Sahte Haber Krallığı: Pekin’in Falun Gong’a Karşı Propaganda Kampanyası Üzerine Bir İnceleme

Çin Merkez TV binası, Pekin’deki Merkezi İş Bölgesine hâkimdir. 12 Ağustos 2008 (Çin Fotoğrafları/Getty Images)

Amerika Birleşik Devletlerinde sahte haberler konusundaki tartışmalar sürerken, Amerikan medya kuruluşları neyin “sahte haber” olduğu konusunda herhangi bir fikir birliğine sahip değiller.

Tartışmalar giderek şiddetleniyor. Taraflı gazetecilik yükselişte. Eleştirmenler buna rağmen günümüzün şeffaf toplumunda, özellikle sosyal medya platformlarında farklı seslerin hala duyulabildiğini iddia ediyor.

Yine de ortalama bir Amerikalının, yanlış ve kötü haberlerden hangisinin doğru olduğunu anlayabileceği söylenemez. Fransız Alexis de Tocqueville’nin (1805-1859) yüz elli yıl önce: “Amerika gibi çok az düşünce özgürlüğü olmasına rağmen, gerçek tartışma özgürlüğü olan hiçbir ülke bilmiyorum” dediği gibi..

Ancak en büyük baskıyı, ABD toprağı üzerinde etkili olan yabancı propaganda oluşturmaktadır. Rusya’nın başkanlık seçimlerine müdahale ettiği yönündeki tüm manşetlere rağmen, aslında bu müdahaleye kurnazca ve gizlice öncülük eden Çin’dir.

Çin Halk Cumhuriyeti’nde sahte haberler yeni bir şey değil; 1.4 milyar Çinli için yaşamın bir parçası.

Eski Sovyetler Birliği’nin ayak izlerini takip eden Çin Komünist Partisi (ÇKP), 1924 Mayısında kurulan ve Kültür Devriminin çalkantılı yıllarında (1966-76) askıya alınan Propaganda Bakanlığını, 1977 Ekiminde yeniden hayata geçirdi.

Bugün Bakanlık, zihinleri kontrol etmek için ya da daha doğrusu, kitleleri Stockholm sendromu mağdurlarına dönüştürmek için, sadece radyo yayınlarını ve basılı materyalleri değil, aynı zamanda interneti de tek başına kontrol etmektedir.

ÇKP’nin Çin’in içinde ve dışında, manevi bir uygulama olan Falun Gong hakkındaki görüşlerini dayatma çabalarına bakıldığında, tek silahının medya manipülasyonu olduğu görülebilir – çoğu yerde sahte haberler, akla, mantığa ve gerçeğe sığmayacak en aşırı halde kullanılmaktadır.

Zulüm başlamadan önce kalabalık bir Falun Gong grubu, Çin’in Shenyang Şehrinde egzersizleri uyguluyor. (Minghui.org)

Başlangıçta Çin Komunist Partisi (ÇKP), Falun Gong’u Övdü

ÇKP’nin yürüttüğü tüm medya kampanyalarında, Falun Dafa olarak da bilinen Falun Gong’a yapılan saldırı, Kültür Devrimi dönemi boyunca süren propaganda savaşlarını hatırlatacak kadar şiddetli oldu.

Kökeni Budist geleneklerine dayanan ve ilk kez 1992 yılında kurucusu Bay Li Hongzhi tarafından halka açık olarak öğretilen Falun Gong, iki temel bölümden oluşuyor: beş takım meditasyon egzersizi ve doğruluk, merhamet ve hoşgörü ilkeleri.

Budist inanç sisteminin yolunu izleyen bu zihin ve beden uygulaması, bu ahlaki standartlara uyan ve egzersizleri içtenlikle yapan uygulayıcıların, bireysel tamamlanmaya ve aydınlanmaya ulaşabilmesine dayanır.

Başlangıçta ÇKP, devlete ait medyayı kullanarak Falun Gong’u övdü, sağlığa yararlarını ve toplumun ahlakını yükselttiğini duyurdu. Bu amaçla kullanılan, iyi bilinen medya kuruluşları arasında şunlar yer almaktadır: Çin Merkez TV (1993 ve 1998), Halk Kamu Güvenliği Gazetesi (1993), Çigong ve Bilim Dergisi (1993), Pekin Daily (1996 ve 1998), Tıp ve Sağlık Gazetesi (1997), Hong Kong TV (1998).

24 Kasım 1998’de, Şangay TV (STV) bir parkta Falun Gong egzersizlerini uygulayan yerli halkın görüntülerini yayınladı ve şunları söyledi: “Bu sabah yaklaşık 10.000 Falun Gong uygulayıcısı egzersizleri yaptı…”

“Bugüne kadar Falun Gong’un uygulama alanları, ülkemizden başka Hong Kong, Macau, Tayvan ve ayrıca Avrupa, Kuzey Amerika, Avustralya ve diğer Asya ülkelerine de ulaştı. Falun Dafa uygulayan yaklaşık 100 milyon insan var.”

