Parti genel merkezindeki belediye başkanları toplantısında konuşan CHP Genel Başkanı Özgür Özel, “Seçim gününe göre yüzde 8.5 artış var” dedi.
CHP Lideri Özgür Özel, CHP Genel Merkezinde gerçekleştirilen Halkın Belediyesi Halkın İradesi Belediye Başkanları Toplantısına katıldı. CHP’nin belediye başkanları toplantısında konuşan CHP Genel Başkanı Özgür Özel, yerel seçimlerin ardından gerçekleştirdikleri son ölçümlerde seçim gününe göre yüzde 8.5 artış tespit ettiklerini aktardı.
Özel, belediye başkanlarının performansını ölçtürdüklerini belirterek, “Şu ana kadar ölçülen belediye başkanlarımızdan memnuniyet oranı ve ortalamadaki artışı, seçim gününe göre yüzde 8.5. Hepimizi tebrik ediyorum. Seçim günü ortalamamız yüzde 38’di, şu anda ortalamamız yüzde 46’ya gelmiş durumdadır. ‘Bugün seçim olsa bu belediye başkanına oy veririm’ diyenlerin toplamı yüzde 46’ya ulaşmıştır” ifadelerini kullandı.
“İlk 6 ayın belediye anket sonuçlarını gördüler. Bunun üzerine iki şeye kalkıştılar. CHP’yi kendi içindeki sorunlarıyla boğuşan, her an kurultay tartışmalarını yaşayan, kurultaylarında kavgalar yaşayan bir parti gibi göstermek… Buna gerçekten emek verdiler, troll verdiler, bütçe ayırdılar.
ikincisi ise bu salondaki sizleri itibarsızlaştırmak, her türlü iftira ve karalama ile itibarsızlaştırmak, sizle uğraşmak, ekonomik olarak zorda bırakmak, başaramıyor gibi göstermek ve bir yandan da size kara çalarak, iftira atarak, haksızlıklar, hukuksuzluklarla Cumhuriyet Halk Partisi belediyeciliğinin ilk 7-8 ayda yazdığı destanı gölgelemek ve geriye çevirmek. Şimdi bununla mücadele ettiğimiz bir süreçteyiz. Zorlu ve ağır bir süreçteyiz. Onun için bugün hep birlikte buradayız. Biriz ve beraberiz. Aslında tabii ki bu yeni başlamadı, 2019 seçimlerinden önce biraz önce bahsettiğim İstanbul, Ankara, Mersin, Adana, Antalya ile Cumhur İttifakı’ndan büyükşehirlerin 25-30 yıl sonunda alındığı sürecin yaklaşmakta olduğunu gördüklerinde, o günlerde artık onlar için o seçim çantada keklik değilken, ‘Aman ha aman sakın, Ankara’yı CHP kazanırsa su faturalarını DHKPC’ye dağıttıracaklar’ diyen bir İçişleri Bakanı ile başladı bu işler. ‘İstanbul’u Ekrem İmamoğlu kazanırsa söz vermiş, İSPARK’ı PKK terör örgütüne verecek’ diyerek başladı bu işler ve o seçimi, o karalamalara rağmen kazandık. Ardında pırıl pırıl, her görüşten su faturasını dağıtan gençleri gördüklerinde, üzerinde büyükşehrimizin ismiyle ya da İSPARK’a aracını park eden ya da teslim eden herkes, karşısında bir terörist değil de pırıl pırıl bir genç görünce zaten kendi silahları ile vurulmaya başlamışlardı.”
“YEDİĞİ DEMOKRASİ TOKADIYLA AKILLANACAK SANDIK”
“Devamında Tayyip Erdoğan ‘Bazıları kendilerini darı ambarında sanıyor’ demiş, önüne çıkan iki kadına ‘Aman İstanbul’u bunlara bırakmayın’ deyince ‘Merak etmeyin bırakmayacağız’ demiş. İki gün sonra biraz önce Sayın Başkan’ın da ifade ettiği gibi mazbata iptal edilmiş, yani milli irade kendisine oy verilirken baş tacı edilirken, alaşağı edilmiş. Ve ilk sivil darbe girişimi Sayın Erdoğan tarafından yapılmış ve milletimiz tarafından 45 gün sonra püskürtülmüştü. 13 bin olan fark 806 bine çıkmış ve ‘İstediğinde oy veriyoruz. Ama kime oy vereceğimize sen karar veremezsin. Bizi kimin yöneteceğine İstanbullular olarak biz karar vereceğiz’ dediklerinde, biz hepimiz yanıldık. Sandık ki Tayyip Bey, ‘Osmanlı tokadı atacağım’ diye kibirlenirken yediği demokrasi tokadıyla akıllanacak, bundan sonra milli iradeye saygılı olacak, kazanmayı çok biliyor ama kaybetmeyi de öğrenecek ve kaybettiğinde hazmetmeyi de öğrenecek dedik. Öyle bekledik, ama maalesef olmadı. Tabii pandemide vatandaşa beş maske dağıtamayan iktidar CHP’li belediyeleri engellemenin derdine düştü. Vatandaşın yaptığı bağışlara el koyarak, aşevi hesaplarına el koyarak pandemide vatandaşı aç bırakmayı göze aldı. CHP’li belediyelerin maske üretmesine engel olarak vatandaşı koruyacak maskesinden etmeyi göze aldı. Tuttu o dakikalar içerisinde milyonlarca lira para toplanan dayanışma hesaplarını aldı, el koydu ve o hizmetlerin yapılmasına engel oldu. Ve sürecin sonunda seçimlere gittiğinde gördü ki bunu yaptığı belediyelerden, Hatay’ı istisna tutarak ve acısını şuramda tutarak söyleyeyim, hiçbir tanesini kaybetmediğimizi, üstüne yenilerini eklediğimizi ve Türkiye’de inanılmaz bir başarı elde ettiğimizi gördü. O gün biz