Yedinci Bölüm, I. Kısım: Ailenin Yıkımı (Güncellendi)
Komünizmin hayaleti, Doğu Avrupa’da Komünist Parti’nin dağılmasıyla yok olmadı.
Epoch Times, “Komünist Parti Üzerine Dokuz Yorum”un yazarları tarafından kaleme alınmış “Komünizmin Hayaleti Dünyamıza Nasıl Hükmediyor?” adlı Çince kitabın çeviri serisini okurlarına sunuyor.
İçindekiler
Giriş
1. Komünizmin Geleneksel Aileyi Yok Etme Amacı
2. Komünizmin Sınırsız Seksüel Özgürlüğe Teşviki
3. Komünizmin Altında Cinsel Özgürlüğe İlk Girişimler
a. Sovyet “Bir Bardak Su” Teorisi
b. Çin “Sovyet Bölgelerinde” Cinsel Kurtuluş
4. Komünizm Batı’daki Aileleri Nasıl Yok Ediyor
a. Cinsel Özğürlüğü Teşvik Etmek
Referanslar
Giriş
Aile, insan toplumunun yapı taşıdır ve insanlara sadece istikrarlı ve sevgi dolu bir ortamda çocuk yetiştirmekle kalmaz, aynı zamanda bir neslin bilgilerini diğerine aktarır. Evlilik, insanlığın geleneksel mirasını ve ahlakını koruyarak aileler oluşturması için tanrı tarafından düzenlenen kutsal bir kurumdur.
Bugün geleneksel aile yavaş yavaş yok ediliyor. Karl Marx’ın ve diğer komünistlerin yazıları, aileyi ortadan kaldırılması gereken bir özel mülkiyet biçimi olarak tanımlıyor. Komünist rejimler, dini ve ruhani inancı yok etmelerinin yanı sıra, Komünist Partiye duyulan sevgiyi kişinin anne babasına, eşine veya çocuklarına bile duyduğu sevginin önüne koyar ve insanları kendi akrabalarına karşı mücadele etmeye teşvik eder.
1960’lardan bu yana, modern feminizm, cinsel özgürlük ve eşcinsel hakları da dahil olmak üzere çeşitli gelenek karşıtı hareketler Batı’da öne çıktı. Aile kurumu ise en ağır darbeyi aldı. Modern yasalar, okul müfredatı, akademik teori ve ekonomi politikaları tarafından dolaylı ve açık bir şekilde desteklenen eşitlik ve özgürleşme adı altında bu hareketler, cinsiyetler arasındaki geleneksel bağları, çocukları yozlaştırıyor ve insan davranışını hayal edilemeyecek kadar düşük seviyelere çekiyor. Bu eğilim on dokuzuncu yüzyılın başında su yüzüne çıkmış ve komünist ideolojik faktörlerle derinden aşılanmıştır. Friedrich Engels, nihayetinde, geleneksel evliliği feshetmek ve aile kurumunu ortadan kaldırmak ve yaygın “kısıtsız cinsel ilişki” öneriyordu. [1]
Komünizm, sürekli mutasyon ve aldatmada üstün başarılıdır, bu da insanların politikalarını ve ideolojilerini onaylarken tam olarak neyi destekledikleri konusunda sürekli kafa karışıklığına yol açmıştır. Zamanla komünizmin altında yatan fikirleri kabul etmeye başlarlar. Bugünkü trajik durum – geleneksel ailenin bozulması ve insanların bu eğiliminin gerçek doğası hakkındaki kafa karışıklığı – titiz bir planlamanın eseridir ve son iki yüz yılda komünizmin aşamalı olarak bu planı uygulanmasının bir sonucudur.