Çin’in eski diktatörü Jiang Zemin (NTD)

Pekin Yönetimi Düşman Oldu

ÇKP’ye göre Falun Gong, başlangıçta bir sağlık sistemiydi. US News & World Report’un Şubat 1999 tarihli sayısında yayınlanan bir makaleye göre, kıdemli bir Çin Spor Komisyonu yetkilisi, “Falun Gong ve diğer qigong uygulamaları, yıllık sağlık harcamalarında kişi başına 1.000 yuan tasarruf sağlayabilir. Eğer 100 milyon insan bunu uyguluyorsa, tıbbi harcamalarda yılda 100 milyar yuan [14,9 milyar ABD doları] tasarruf ediliyor. Başbakan Zhu Rongji bundan çok memnun. Ülkemiz şu anda bu parayı değerlendirebilir” dedi.

Sinologlar ÇKP’nin gözünün önünde gerçekleşmesine rağmen, Falun Gong’un hızlı bir şekilde büyümesini sürpriz olarak gördüğünü belirtmişlerdir. O sırada Parti başkanı olan Jiang Zemin, bu büyümeyi varoluşsal bir tehdit olarak gördü. (Ç.N.: Sinoloji, yaklaşık 3000 yıllık bir geçmişe sahip Çin uygarlığını, dili, kültürü, dünü ve bugünüyle araştıran bir bilim dalıdır)

Ne de olsa bir komünist devlet olarak Çin, Parti kontrolü altında olmayan hiçbir bağımsız kuruluşun var olmasına izin vermez. Ayrıca Falun Gong’un Budist tarzı doğruluk, şefkat ve hoşgörü ilkeleri, ÇKP’nin ateizm, sınıf mücadelesi ve zorla değişim öğretilerine aykırıdır.

ÇKP’nin kurucusu Mao Zedong, bir konuşmasında siyasi kampanyaların “her yedi veya sekiz yılda bir” tekrarlanması gerektiğini belirtti. Neden? Asıl sebep, Partinin beslediği Orwellyen toplumuna yeniden enerji vermek için Parti’nin periyodik olarak yeni bir düşmana ihtiyaç duymasıdır. (Ç.N.: Orwellyen: George Orwell’in 1984 romanında anlatılan distopya, bireysel özgürlüğün ortadan kalktığı bir topluma ithafen çoğu zaman otoriter kelimesi yerine kullanılan bir sıfat)

Tüm komünist rejimlerin sahip olduğu üç ortak özellik vardır: 1) şiddet ve korku ile yönetme, 2) bilgiyi kontrol altında tutma; 3) komünist ideoloji ile zihin kontrolü. ÇKP’nin medya taktikleri şunları içeriyor: karalama, bilgi manipülasyonu, aldatma ve sansür.

20 Temmuz 1999’da Jiang, Falun Gong’u ortadan kaldırma kararını açıkladı. Üç ay önce – 25 Nisan’da- yaklaşık 10.000 uygulayıcı, Pekin’deki ÇKP genel merkezi binası Zhongnanhai’nin önünde yasal olarak tanınma ve korunma isteği ile bir kamuoyu duyurusu yapmıştı.

Ne yazık ki Jiang bundan etkilenmedi; Falun Gong’a karşı ülke çapında zulüm kampanyası yürütmek için 610 Ofisi adında Gestapo benzeri hukuk dışı bir bölüm kurdu.

Devlet tarafından işletilen her türlü propaganda makinesi aracılığıyla, Falun Gong ve kurucusuna karşı bir “iç savaş” başlatıldığı dönemde Falun Gong uygulayıcıları geniş kitleler halinde tutuklandılar. CCTV’de her günkü yarım saatlik akşam haberleri, Falun Gong için daha önceki olumlu sözleri tersine çevrilerek, bu meditasyon uygulamasını şeytan gibi gösteren bir saatlik özel bir programa dönüştürüldü.

610 Ofisi, ilköğretim okullarından üniversitelere kadar eğitim kurumları da dâhil olmak üzere toplumun tüm kesimlerini sözde “mezhep karşıtı” kampanyaya katılmaları konusunda yönlendiren bir dizi kararname yayınladı.

Falun Gong’u bir tarikat gibi göstererek kötülemek için, Propaganda Bakanlığı, uygulayıcı olmayanlar tarafından yapılan intiharları Falun Gong’a yükleyerek 1400 “intihar vakası” uydurdu. Çin gözlemcileri uzun süre boyunca bu manevrayı hem aşağılık hem de inanılmaz buldular.