buradan bu kürsüden, o akşam saat 21.00’a yaklaşırken biz kibirlenmeyeceğimizi, kimseyi kızdırmayacağımızı, bu büyük başarının kimsenin kaybı olmadığını, kazananın bütün Türkiye olduğunu söyleyip, yan taraftaki apartmanda oturan belki adayın, belki belediye meclis adayının kornamızdan rahatsız olabileceğini, köyümüzde davul çalmamayı, korna çalmamayı, mutluluğu bile kendi içimizde hızla yaşayıp, hizmet üretmek için ertesi gün uyanmak üzere evimize çekilmeyi öğütlerken, biz kazanmayı öğrenirken ‘Tayyip Bey belki bu sefer kaybetmeyi öğrenmiştir’ dedik. Çünkü yaptığı bütün engellemeler, o yaptığı bütün kötülükler geçen dönemde de, bugün biraz önce de kapalı oturumda da hatırlatıldı çok haklı bir şekilde. Ama görüyoruz ki Tayyip Bey, Sayın Erdoğan kaybetmeyi, kaybettiğinde hazmetmeyi asla öğrenmedi, öğrenemiyor. Ama şuna emin olsun ki böyle küçük sınavlarla öğrenemiyorsa, sınavın büyüğü gelecek, o nasıl kaybediyormuş millet ona ilk seçimde gösterecek.”
“GENÇLERİ VE KADINLARI SİZE EMANET EDİYORUM”
“Biz hiç şüphesiz kadınlara güvenerek, gençlere güvenerek, bilime güvenerek, oluşturduğumuz her yapıda kadın – erkek eşitliğine doğru adımlar atarak, kadınları daha çok adaylaştırarak, gençleri daha çok adaylaştırarak ve halkımızın bunu istediğini düşünerek buna çok olumlu karşılıklar aldık. Buna devam edeceğiz. Ben belediye başkanlarımızdan tüm süreçlerde yaklaşmakta olan Cumhuriyet Halk Partisi’nin iktidarına ihtiyaç duyacağımız insan gücüne, insan kaynağına yönelik olarak tasarruflar yapmalarını hep istedim. Ama bundan sonraki dönemde gençlere ve kadınlara daha da fazla önem verilmesini ve bu konuda gayret gösterilmesini de bir kez daha size emanet ediyorum.”
“EN BORÇLU BELEDİYELERİN ONLAR OLDUĞUNU ERDOĞAN BENDEN İYİ BİLİYOR”
“Tabii seçim gecesi 22 yıl sonra ilk defa yenilen Erdoğan balkona çıkıp dedi ki, ‘Dik duracağız ama dikleşmeyeceğiz.’ Birebir aynı ifadeyi 2019’da da kullanmıştı. Bu sefer milletle dikleşmeden üç ay durabildi. İlk aylarda hatta ilk günlerde Meclis’e kendi grubuna bir talimat verdi, o talimat Türkiye Belediyeler Birliği, Tarihi Kentler Belediyeler Birliği, Marmara Belediyeler Birliği seçimlerinde, bütün belediye birliklerinin seçimlerinde belde belediyeleri de oy kullanabilsin. Doğu’daki, İç Anadolu’daki yoğun olarak onda olan belde belediyelerinden istifade etmek suretiyle bu yapıların başkanlıklarını bize vermemeyi göze alıyorlardı. Ama o günlerde hem Cumhuriyet Halk Partisi’nin takındığı tutum, hem milletimizin bize göstermiş olduğu güven ve o konuda kendilerine yaptığımız net ve sert uyarılar buna yeltenmemelerini sağladı. Ama üç ay dayanabildiler ve üç ay sonra çok yönlü bir saldırıyı başlattılar. İlk önce Temmuz ayı yaklaşırken SGK ve vergi borçları açısından belediyelerin tüzel kişiliklerine, geçmişten birikmiş, bunu hepimiz biliyoruz ki her seçim döneminde af çıktığı için ve bu af çıktığında borcu olmayan belediyeler yani SGK ve vergi borcunu ödemiş olan belediyeler, diğerleri tarafından ‘Ya bizim gibi ödemeseydin, bak o faizi oraya vereceğine millete hizmet ederdin’ öğrenilmişliği ile çok sayıda belediyede ama bilhassa AK Partili belediyelerin tamamında SGK ve vergi borçları dağ gibi bekliyordu. Diğer yandan Cumhuriyet Halk Partili belediyeler ise çoğunda Meclis çoğunluğu olmadığı için, borçlanma yetkisini de meclis çoğunlukları vermediği için, millete hizmet edebilmek için bankadan borç dahi alamadıkları için vergiyi ödemek, SGK’yı ödemek yerine, onu ileriye bırakarak acil hizmetleri görmeyi tercih ettiler. Eğri oturup doğru konuşalım. Bunun böyle olduğunu benden daha iyi Tayyip Bey biliyor. Benden daha iyi Sayın Erdoğan biliyor. En borçlu belediyelerin AK Partili belediyeler olduğunu, Cumhuriyet Halk Partisi’nde bulunan üç büyük şehirlerin de borç stokunun büyük kısmının AK Parti döneminden geldiğini hepimiz biliyoruz zaten. Tuttu, bunu yaparak belediyelerin özellikle AK Parti döneminde borçlar birikmiş, yani yemeği AK Parti yemiş, hesabı faiziyle CHP’den bir kerede alacak. Bu talimatı verdi. Gerçekten zorlandık, gerçekten kapalı oturumda ifade edilen rakamlar, yapılandırılsaydı, faizleri kaldırılsaydı, eşit taksitlere bölünseydi inanılmaz hizmetlere dönüşecekti. Bugün yapılanların fevkinde hizmetler yapılacaktı. Ama mazeret bilip de hizmetleri durdurmadık. Arkadaşlar güçlü mali disiplinleriyle bu işleri aştılar.”
