
20 çocuklu baba ailesine para yetiştiremiyordu. Yıllarca geceli gündüzlü çalışmıştı. Son zamanlarda da görme kabiliyeti gittikçe zayıflıyordu. Altmış beş yılın ağırlığıyla yorulmak bilmeyen güçlü adamın yerini, yorgun, bezgin ihtiyar almıştı. Görme kabiliyetini tamamen yitirdi.
Johann Sebastian Bach, 1685 yılında başladığı hayatına, 1750 yılında ağır bir sara krizi geçirerek, 66 yaşında son verdi.
Bestelediği eserler bir kilise dolaplarında kaldı. Kilisenin öğrencileri, piknik yemeklerini sarmak için dolaptan eser kağıtlarını almayı adet edinmişlerdi. Bach’ın öğrencilerinden biri ustanın mezarı başında şöyle diyecekti: “Biliyor musun, bizim ihtiyar o kadar alçak gönüllüydü ki dehasından bile haberi yoktu. Dünyanın onu tanıyıp anlaması için belki yüzyıllar gerekecek.”
Gerçekten de öyle oldu…