İlk olarak, Buda okuluna ait diğer uygulama yöntemleri gibi Falun Gong’un da, intihar da dâhil olmak üzere her türlü cinayeti yasakladığı bilinmektedir. İkincisi, Falun Gong 1992’den bu yana ülkede varlığını sürdürüyor. 1999 yılının Temmuz ayında uygulamanın baskı altına almasının ardından, Propaganda Bakanlığı aniden bu sözde vakaları üretene kadar, Çin’de tek bir Falun Gong intihar vakası rapor edilmemişti. Üçüncüsü, Falun Gong dünya çapında 70’den fazla ülkede uygulanmaktadır. Ancak bugüne kadar Çin dışında rapor edilen herhangi bir intihar vakası olmamıştır.

23 Ocak 2001 tarihinde Tiananmen Meydanı’nda Falun Gong uygulayıcılarının “kendini kurban etme”si gibi gösterilen bir CCTV yayınının ekran görüntüsü. (Ekran görüntüsü/CCTV)

Tiananmen Meydanında İntiharların Sahneye Konulması

Belki de en çok anılan hikâye, bazı Batılı gazetecilere göre Çinli yetkililer tarafından sahnelenmiş, 23 Ocak 2001 tarihinde Tiananmen Meydanı’nda meydana gelen sözde kendini kurban etme olayıdır.

ÇKP’nin Propaganda Bakanlığı, beş Falun Gong uygulayıcısının Tiananmen Meydanı’nda kendini kurban etmek yoluyla “cennete girmeye” çalıştıklarını iddia ederken, uluslararası toplum bu iddiaları gerçeklerle çelişkili buldu.

Kendini kurban eden bu sözüm ona “Falun Gong mağdurları”na yalnızca devlet tarafından yönetilen medyanın erişimine izin verilirken, uluslararası basının mağdurlarla ve aileleriyle iletişim kurması engellendi.

Propaganda Bakanlığı tüm medya kuruluşlarına, bu olayı manşet haberi olarak girmelerini emretti. Ancak Washington Post 4 Şubat 2001’de, “İnsan Ateşi Çin Gizemini Tutuşturuyor” başlıklı bir soruşturma raporu yayınladı. Sözüm ona mağdur olanlardan birinin, Liu Chunling adında bir kadın olduğunu bildirdi ve “bir gece kulübünde çalışıyordu [ve] erkeklerin ortaklığını korumak için para aldı” diye yazdı. Bu tavırlar, Falun Gong uygulayıcıları tarafından korunan ahlaki standarttan çok uzak davranışlardır. Komşularının hiçbiri onun Falun Gong’u uyguladığını görmemişti.

Pekin makamları için daha da utanç verici olanı, olay yerinden daha sonra yayın yapan bir CNN yapımcısının, kendini kurban eden beş kişi arasında hiçbir çocuk görmediğini belirtmesiydi. Çin devleti tarafından yönetilen bütün medya kuruluşları, 12 yaşındaki Liu Siying’in onlardan biri olduğunu çoktan bildirmişti.

ÇKP İnternet Güvenlik Duvarı Kuruyor

Kitlelerin doğru haberlere ulaşmalarını önlemek için ÇKP, “Altın Kalkan Projesi”nin bir parçası olarak dünyanın en büyük güvenlik duvarı sistemini yarattı. 2000’den bu yana internet sansürünü güçlendirdi ve Falun Gong’la ilişkili bütün web sitelerini bloke etti. MIT Falun Gong kulübünü bünyesinde barındırdığı için, MIT’nin web sitesi bile bu engellemeye dâhil edildi.

2016’da Harvard’da yapılan bir araştırma şöyle diyor: “Çin hükümetinin uzun zamandan beri iki milyon kadar insanı çalıştırarak, takma adlarla, el altından, sosyal medya yayın akışına sanki sıradan insanların gerçek fikirleriymiş gibi, çok sayıda sahte ve aldatıcı yazılar eklettiğinden şüpheleniliyor… Hükümetin yılda yaklaşık 448 milyon sosyal medya yorumu üretip yayınladığını tahmin ediyoruz.”

Bu çevrimiçi yorumculara “50 kuruş partisi” denir, çünkü bildirildiğine göre yorum başına 50 sent alıyorlar. Yaptıkları iş nefreti teşvik etmek, yanlış bilgi yaymak ve Falun Gong’a karşı devlet propagandasını desteklemektir.

ÇKP’nin zulüm politikası değişmemiş olmasına rağmen, Pekin son yıllarda Falun Gong aleyhindeki medya kampanyasını durdurdu.