“BU YAPTIĞINIZ DÖNER YİNE SİZİ VURUR”
“Şimdi geldi belediye iştiraklerine… Kanunen yapamaz, kanun çıkarması lazım. Meclis’e getirdi geri püskürttük, Cumhurbaşkanlığı kararıyla. Adı gibi biliyor, adım gibi biliyorum Anayasa Mahkemesi bozar kanun yapsa, kanun yapmıyor Cumhurbaşkanı kararnamesi de yapmıyor, karar yapıyor ki Danıştay‘dan olduğunda bozdurmayalım diye. Böyle uyanıklıklarla bu sefer de belediye şirketlerine yöneliyor. Temel amaç belediye şirketleri çalışana maaş ödeyemesin, çöp aksasın, birtakım hizmetler aksasın. Biraz önce övündüğümüz sosyal yardımlar aksasın. Sanıyor ki bu olunca CHP milletin gönlünde edindiği yerden düşecek. Sayın Erdoğan, açık söylüyorum. Bunu yaptığında milletin gönlünden biz düşmeyiz. Biz geçmişte de nasıl bu işlere kalkıştığınızda kocaman afişler, kocaman bilboardlar, bütün belediye otobüslerinden tam sizi şikayet edecekken son gece korkup da geri çektiğiniz uygulamaları hatırlatırım. Vallahi bu yaptığınızı Türkiye’de duymayan bir kişi bile kalmayana kadar milletimize en güçlü şekilde biz anlatırız. Ve sizin bu yaptığınız, döner yine sizi vurur. Cumhuriyet Halk Partisi hizmet aksarsa, aksatanın siz olduğunu anlatacak kabiliyette. Okuduğunu anlayan, duyduğunu anlayan, bunu çok iyi anlatabilen bir örgüte, üyelere ve seçmen yapısına sahiptir. Türk milleti de bir iş aksıyorsa o işi gerçek aksatanın kim olduğunu görürse onu gönlünden düşürür. Siz 31 Mart‘ta milletin gönlünden düştünüz. Milletin gönlünü yeniden kazanmanın yolu; çelme çakmak, çirkef atmak, tekere çomak sokmak olamaz. Millet bu hareketlerle sizi tekrar gönlüne koymaz. Ama bu hareketler yerine hizmette yarışmak, mesela kreş mi yapıyorlar, ‘Biz niye duruyoruz, bütün mahallelere kreş yapalım’ deseniz. Yurt mu yapıyorlar, ‘Bütün öğrencilere yurt yapalım’ deseniz. Veya sosyal yardım mı, ‘En alasını yapalım’ deseniz. Asgari ücret 30 bin diyorlar, ‘35 bin, 40 bin yapalım, sosyal yardıma muhtaç bırakmayalım’ deseniz. Aile sigortası gibi yoksullara sahip çıkacak işlerin peşinde koşsanız, o zaman milletin gönlüne girmek mümkün olur. Bu durumda bizim arkamızdan çelme çakarak, çirkef yaparak ve dönen tekere çomak sokarak yaptığımızda biz milletinden gönlünden düşmeyiz siz bu sefer gözünden de düşersiniz. Gönülden düşenin gönüle girme ihtimali vardır. Ama bu millet gözünden düşene bir daha dönüp bakmaz. Bunları yapın, kötülüğü yapın, milletin gözünden düşün. Bir daha da millet size dönüp bakmasın. Ben bu yaptıklarınızın hepsinin arkasındayım, yapın Tayyip Bey.”
