Sosyal Bilimler Nasıl Ortaya Çıktı?
Bu gün bize sıradan gelen bazı kavramların temelleri çoğunlukla Altın Çağ ya da Alimler Çağı olarak da adlandırılan 1800 lü yıllarda atılmıştır. Resim, heykel, müzik, tiyatro, felsefe, sosyal bilimler , edebiyat , tıp , eğitim , çevre, coğrafya vb. konularda pek çok önemli insan çeşitli teoriler ortaya atmış , insanın ve toplumsal hayatın şekillenmesinde büyük rol oynamışlardır. Bunlardan birisi Alfred Adler’ dir.
Sosyal bilimlerin temeli Adler’in ‘hayat tarzı’ teorisine dayanmaktadır. Adler ’e göre insan toplumsal bir varlıktır. İnsan varoluşundan beri kusursuzluk için çabalamıştır. Doğa karşısında kendisini güçsüz hisseder . İnsan olmak , Adler’ göre eksiklik duygularına sahip olmak demektir. Ölüm varlığın kaçınılmaz bir sonudur. Zorluklar , insanın hayatta gerçek yerini bulması için kullanılır.
Alfred Adler 1870 yılında Viyana ‘ da doğmuş ve 1938 yılında hayata veda etmiştir.
Çok küçük yaşlardan itibaren doktor olmak isteyen Adler önce göz sonra eczacılık alanlarında çalışmış; daha sonra psikolojiye merak sarmış ve 1935 yılında tıbbi psikoloji alanında profesör olmuştur. Çeşitli ülkelerde 100 kadar konferans vermiştir.
Aşağılık ve üstünlük kompleksi kavramlarını ortaya atan Adler’e göre eğer bir zorluk uzun sürer ve aşırı etkili olursa insanda aşağılık kompleksi oluşur. İnsanın kendisini yararsız ve gereksiz olduğuna inanmasına sebep olur.
Üstünlük kompleksi daima saklanır. Bu komplekse sahip insanlar gerçekte kendilerini çok zayıf hissederler ve bunu örtmeye çalışırlar. Bu kişiler kibirli ,gösteriş meraklısı , gururlu , kendini aşırı öven kişilerdir.
Aşağılık ve üstünlük kompleksleri insanda şu koşullarda ortaya çıkar;
_ Organ eksikliği : Adler’e göre organizma kendini tamamlama eğilimindedir. Örn; Kekeme bir çocuğun ilerde spiker olmayı istemesi, ya da gözleri görmeyen bir kişinin işitme duygusunun gelişmesi gibi…
–Aşırı korunma: Şımartılmış çocuklar eksiklik duygularını yoğun bir şekilde yaşar. Kendi başlarına hiç birşey yapamayacaklarına inanırlar.
__ İlgisiz kalma: Çocuğa karşı duyulan nefret, çocuğu reddetme ya da ceza verme çocuğu etkiler.
Doğuştan gelen eksiklik duyguları içinde olan insan , hayatı boyunca bunları tamamlamaya uğraşır. Daha iyi, daha güçlü, daha yetenekli, olmak için çabalar.
Adler insanı incelerken ‘hayat tarzı’ kavramını ortaya atmıştır. Buna göre insanın yakın çevresi kişiliğinin oluşmasında çok önemlidir. Davranışları incelerken ‘empati’ kavramından bahseder. Ve buna ‘karşıdakinin gözleriyle görebilmeli , kulaklarıyla işitebilmeliyiz ‘der.
Adler’e göre insanın hayat tarzı ‘ kendisine, diğerlerine ve dünyaya karşı olan tavır şeklinde ortaya çıkar. Anne ile olan ilişkiler kişinin değer yargılarının oluşmasında önemli rol oynar. Aile içi iletişim gelecek amaçların belirlenmesinde önemlidir.
İnsanın hayat tarzını belirleyen konulardan birisi de çocukluk döneminde yaşadığı ‘ilk anılar’ dır. Adler’ e göre insanın çocukluk döneminde yaşadığı olaylar, hayatının ileriki dönemlerinde neler olabileceğine dair önemli ipuçları verir. Suçlu insanların ilk anıları incelendiğinde çoğunlukla bunların çocukluk döneminde yaşadıkları olumsuz olaylara dayandığı ortaya çıkmıştır. Erken yaşlardaki isyan etme, başkalarına zarar verme , kaçma vb gibi saldırgan davranışların ilerde suçlu kimliği oluşturabileceğini belirtir.
Meslek seçimi de bunlardan birisidir. Çocukluk döneminde ölüm , hastalık olaylarına tanık olan çocukların pek çok durumda tıp, eczacılık gibi bölümleri seçtiği gözlenmiştir.
Gelecek Yazı; Doğum sırasının kişiliğin gelişimi üzerine etkisi
Kaynak; Semra Şener, Gazi Üniv, Yüksek Lisans Seminer notları ,Ankara 1997