Çinli uzmanlar Pekin’in Falun Gong karşıtı propagandasının, Falun Gong uygulayıcılarına uygulanan içler acısı insan hakları ihlalleri nedeniyle, hem yurtiçinde hem de yurtdışında başarısız olduğunu gözlemledi. 1999’dan buyana süren, tutuklu Falun Gong uygulayıcılarından korkunç şekilde gerçekleştirilen organ hasadının, uluslararası medya tarafından 2006’dan itibaren ortaya çıkarılmaya başlanması, ÇKP’nin Falun Gong aleyhinde propaganda yürütme kabiliyetine büyük zarar verdi.

Yıllar geçtikçe, Pekin’in yurtdışı medyaya etki etme operasyonları yeni bir düzeye ulaştı. China Daily (People’s Daily’nin yurtdışı baskısı) ve CCTV-4 (CCTV’nin yurtdışı kanalı) gibi başlıca medya kuruluşlarına ek olarak Çin, 2020 yılına kadar dünya çapında 1.000 Konfüçyüs Enstitüsü kurmayı planlıyor.

Kanada’daki McMaster Üniversitesi, kendi Konfüçyüs Enstitüsünü 2013 yılında bir ayrımcılık olayı nedeniyle kapatmıştı. Olayda, 2010 yılında işe alınan bir eğitmen olan Sonia Zhao, Falun Gong uygulamayacağına dair bir sözleşme imzalamaya zorlanmıştı.

Yabancı etki operasyonlarına karşı çaba göstermek amacıyla geçen yıl ABD Adalet Bakanlığı, Pekin’in Amerika’daki en büyük iki medya kuruluşu olan Xinhua Haber Ajansı ve Çin Global Televizyon Ağı’na (eski adıyla CCTV) yabancı ajanlar veya lobiciler olarak kaydolmaları talimatını verdi.

Pekin medyası dünya çapında komünizm propagandası yapma özgürlüğüne sahip olsa da, Batı medyası Çin’de yoğun bir şekilde sansürlenmektedir. Çin’de Google, Facebook, Twitter, YouTube ve diğer birçok popüler web sitesine erişim engellenmiştir. Oysa Çin’in devlet eliyle yönetilen medyası, parti-devlet gündemini desteklemek amacıyla, kendi Facebook ve Twitter hesaplarına sahiptir.

Daha da kötüsü bazı Batılı teknoloji şirketleri, Pekin’in sansürleme makamlarıyla işbirliği yapma sözü veren öz disiplin taahhüdünü gönüllü olarak imzaladılar.

Falun Gong ve 1989 Tiananmen katliamı gibi politik olarak hassas kelimeleri filtrelemek için oto-sansür uyguluyorlar. Örneğin, Apple Inc. şu anda Çinli kullanıcılarının iCloud hesaplarına Çin’deki bir veri merkezinde ev sahipliği yapıyor ve bu nedenle yerel yasalara boyun eğmek zorunda kalıyor. Bu, Çin’deki Büyük Ağabeylere (Big Brothers), kullanıcı bilgilerine kolayca erişme imkânı sağlıyor.

George Orwell’in 1984’te yazdığı gibi “Düşünce dili bozarsa, dil de düşünceyi bozabilir.” Komünist bir toplumda medya, zihin kontrolü için bir propaganda aracı olarak hizmet eder. Pekin sansür ve baskıyı haklı çıkartarak, ortak insanlığımızı baltalayarak, mesajlarını bütün dünyaya yaymak konusunda özgür olduğu sürece, masum insanlar aldatılabilir ve bu kendi kendine hizmet eden yalanları “gerçek” olarak değerlendirebilir.

Dünyanın şimdi her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyduğu şey, doğru bilgilere erişim ve vicdan, ifade ve örgütlenme özgürlüğü hakkıdır. Şair ve bilgin John Milton, İngiliz Parlamentosu kurulmadan önce 1644’te, daha sonra “Areopagitica” adlı kitapçıkta basılan, en iyi sözünü söyledi: “Bana bütün özgürlüklerden önce bilme, ifade etme ve vicdanıma uygun şekilde serbestçe tartışma özgürlüğü verin.”

Peter Zhang, Çin ve Doğu Asya’da politik ekonomi araştırmacısıdır. Pekin Uluslararası Çalışmalar Üniversitesini, Fletcher Hukuk ve Diplomasi Okulunu bitirdi ve Harvard Kennedy Okulu Edward S. Mason Programı’ndan mezun oldu.

Bu makalede dile getirilen görüşler yazarın görüşleridir ve Epoch Times’ın görüşlerini yansıtmamaktadır.

Yazan: Peter Zhang, Epoch Times
Çeviren: Hatice Atmaca, Epoch Times Türkiye

Yorumlar kapalı, ancak trackbacks Ve pingback'ler açık.