“CHP’NİN BELEDİYE BAŞKANLARI HİZMET ÜRETEN KAMU YÖNETİCİLERİDİR”
“Millet görmüyor mu? Tekirdağ’da Süleymanpaşa Belediyesi bizdeyken borçlara karşı yapılandırmayı reddet, bir dönem kendi hatamızdan dolayı onlara kaybettik, borçların hepsi ödenmiş. Dedik ki ‘Ne kadar iyi, borcu ödemişler.’ ‘Şöyle ödemişler’ dediler. Dört tane arsa vermişler. Dedim ‘Helal olsun belediye başkanına, arsayı vermiş borcu sildirmiş.’ Dediler ki ‘Üstünde cami de var ama.’ Nasıl? Üstünde cami olan arsa. Eğer belediye AK Partili ise belediyeye üstünde cami olan arsayı arsa bedeli üzerinden borçlardan düşer. Sanki o borcun tahsil kabiliyeti var. Camiyi yıkıp da arsayı satacak. Ama CHP olunca, tüm tekliflere karşı ‘Aman ha bunlara yağmurlu havada su vermeyecektik, saraydan talimat böyle’ diyen bir kamu yönetim anlayışı var. Şimdi arkadaşlarımız bundan sonraki dönemde bütün yapıcılıklarıyla, bütün iyi niyetleriyle, kamu görevlilerinin devlet memuru olduğuna inançlarını muhafaza ederek, bir partinin memuru olduklarını asla onlara yakıştırmadan, AK Parti ve MHP’li belediyelere yapılanların bir benzerlerini talep ederek en iyi diyalog zeminini sürdürmeye devam edecekler. Milletimiz biliyor ki Cumhuriyet Halk Partisi’nin belediye başkanları kavga eden değil, sorun çıkaran değil, inatlaşan değil diyalog kuran, sorun çözen ve hizmet üreten kamu yöneticileridir. Ve bu hizmet bu çizgimizin dışına çıkmayan Tayyip Erdoğan’ın yaptıklarının hiçbir tanesi ve bize yaptıklarının hiçbir tanesi bu çizginin dışına çıkmamıza sebebiyet vermeyecektir. Kapalı oturumda da belediye başkanlarımızın sıkça ortaya koyduğu bu irade benim açımdan da son derece kıymetlidir.”
“BİR HESAP SORACAKSANIZ ‘ANKARA‘YI PARSEL SATANLARDAN’ YA DA ‘İSTANBUL’A İHANET EDENLERDEN’ SORMAYA BAŞLAYABİLİRSİNİZ”
“Milletimiz bilsin ki bu yöntemle, yani SGK veya vergide birikmiş, yıllardır faizi birikmiş ve şimdi Cumhuriyet Halk partili belediyelerden alacaklarından keserek, yani vereceği maaştan keserek, yani yapacağı kreşten keserek, dağıtacağı etten, sütten keserek, çocuk bezinden keserek, Cumhuriyet Halk Partisi’nden kesilenlerin aslında iflahı kesilmiş olan milletin gırtlağından, sofrasından, evladından ve huzurundan kesilmeye çalışıldığını görmek gerekiyor. Tabii bu tartışmalar yetmezmiş gibi bir de ‘CHP belediyeciliği sandığınız gibi şeffaf, sandığınız gibi temiz bir belediyecilik değilmiş’ algısını yerleştirmek için bir kumpas içine girdiler ama çıkamadılar. Gerçi çıkmak gibi de bir niyetleri de yoktu. Şöyle ki, kendilerine bir dönem ‘Nasıl kazanıyorlar’ diye sorulduğunda, ‘Çalıyor ama çalışıyor’ diye lakap bile takılmasına bıyık altından gülüyorlardı. Millet o çalmaların, çalışmayla örtülmediğini ve artık o arsız yaklaşımların hizmetleri nasıl aksattığını da görünce bunlara gerekli cevabı vermişti. Şimdi ‘Biz temiziz’ diyemeyenler, ‘Tencere dibin kara, seninki benden kara. CHP de bizim gibi, onlar da aslında temiz belediyecilik yapmıyorlar’ gibi iğrenç bir iftirayı, kirli ellerle üzerimize sürmeye çalıştılar. Bu tartışmanın adı geçtiğimiz aylarda konser tartışmasıydı. Bilmiyor mu elimizdedir, bizden daha pahalıya konser yapan 46 AK Parti Belediyesi vardır. Bilmiyor mu onları söyleyeceğiz. Ama dediği şu, ‘Biz yapıyoruz ama onlar da yapıyor.’ Oysa şunu ifade etmek isterim ki aramızdaki fark şudur, AK Parti’nin de güvendiği şudur: Bütün renkler kirleniyordu, birinciliği beyaza verdiler. Bu CHP’nin beyaz olduğunu kabul edip, kendisinin kir tutmadığı gerçeğini de içselleştirmiş bir anlayış. Bembeyaz bir A4’e kurşun kalemle bir nokta koysam 10 metreden görünür. ‘Bizim gri zaten kağıdımız üzerine yazsam ismimi o bile okunmaz’ mantığıyla bize bir kara çalmaya çalıştılar. Bunlar ispatlandı ve net olarak da söylendi ki biz ne teftişten korkarız ve ne yaptığımız işten şüphemiz var, son derece açık, son derece şeffaf. Karşılaştırıldığında AK Parti’nin yaptıklarıyla kıyaslanmayacak kadar, hem ölçeği açısından, hem yapılan iş açısından, verilen hizmet açısından belediye başkanlarımızın veremeyeceği hiçbir hesabın olmadığı ortaya çıktı. O yüzden sustular. Yoksa susar mı? Altı ay konuşması lazım. Ama giden ilk müfettişler, aldıkları ilk faturalarla kendilerini bizimkilerin dediği ‘Bakın bunu şu AK Partili belediye kaça yapmış, bakın bu hizmet aslında bir hafta boyunca süren ne kadar büyük bir sahnenin ücretiymiş, bakın bakalım burada kaç parti AK Parti almış’ denilince tartışma bitti, suspus oldular. O yüzden şimdi Sayın Erdoğan’a bizim millete veremeyeceğimiz hiçbir hesabımız olmadığını söyleyerek şunu söylüyorum: Bir hesap sorduracaksanız ilk önce çok güçlü delilleriniz ve çok temiz ve özgüveni yüksek bir ekibinizin olması lazım. Ben bunu yapabiliyorum. Bunu yapamadığınızı konser meselesi ortaya çıktıktan bir hafta sonra hep beraber gördük. Ama bir hesap soracaksanız bence Bülent Arınç’ın deyimiyle ‘Ankara‘yı parsel satanlardan’ ya da kendi ifadenizle ‘İstanbul’a ihanet edenlerden’ sormaya başlayabilirsiniz. Siz sormazsanız biz soracağız.”