Amerika Birleşik Devletleri’nde ve diğer ülkelerde çıkarılan yasalar kolaylıkla boşanmaya ve aileleri parçalamaya yol açtı. 1950’lerde evli bir ailede doğan Amerikalı çocukların yaklaşık yüzde 11’i ebeveynlerinin boşandığına şahit olurken; 1970 yılına gelindiğinde bu sayı yüzde 50’ye yükselmişti. [2] ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezlerine göre, 1956’da Amerika Birleşik Devletleri’ndeki yeni doğan bebeklerin yüzde 5’inden daha azı evlilik dışı doğarken 2016 itibarıyla bu rakam yüzde 40’a yakındı. [3] [4]
Hem Doğu’daki hem de Batı’daki geleneksel toplumlarda, kadın-erkek ilişkilerinde iffet bir erdem olarak görülüyordu. Bugün, modası geçmiş ve baskıcı olduğu düşünülüyor. Geleneksel toplumlarda binlerce yıldır utanç verici ve sapkın olarak görülen evlilik öncesi seks ve eşcinsellik, giderek normalleşmekle kalmıyor, aynı zamanda günümüz eğitimcileri ve devlet okulu sistemi tarafından bazen ima edilerek veya açıkça teşvik ediliyor. Çocuklar her zamankinden daha erken yaşlarda hiperseksüel hale geliyor ve sapkın cinsel kavramlara ve pornografiye maruz kalıyor. Durum devam ederken, komünizmin aileyi yok etme hedefi, sınıflara ayrılmamış bir toplumla ilgili verdiği zor vaadini yerine getirmeden çok önce gerçekleşecek. Toplumsal istikrarın temel bir birimi olan ailenin yok edilmesi, aynı zamanda Tanrı’nın oluşturduğu geleneksel ahlakın ve ailenin gelecek nesli geleneksel kültür çerçevesinde oynadığı yapıcı rolün yok edilmesi anlamına gelmektedir.
1. Komünizmin Geleneksel Aileyi Yok Etme Amacı
Doğu ve Batı’nın geleneksel kültürlerinde evliliğin Tanrı ve cennet tarafından ayarlandığı düşünülürdü. Bir kez oluştuktan sonra evlilik bağı bozulamazdı. Hem erkek hem de kadın, Tanrı tarafından kendi suretinde ve daha da önemlisi eşit olarak yaratıldı.Tanrı aynı zamanda kadınları ve erkekleri farklı kıldı ve onlar için aile ve toplumda farklı roller kurdu.
Doğu geleneksel kültüründe erkekler, sembolik olarak güneş ve gökyüzüne bağlı olan yin-yang ilişkisinin yang kısmını temsil eder. Bu, sürekli ilerleme kaydetmeye çabalamalarını ve aileye bakma sorumluluğunu üstlenmelerini gerektirir. Kadınlar ise sembolik olarak dünyaya bağlı olan yin prensibine aittir, yani her şeyi büyük bir erdemle taşırlar ve sevgi doludurlar. Kadınlar dik başlı olmamalı ve başkalarına karşı daima düşünceli olmalıdırlar. Ayrıca kocalarına destek olma ve çocuklarını eğitme görevleri de vardır. Erkekler ve kadınlar kendi rollerini iyi oynadıkları zaman yin ve yang uyumlu hale gelebilir ve çocuklar sağlıklı bir şekilde büyüyüp gelişebilirler.
Batı dini inanışına göre kadınların kemikleri, erkeklerin kemiğinden ve vücutları erkeklerin vücudundan oluşmuştur. [5] Bu nedenle, bir erkek karısını kendi vücudunun bir parçasıymış gibi sevmeli ve gerekirse onu korumak için kendini feda etmelidir. Buna karşılık, bir kadın kocasıyla işbirliği yapmalı ve ona yardım etmelidir, bu da çifti ayrılmaz bir bütün haline getirmektedir. Aileyi desteklemek için çok çalışmaktan ve geçimini sağlamaktan erkekler sorumluyken, kadınlar doğumda acı çekerler. Bütün bunlar insanların taşıdığı farklı orijinal günahlardan kaynaklanıyor.
Bunların hiçbiri, erkeklerin yetenek veya zeka açısından kadınlardan üstün olduğunu öne sürmek anlamına gelmez, sadece erkeklerin ve kadınların yetenekleri farklı oldğundan dolayıdır. Cinsiyetler arasındaki farklılıkları ortadan kaldırma girişimleri sağduyuya aykırıdır ve hem erkeklerin hem de kadınların potansiyellerini gerçekleştirmelerini engeller.
Aile inançları ve ahlakı iletme rolünü oynarlar, böylece istikrarlı ve sağlıklı bir toplum ortaya çıkar. Ebeveynler, çocukların hayatındaki ilk öğretmenlerdir. Çocuklar özverili olma, alçakgönüllülük, minnettarlık, tahammül gibi geleneksel erdemleri ve daha fazlasını ebeveynlerinin sözlerinden ve eylemlerinden öğrenebilirlerse, bu hayatlarının geri kalanı kısmı için faydalar sağlayacaktır.