“EVLATLARI DA AİLESİ DE CUMHURİYET HALK PARTİSİ AİLESİ DE AHMET ÖZER’LE GURUR DUYMAKTADIR”
“Önceki dönemlerdeki yolsuzlukları ile ilgili İstanbul Büyükşehir’in 36, Ankara Büyükşehir‘in 40, memleketim Manisa‘yı sadece örneklendiriyorum 8 dosyayı dört başı mahmur hazır ettiklerini, ama bu konuda ne savcıların ne de kamunun diğer denetim organlarının, ne yargının ne de kamudaki denetim organlarının parmak bile kıpırdatmadığını bir kez daha ifade etmek isterim. Baktılar ne yaparlarsa yapsınlar olmuyor, bu kez seçimle kazanamadıkları belediyeleri masada çalmak için harekete geçtiler. Türkiye’nin en büyük ilçesi Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atamaya kalktılar. Bir şafak operasyonunda kamu kurumu olan belediyenin kapısını balyozla kırıp, eşzamanlı olarak Belediye Başkanımız Ahmet Özer’in evine çilingirle, balyozla gidip, sese uyanıp kapıyı açan eşini ittirip, uyandırılmasına bile izin vermeyerek, onurunu kırmaya çalışarak kendisini gözaltına alanlar ve o gözaltıyı FETÖ döneminde olduğu gibi, FETÖ’nün ilk dönemlerinde olduğu gibi avukatsız yapanlar, oradan sözde topladığı delillerle yalandan bir tutuklama yapanlar, tutuklamasına yapılan itirazda diğer mahkemenin ‘Bunda tutuklanacak bir şey yok, ama bir gizli tanık var’ demesiyle yeni bir faza girdiler. Attıkları yalanların arkasından çekildiler, sürdürmediler. ‘200 sanığa dört günde iddianame yazdım’ diye böbürlenen bir savcı, tek bir sanığa bir aydır iddianame yazamıyor. Ben buradan Ahmet Özer’i selamlayacağım ama Ahmet Özer‘i şöyle selamlayalım. Sevgili kızı Serap ve değerli oğlu Serhan aramızda. Onların şahsında Ahmet Başkan’a bu salondan selam yolluyoruz. Ahmet Başkanımızın arkasındayız, Ahmet Özer suçsuzdur, evlatları da ailesi de Cumhuriyet Halk Partisi ailesi de Ahmet Özer‘le gurur duymaktadır.”
“ELİNDE BELEDİYESİ VAR, KAYYUM ATAMAYA BAHANE OLABİLİR DİYE MUSTAFA SARIGÜL’E CEZA VERDİLER”
“Ardından biraz önce bu kürsüde olan Ovacık Belediye Başkanı. Üç dönemdir kazanır, üç dönemdir. Tunceli’ye giden bilir, bir elinde parti bayrağı bir elinde Türk Bayrağı olan, ağzından gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü düşürmeyen, en zorlu dönemlerde hizmet vermiş ve hep ama hep mağdurun yanında olmuş garibanın yanında olmuş, çalışkan, namuslu hepimizin gözbebeği biridir Mustafa Sarıgül. Ve bu Mustafa Sarıgül bundan 12 yıl önce, savcının ricasıyla, ‘Biz götürürsek askerlerimiz şehit olur, sen bir konuş. Zaten aile CHP’li, sen bir konuş, siz götürün’ dedikleri bir cenazeyi belediyemiz götürdüğü için, CHP’li aileye taziye yaptığı için ve ölenin suçu üzerinden anası, babası, taziye yapan komşularının sorumlu tutulduğu bir süreç bundan iki yıl önce akıllarına geldi. On yıl sonra dava açtılar. Yargıladıkları hemen herkes beraat etti. Elinde belediyesi var diye, kayyum atamaya bahane olabilir diye Mustafa Sarıgül’e ceza verdiler. Ona ne ceza verirlerse versinler, o kendi ailesinin de Ovacık’ın da Tunceli’nin de Cumhuriyet Halk Partililerin de vicdanında suçsuzdur, tertemizdir, bu partinin bir evladıdır. Onu da saygı ile selamlıyorum.”
“MHP’NİN YAKLAŞIMI KIYMETLİ, BU HAFTA TEMAS KURACAĞIZ”
“Buradan bir teşekkür, hep eleştirilerde bulunduk, bir teşekkür: Çok büyük bir kısmı muhalefete, bir kısmı da iktidarın küçük ortağına gelecek. Bu yaşananların hepsi OHAL’de çıkarılmış bir kanun hükmünde kararnamenin ürünüdür. Külliyen kanunsuzdur, hukuksuzdur, Anayasa’ya aykırıdır. Daha soruşturma açılırken, yani içinizden herhangi birine bir terör örgütünün adını anarak soruşturma açıldığı gün kayyum atamayı meşrulaştırır. Belediye meclisini ‘Hepiniz teröristsiniz, vekili de oradan seçmeyeceğim’ der ve bunu iki ayda bir sürdürürler. Buna, zaman zaman kavga eden, bir birinden ayrı düşünen, bugüne kadar hiçbir konuda bir araya gelmemiş Meclis’teki bütün partiler bir araya geldiler. Cumhuriyet Halk Partisi’nin yanında DEM’in, İYİ Parti’nin, Saadet’in, Gelecek’in, DEVA’nın, Demokrat Parti’nin, Yeniden Refah’ın, Emek Partisi’nin ve Türkiye İşçi Partisi’nin birlikte imza attıkları bir teklifle, bu kayyum uygulamasına son verecek teklifimizi Meclis’e ilettik. Evveli gün de Milliyetçi Hareket Partisi’nin genel başkan yardımcısı bir kanun yoluyla bu kayyum işinin ortadan kaldırılabileceğini söyledi. Ben bu kadar olumsuzluk içinde saray bütün hesaplarıyla muhalefeti parçalamaya çalışırken, hele hele kayyum meselesinden muhalefeti birbirine düşürmeye hesap ve kitap kurulmuşken, bu hesabı bozan tüm siyasi partilerin genel başkanlarının şahsında kurumsal kimliklerine, üyelerine yürekten teşekkür ediyorum oyunu bozdukları için. Milliyetçi Hareket Partisi’ne de diyoruz ki ‘Bu sefer bu değerlendirme, samimiyse ve eğer ittifak ortağınızın her dediğine, her yaptığına bugüne kadar verdiğiniz kayıtsız ve Meclis tarihi için takdire şayan desteğe bu sefer iktidar partisinden bir seferlik istediğiniz bu yaklaşıma destek bulabilirseniz, Türkiye’yi büyük bir ayıptan, demokrasimizi büyük bir cendereden kurtarmış olursunuz.’ Milliyetçi Hareket Partisi’nin o yaklaşımını da kıymetlendirdiğimi ve dikkatle takip edeceğimizi, bu hafta içinde de kendileriyle temas kuracağımızı bir kez daha ifade etmek istiyorum.”
“İFADE YALANMIŞ, GİZLİ TANIK BÖYLE BİR AHLAKIN ÜRÜNÜ”
“Hiçbir hamleden sonuç alamayanlar, bu işlere kalkıştılar, bugün de bir benzer durumla karşı karşıyayız. Bu kez DİSK’e, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun Genel İş Sendikası’nın Genel Başkanına, Sevgili Remzi Çalışkan’a bir gözaltı yapıldı. Remzi Çalışkan, bizim kıymetlimizdir. Genel İş, belediyelerimizde örgütlü bir sendikadır. Emekçinin hakkını savunurlar, sert savunurlar. Bazen bizi de üzerler. Remzi Çalışkan o süreçte emekçinin de hakkını savunan, Cumhuriyet Halk Partisi’nin de bu ülke için kıymetini bilen bir tutumla, kriz anlarında her zaman çözüm üretmiş, müzakereye açık, tek derdi alın terinin karşılığını almak olan ve Genel İş gibi DİSK’e bağlı bir sendikada genel başkanlık görevini büyük bir başarı ile yürüten biridir. Aldılar, hiçbir şey dememişler. Dün tutukladılar, ‘Gizli tanık var’ demişler. Burada yaşanan, Ahmet Özer’in yaşadığından ya da daha önce gizli tanık iftiraları ile görevinden alınan belediye başkanlarının yaşadıklarından farklı değil. Örneğin Diyarbakır Belediye Başkanı, doktordu, bir yıldır milletvekiliydi. Bir yıl önce temiz kağıdı almıştı. Bir kez daha temiz kağıdı aldı, belediye başkan adayı oldu. Seçim gecesi soruşturma başlattılar, ‘Gizli tanık var’ diye. Gizli tanık ifade verdi, ‘Bir teröristi şu özel hastanede ameliyat etti’ diye. Ceza verdiler. Ceza istinaftan da onaylanıp Yargıtay’a gitti. Yargıtay’a savunma avukatları, o ifadeyi veren kadın gizli tanığın o akşam İstanbul’da bir başka özel hastanede kamera altında altı kere koridordan gelip gidip bir ameliyathanede bir başka hastanın ameliyatına eşlik ettiğini ispatladılar. O kadar berraktı ki görüntüler, o kadar netti ki Selçuk Mızraklı’nın o dakika serbest bırakılmasını beklersiniz. Kararı bozdu Yargıtay ama tutukluluk haline devam ettirdi. Ameliyathaneden başka bir gizli tanık buldular arkadaşlar. O gizli tanıkla şimdi dosya tekrar Yargıtay’a yollandı. O kadın ve o ifade yalanmış ama ‘Paspas yapan birini bulduk. Selçuk Mızraklı bu ameliyatı yapmış’ diyorlar. Gizli tanık böyle bir ahlakın ürünüdür. O yüzden Ahmet Özer’i de Remzi Çalışkan’ı da ve onların şahsında aslında onların hizmet etmek, yüzünü güldürmek zorunda olduğu hem Esenyurtluları, hem Genel İş’in emekçilerini bir kez daha buradan onların şahsında saygı ile selamlıyoruz.”