Geleneksel evli yaşam, erkeklerin ve kadınların ahlaki davranışlarında birlikte gelişmelerine yardımcı olur, çünkü çiflerin duygularını ve arzularını dizginlemelerini ve birbirlerine düşünceli ve hoşgörülü davranmalarını gerektirir. Evlilik temelde gündelik romantik aşktan farklıdır. İnsan duyguları çok değişken olabilir; bir anda kurulabilen bir ilişki diğer bir an parçalanabilir, o halde bu ilişki yüzeysel bir arkadaşlığın ötesine geçemez.
Ancak komünizme göre, aile birimi insanın kişisel özgürlüğüne bir engeldir. Klasik komünizm, ekonomik faktörleri ailevi ilişkilerin oluşumunu belirlemede anahtar olarak görür ve özel aile biriminin bir kamu mülkiyeti biçiminde ele alınmasını gerektirir.
“İnsanlığın özgürlüğü”, komünist ideolojinin kalbinde yer alan fantastik bir yanılgıdır. Komünist düşünce, baskının yalnızca ekonomik ya da sosyal olmadığını, aynı zamanda bir toplumun kültürüne yerleştiğini savunur. Komünistler için “özgürlük”, geleneksel sosyal ahlak tarafından “empoze edilen” kültürel normların yok edilmesi anlamına gelir. Onların görüşüne göre, geleneksel aile yapısının ataerkilliği kadınları baskı altına alır ve geleneksel cinsel ahlak insan doğasını baskılar.
Freudcu kavramlarla karışık çağdaş Marksizmden türetilen teoriler, cinsel arzuyu aileyle ilgili soruların merkezine yerleştirir. Bu iki ideolojinin ortak özelliği, temel insan ahlakının inkar edilmesi, materyalizme ve arzuya tapınmalarıdır.
2. Komünizmin Sınırsız Seksüel Özgürlüğe Teşviki
Marx’ın ideolojik öncülerinden biri, New Harmony, Indiana’daki 1825’te “ütopik” bir toplum vizyonunu hayata geçirme girişimiyle tanınan Galli sosyalist Robert Owen’dı. 1826’da Owen şöyle dedi:
“Şimdi size ve dünyaya, insan ırkının tamamamının, şu ana kadar, dünyanın her yerinde, zihinsel ve fiziksel kötülüklere neden olacak şekilde birleştirilebilecek en canavarca kötülüklerin Üçlü Birliğine köle olduğunu ilan ediyorum. Bu kötülükler mantıksız din sistemlerinden bazılarıyla birlikte bireysel mülkiyet üzerine kurulan özel veya bireysel mülkiyettir – saçma ve mantıksız din sistemleri – ve evlilikten bahsediyorum. “[6] Owen’ın New Harmony’de geçirdiği süre kısa sürdü; 1828’de sosyalist deneyini terk ederek ayrıldı. Ancak fikirlerinin kalıcı etkileri sürmeye devam etti.
Bir başka etkili ütopik sosyalist, Fransız filozof Charles Fourier, Marx ve takipçileri için fazlasıyla ilham kaynağı oldu. Fourier’in yazılarının etkisi 1848 devriminde ve 1871 Paris Komünü’nde görülebilir. Bu fikirler daha sonra Amerika’ya yayıldı. Fourier “feminizm” (Fransızca “féminisme”) terimini kullandığı bilinen ilk filozoftur.
Fourier’in ideal komünist toplumunda (falank veya falanks olarak bilinir), geleneksel aile küçümsenir ve içki alemleri , insanın iç tutkularını tamamen özgürleştirdiği için övülürdü. Ayrıca, adil bir toplumun, herkesin cinsel tatmin “hakkına” sahip olmasını sağlamak için cinsel olarak reddedilenlerle (yaşlılar veya hoşlanılmayanlar gibi) ilgilenilmesi gerektiğini ilan etti. Sadomazoşizm ve hatta ensest ve hayvanlarla cinsel ilişki de dahil olmak üzere her türlü cinsel tatminin rıza gösterildiği sürece izin verilmesi gerektiğine inanıyordu.