“AYNI YAZIYI CUMHURBAŞKANLIĞI İLE KURUM’A DA GÖNDERİN”
“Biraz önce kreşlere nasıl saldırdıklarını ifade etmiştim. Bir tane kreş açmamışlar, 653 kreş açtık. Yazı yollamışlar, ‘Kapatın’ diye. Millete şikayet ettik. Kadınlar geldi, İstanbul’da isyan ettiler. Ekrem Başkan’ın karşısına geçmiş diyor ki, ‘Siz bu kreşi açtınız, ben 20 bin lira kreş parası bulamıyordum. Çocuğu kreşe verdim, işe gittim. Allah sizden razı olsun.’ İşte o kadın ile uğraşan bir akıl var. O akıl ‘Kreşleri kapatın’ dedi. O kadın onun ağzını kapatınca ‘Biz kreş demedik, ilkokul dedik’ dedi. Yazıya rağmen. ‘Zaten bu CHP kandırıyor. Kreş ve gündüz bakım evi diye bir şey olmaz’ dediler en son. Ben de öğrendim ki en son Cumhurbaşkanlığında, sarayda, külliyede kreş ve bakımevi varmış tabelası kocaman, önünde de Emine Hanım’ın resmi var. ‘Milli Eğitim Bakanlığı bu sefer aynı yazıyı Cumhurbaşkanlığına yollasın’ derken ‘İki nüsha yazsın’ dediler. Çünkü Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın kreş ve çocuk bakım evi var, önünde de Murat Kurum’un fotoğrafı var. Bir tane de oraya yollasın. Ama Murat Kurum kreşe karşı değil ki. ‘Ben İstanbul’a belediye başkanı olursam her mahalleye bir kreş açacağım’ diye billboard asıyordu. Şimdi ‘Kreş olmaz, gündüz bakımevi olmaz, hiçbiri olmaz. Vatandaşı memnun etmeniz olmaz, baş edemiyoruz. Size de yaptırmayız’ bakış açısı var.”
“KREŞ SAYIMIZI EN KISA ZAMANDA BİN YAPACAĞIZ”
“Ama şunu söyleyelim. Cumhuriyet Halk Partili belediyeler şu anda 653 olan kreş sayısını en kısa zamanda, birkaç ay içinde 1000’e çıkaracaklar, milletimize müjdeler olsun. Biz buradan ülkenin üzerine kabus gibi çökmeye çalışan bu kötülük şebekesine karşı açıkça meydan okuyoruz.”
“HEPİNİZLE GURUR DUYUYORUZ”
“Meclis toplantılarını, ihalelerini canlı yayınlayan belediyelerimiz tertemizdir, kir tutmaz. Devletten temiz kağıdı alıp, milletin oyu ile seçilen belediye başkanlarımıza uydurduğunuz suçlamalar yapışmaz. Sizin döneminizde, sizin döneminize göre 4-5 kat artan sosyal yardımlarımız ilaç gibidir; milletin dertlerine derman olur. Kapatmak istediğiniz kreşleriniz ana kucağı gibidir, sarar sarmalar. Kent lokantalarımız Halil İbrahim sofrasıdır; paylaştıkça, bölüştükçe büyür. Anne Kartımız fedakar annelere rahat bir nefes aldırır; kaygıları, dertleri hafifletir. Tarikatların kucağına ittiğiniz gençler için açtığımız öğrenci yurtlarımız, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün baba ocaklarıdır, baba evidir; kapısından girene güven verir. Öğrencilerimize karşılıksız verdiğimiz burslar, yardımlar hızır gibidir; zor zamanda imdada yetişir. Yaşlılara verdiğimiz evde bakım hizmetleri hayırlı evlat gibidir; her gün gelir, düzenli gelir. Emekli evlerimiz güçten düşen yaşlılarımız için evladının evidir; kapıda elleri öpülür, sımsıcak bir sarılma ile buyur edilir, hep birlikte çaylar ve kahveler içilir. Çiftçiye, besiciye verdiğimiz destekler toprağa düşen bir tohum gibidir; yeşerir, büyür, serpilir ve mahsule dönüşür. Dalında kalan mahsulü üreticiden alıp, yoksula dağıtan belediyelerimizin yaptığı şey iyilikte yarışmaktır. Bizim sosyal belediyecilik anlayışımız coşkun bir ırmak gibidir; hem yatağına, hem çevresine hayat ve bereket taşır. Bunu milletimize taşıyanlar, yüreğinde sadece gurur taşır. Onlara atılan iftiralar vız gelir, tırıs gider. Hepinizle gurur duyuyoruz çok değerli belediye başkanlarımız.”
“KUMPAS VE İFTİRALARLA SALDIRMAYA ÇALIŞIYORLAR”
“Millet bize 31 Mart’ta bembeyaz sayfalar açtı. Eskisinden memnundu, yenisini açtı. Kimimize ilk sefer açtı. Bizim belediyelerimiz bembeyaz kağıt gibi. Ama AK Parti’nin belediyeciliği kir kaldırıyor, koyu, gri bir kağıt gibi. Bütün renkler kirlenirken, birinciliği beyaza verirler. AK Parti buna güveniyor. Bizim bu konudaki özenimizi, dikkatimizi en üst düzeyde tutmamız lazım. Bugüne kadarki gibi en üst düzey dikkatle devam etmemiz gerekiyor. Çünkü sizler Türkiye ittifakının belediye başkalarısınız. Her görüşten seçmenden oy aldınız. Herkese ayrımsız hizmet veriyorsunuz. Ama iktidar bu salona kayyumla saldırmaya çalışıyor. Belediyelerin gelirlerini keserek saldırmaya çalışıyor. Mallarına haciz getirerek saldırmaya. Kumpasla, iftira ile saldırmaya çalışıyor. Bir topyekun saldırı başlattıklarına göre milletin temsilcilerinin yanıtı da topyekun olmalıdır, topyekun olacaktır. Bugün olduğu gibi buna karşı topyekun mücadele verilecektir.”
“BİR ARADA DURDUĞUMUZU GÖSTERECEĞİZ”
“Önemli olan bu iftiralardan yılmamak, bunların yaptığı iftiralara aldırmamak ve bunlara karşı büyük bir dirençle ayakta durmak, dosta güven, olmayana kaygı vermek. Bugün bu yüzden burada toplandık hep beraber. Hem Ahmet Özer’e hem Mustafa Sarıgül’e sahip çıkmak için. Ya da Selçuk Belediyesi’ndeki örnek gibi yarın her birinize size özel saldırılara niyetlenenlere karşı hep bir arada durduğumuzu göstermek için. Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi ‘Hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır, o satıh bütün vatan toprağıdır.’ Madem ki vatan toprağının şimdilik yüzde 65’i size emanettir, o toprağı ve üzerinde yaşayanların haklarını vatanı savunurcasına savunmaya devam edeceğiz. Unutmayın ki bu kürsüden söylemiştik, tekrar ediyorum, 31 Mart‘ta çok önemli bir sınav oldu, devletle millet yarıştı, millet kazandı. Bu millet, devlet kurmuş millettir, kurdukları tüm devletlerle gurur duyuyoruz ve kurulmuş son devlettir, ilelebet yaşatmaya kararlıyız. Ama zaman zaman devleti yönetenler, bu onurlu göreve sahip olanlar, güçten zehirleniyorlar. Ve bazen devletin başına geçip millete buyruk veriyorlar Kenan Evren’in yaptığı gibi. Kenan Evren yaptı millet dinlemedi, Kenan Evren dediğini değil kendi bildiğini seçti. Zaman zaman 28 Şubat sürecinde bütün haksızlıklara rağmen ama bazen de devlet gücünü kullananlar o süreçte, gerçekten haksızlıklar yaptılar. O süreçte yapılanlardan anneanneler ve nineler zarar gördü. Orada millet, emri verenlere değil kapıdan ordu evinin kapısından sokulmayan ninelere sahip çıktı. 15 Temmuz günü devletin kılcal damarlarından ilerleyen Tayyip Bey’le farklı yollardan aynı menzile ilerleyenler vardıkları yerden bu milletin üstüne tank sürdüler, F16 ile meclisini bombaladılar. Millet onlara karşı da direndi ve kazandı. 31 Mart’a gittiğimizde bu kez aynı kibre Tayyip Bey kapıldı. Gazinin savaş meydanlarından bilgi geçsin diye kurduğu Anadolu Ajansını bir ittifakın ajansı yaptı.”
“TÜRKİYE İTTİFAKI KARŞINIZA DİKİLECEK”
“Hepimizin vergileriyle ayakta tuttuğu TRT televizyonunu AK Parti’nin televizyonu yaptılar. Devletin kaymakamının ilçe başkanı, valisini il başkanı kıldılar. Milletin karşısına geçip ‘Bunları seçeceksiniz’ dediler. Millet onların karşısına geçti, ‘Bunları seçeceğim’ dedi. Şimdi milletin tercihine ama kayyumla ama para keserek ama iftira ederek yine istikamet dayatmaya çalışıyorlar. Önümüzde bir kez daha buna hiç şüphe yok ki bir kez daha çok daha acımasızca, çok daha sert, çok daha gözü dönmüş bir şekilde, karşımıza devleti tüm kurumlarıyla dikecekler. Biz devlet çağırınca askere gidenleriz, biz devlet çağırınca vergisini verenleriz, biz bu devlet kurulsun diye dedeleri can verenleriz, biz bu devlet ayakta kalsın diye gerekirse can verecek olanlarız. Ama madem ki bu güçle devletin başına geçtiniz ve milletle inatlaşırsınız, milletin partisi halkın partisi, kurduğu ittifakı güçlendirerek Türkiye İttifakı ile bir kez daha karşınıza dikilecek ve sizi hiç şüpheniz olmasın ki bir kez daha ve son kez yenecektir.”
“GAZİ’NİN PARTİSİ İKTİDARA YÜRÜYOR”
“Türkiye İttifakı, gücünün milletinden, renklerini ay yıldızlı al bayraktan alır. Kırmızı beyaz renkleri ile bu ülkenin bütün renklerini kuşatır. Türkiye İttifakı ki 31 Mart’taki o zaferi, zafer değil sorumluluk görmüştür. Bunu omzunda sorumluluk görüp Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisini ikinci yüzyılın ilk seçimlerinde iktidar yapmak üzere bir yürüyüşe başlamıştır. Biz, hep birlikte o yolda yürüyoruz. Cebinizdeki anahtar, belediyelerinizin değil Cumhuriyet Halk Partisi’nin, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu partinin ikinci yüzyıldaki iktidarının anahtarıdır. Yürüyün arkadaşlar, arkanızda millet var, yürüyün arkadaşlar yanınızda millet var. Yürüyün arkadaşlar. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisi, iktidara yürüyor. Hep birlikteyiz, dosta güven, olmayana kaygı olsun ki Gazi’nin partisi birdir, ayaktadır, iktidara yürümektedir. Hepinizle gurur duyuyorum, hepinizle gurur duyuyorum.”
Yorumlar kapalı, ancak trackbacks Ve pingback'ler açık.