Owen ve Fourier’in etkisi on dokuzuncu yüzyılda Amerika Birleşik Devletleri’nde düzinelerce komünist ütopik toplulukları ateşledi – ancak çoğu kısa ömürlü ve başarısızlıkla sonuçlandı. En uzun soluklu olanı, Fourier’in teorisi temelinde kurulan ve otuz üç yıl süren Oneida Komünü idi. Komün, geleneksel tek eşli evlilikten kaçındı ve çok eşliliği, grup seksini ve seçici çiftleşmeyi savundu. Sonunda, kurucu John Humphrey Noyes yasal işlemlerden kaçınmak üzere Kanada’ya kaçtı. Komün eş paylaşımını bırakmaya zorlansa da, Noyes daha sonra bu konuda birkaç kitap yazdı, bunlardan biri “İncil Komünizmi”dir, ki bu kendi başına bir ideoloji başlatmıştır.
Komünizmin teorik temelleri, sınırsız seksüel özgürlükle el ele gider. En başından beri komünizm, insanları ilahi öğretileri terk etmeye ve geleneği reddetmeye teşvik etti, ahlaki kısıtlamaları yıktı ve devrim ve özgürlükler uğruna temel dürtülere boyun eğdi. Komünist mantıkla, başlangıçta insan ahlakının yozlaşmasının neden olduğu sosyal sorunlar özel mülkiyete atfedilebilir. Komünizm, insanları, özel mülkiyet halka açılırsa, insanların onun için savaşmayacağına inandırır. Bununla birlikte, tüm mülk paylaşılsa bile, insanlar yine de birbirlerinin eşleri konusunda anlaşmazlıklar yaşayabilir. Bu nedenle, ütopik sosyalistler, cinsel arzunun cevabı olarak açıkça rasgele ilişkileri ve “özgür aşkı” savunurlar.
Bu komünist “cennetler” ya doğrudan geleneksel aileye meydan okudu ya da bir ortak eşler sistemini savundu ve yerel topluluklar, kiliseler ve hükümetler de bu durumu geleneksel ahlak ve etiğe bir meydan okuma olarak görerek onları baskılamak için harekete geçti.
Ütopik komünlerin başarısızlığı, Marx ve Engels’e bir ders verdi: Komünist Manifesto’da bahsedilen sözde “kadın topluluğu” nu açıkça savunmanın zamanı değildi. Aileyi ortadan kaldırma hedefleri değişmemiş olsa da, daha gizli bir yaklaşım benimsemişlerdi: bu defa bir baskı aracı olarak evliliğe saldırdılar.
Marx’ın ölümünden sonra Engels, Marx’ın aile teorisini devam ettirmek ve Marksçı evlilik görüşünü daha da açıklamak için Lewis H. Morgan’ın Araştırmalarının Işığında Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni kitabını yayınladı: “ [Tek eşliliğin ortaya çıkışı], erkeğin üstünlüğüne dayanır, açık amacı tartışmasız olarak o babalığı yaratmaktır; çünkü bu çocuklar daha sonra babalarının mülküne doğal mirasçıları olarak gireceklerdir. Eşleşme yoluyla yapılan evlilikten, her hangi bir tarafın isteğiyle bozulamayacağından, evlilik bağının çok daha güçlü olması ile ayrılır. Kural olarak, mevcut evliliği feshedip karısını bir kenara koyabilecek olan sadece erkektir. ” [7] Engels, tek eşliliğin özel mülkiyete dayandığını ve tüm mülkiyet paylaşıldığında, tamamen “cinsel aşka” dayalı yepyeni bir evlilik modelinin ortaya çıkacağını savundu. Komünist bir toplumda özel mülkiyetin kamuya açık hale geleceğini, ev işlerinin profesyonelleşeceğini ve çocuk bakımı ve eğitimin devletin sorumluluğunda olacağından çocuklara bakmak konusunda endişelenmeye gerek kalmayacağını savunuyordu. Şöyle yazdı: “Bu da genç bir kızın sevdiği adamla özgürce ilişki kurmasına sağlayacak, ve yaptığı hareketin hem ahlaki hem de ekonomik sorumluluklarını ortadan kaldıracaktı, tüm endişeleri ortadan kalkacaktı. Bu, sınırlandırılmamış cinsel ilişki böylece yavaş yavaş normalleşecek ve artık bir bakirelik zorunluluğu ve bunun bir kadın için utanç konusu olması diye bir şey söz konusu olmayacak ve daha hoşgörülü bir kamuoyu oluşturulmayacak mıydı? ” [8]
Ekonomi teorilerinde olduğu gibi, Marx ve Engels’in sosyal ideolojisi pratik uygulamada başarısız olur. Duygular güvenilmezdir; bir kişi bugün birini ve yarın başka birini sevebilir. Geleneksel kur yapma ve evlilik normları olmadan, kaçınılmaz sonuç, cinsel ilişkide bulunma ve sosyal düzenin bozulmasıdır. Yukarıda bahsedilen ütopik komünlere ek olarak, Sovyet ve Çin komünist rejimlerinin Marksist öğretiyi aile politikasına uygulamaya yönelik ilk girişimleri büyük bir başarısızlıkla sonuçlandı ve hızla tersine döndü. Karı ve koca arasındaki ilişkiler her zaman sorunsuz değildir. Geleneksel bir düğün sırasında “ölüm bizi ayırana kadar” yemini, Tanrı’ya yapılan bir yemindir. Aynı zamanda her iki tarafın da zorluklarla birlikte yüzleşmeye ve üstesinden gelmeye hazır olduğu fikrini temsil eder. Bir evliliği sürdüren şey yalnızca duygu veya hisler değildir, aynı zamanda bir sorumluluk duygusu vardır. Eşine, çocuklarına ve tüm aile fertlerine özenle davranmak, karı-kocayı hem ahlaki hem de sosyal sorumluluk duygusuyla olgun bir erkeğe ve kadına dönüştürür.
Marx ve Engels’in “özgürlük”, “liberallik” ve “aşk” gibi sözleri, aslında kişisel ahlaki sorumlulukların terk edilmesinden ve kişilerin kendilerini arzularına vermesinden başka bir şey değildi.
Çoğu insan Fourier ve Marx dönemlerinde hâlâ dindarlardı ve bu nedenle cinsel ahlaksızlığı teşvik etmeye yönelik açık girişimlere karşı dikkatli davranıyorlardı. Bununla birlikte, yirminci yüzyıl ve sonrasında, Marx’ın kendisi bile, insanların Marksist düşüncenin cinsel kaosunu kucaklamalarını, aile ve evliliğin yıkılmasını sağlamak için ortaya çıkardıkları rasyonalizasyonları hayal bile edemezdi.
3. Komünizmin Altında Cinsel Özgürlüğe İlk Girişimler
Otoriter sosyalist rejimlerin, genellikle katı bir sosyal muhafazakarlığı bulunur; Batı liberal ilerlemeciliğinden uzak olan cinsiyet rolleri ve evlilik yasaları da buna dahildir. Bununla birlikte, bu tür politikalar geleneksel kültürü veya ahlakı koruma arzusundan kaynaklanmaz, yalnızca komünist rejimin sevgiyi ve aileyi devlet gücünün araçlarına dönüştürme arzusuna dayanır. Rusya ve Çin gibi ülkelerde komünist yönetimin başlangıcında, Parti liderleri, cinsel özgürlükle ilgili felaket deneyleri de dahil olmak üzere, tüm Marksist programın hepsini bir anda uygulamaya çalıştılar.
Daha önce de açıklandığı gibi, cinsel kaos, komünist ideolojinin doğuştan gelen bir özelliğidir. Marx’ın hizmetçisine tecavüz ettiğine inanılıyor; sonuçta ortaya çıkan çocuğu Engels büyüttü. Engels bir çift kız kardeşle birlikte yaşıyordu. Lenin yıllarca evlilik dışı ilişkiler yürüttü ve fahişelerden frengi kaptı. Stalin’in de başka insanların eşlerinden faydanlandığı biliniyor.
Bolşevikler iktidarı ele geçirip Sovyetler Birliği’ni kurduktan sonra, eş paylaşımı uygulamasını başlattılar. O dönemde Sovyetler Birliği cinsel özgürlüğün öncüsü olarak görülebilir. 1990’da, Sovyetler Birliği’nin çöküşünden bir yıl önce, devlet tarafından yönetilen Rus dergisi Rodina, erken Sovyet yönetimi sırasında eş paylaşımı olgusunu özetleyen bir makale yayınladı. Haber, Sovyet liderleri Leon Troçki, Nikolai Bukharin, Alexandra Kollontai ve diğerlerinin özel hayatlarını, cinsel faaliyetlerinde “köpekler kadar rahat” olduklarını söyleyerek anlattı. 1904 gibi erken bir tarihte Lenin şöyle yazdı: “Şehvet tinin enerjisini özgürleştirebilir; sözde aile değerleri için değil, sosyalizmin zaferi için bu kan pıhtısı ortadan kaldırılmalıdır. ” [9] Troçki,
Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin bir toplantısında, Bolşevikler iktidarı ele geçirdikten sonra cinsel ilişkilerin yeni temel ilkelerinin yazılı bir taslak haline getirilmesini önerdi. Komünist teori, ailenin yok edilmesini ve cinsel arzuların sınırsız bir şekilde tatmin edildiği bir döneme geçişi gerektiriyordu. Troçki ayrıca, çocukları eğitme sorumluluğunun yalnızca devlete ait olması gerektiğini de söyledi.
Troçki, 1911’de Lenin’e yazdığı bir mektupta şunları yazdı: “Kuşkusuz, cinsel baskı, bir kişiyi köleleştirmenin ana yoludur. Böyle bir baskı varken, gerçek özgürlük diye bir şey olamaz. Aile, tıpkı bir burjuva kurumu gibi, tamamen gerilerde kaldı. İşçilerle bu konu hakkında daha fazla konuşmak gerekiyor. “
Lenin şu cevabı verdi: “Ve sadece aile değil. Cinsellikle ilgili tüm yasaklar kaldırılmalıdır. … Süfrajetlerden öğrenecek bir şeyimiz var: Aynı cinsiyetler arasındaki aşk üzerindeki yasak bile kaldırılmalıdır. ” [10]
a. Sovyet “Bir Bardak Su” Teorisi
Bolşevikler iktidarı ele geçirdikten sonra, Lenin, evliliği etkili bir şekilde ortadan kaldıran ve eşcinselliği suç olmaktan çıkaran bir dizi düzenleme yaptı. O sırada “Kahrolsun utanç!” sloganı da vardı. Bu, bolşeviklerin sosyalist ideolojinin “yeni adamını” yaratma girişiminin bir parçasıydı. Hatta bazen bu fikri destekleyenler sokaklarda çıplak dolaşıp, “Utanç, Sovyet halkının burjuva geçmişindedir” gibi sloganlar atıyorlardı. [11]
1920’lerin başlarında, eski Halkın Sosyal Refah Komiseri Alexandra Kollontai, cinsellikle ilgili “bir bardak su” teorisini popüler hale getirdi. Kollontai, Bolşeviklerle savaşan geleneksel bir aileden gelen bir devrimciydi ve “kadınların özgürlükleri’nin” arayışındaydı. “Bir bardak su” cinsel hoşgörüye bir imadır; teori, komünist bir toplumda, cinsel arzuyu tatmin etmenin bir bardak su içmek kadar normal ve kolay olması gerektiğini savunuyordu. Bu konsept fabrika çalışanları ve özellikle genç öğrenciler arasında yaygınlaştı.
Ünlü komünist Madam Smidovich, Mart 1925’te Komünist Parti gazetesi Pravda’da “Gençliğimizin mevcut ahlakı şu şekilde özetleniyor. [Komünist Parti eğitim okulu] cinsel arzusunu tatmin etme hakkına sahiptir. Bu kavram bir aksiyom haline geldi ve cinsel kısıtlamalar bir burjuva mefhumu olarak görülüyor. Bir erkek ister öğrenci olsun, ister işçi, okul çağındaki bir kızı bile arzulasa da, kız onun şehvetine itaat etmelidir; aksi takdirde, gerçek bir komünist olarak adlandırılmaya layık olmayan bir burjuva kızı olarak kabul edilecektir. ” [12]
Boşanma da normalleşti ve yaygınlaştı. Boşanma oranı insanlık tarihinde görülmemiş seviyelere fırladı. Kısaca, Moskova’daki herkes boşanmıştı neredeyse ”diyor profesör Paul Kengor 2015 tarihli Takedown: From Communists to Progressives, How the Left Has Family and Marriage. [13] 1926’da Amerikan dergisi The Atlantic, SSCB’deki bu şaşırtıcı durum hakkında “Evliliği Kaldırmak için Rus Çabası” başlığıyla bir makale yayınladı.
İsveç’le hiçbir ilgisi olmayan, bunun yerine birlikte yaşayan ve gündelik seks yapan çok sayıda erkek ve kadına atıfta bulunan “İsveçli aileler” olgusu da bu cinsel özgürlük döneminde ortaya çıktı. Bu, karışıklığa, tecavüze, parçalanmış ailelere, cinsel yolla bulaşan hastalıklara ve ahlaki çöküşün diğer semptomlarına kapıları açtı. [14]
Sosyalist toplulukların genişlemesinin ardından, bu “İsveçli aileler” Sovyetler Birliği’ne yayıldı. Bu kadınların “millileştirilmesi” veya “sosyalleşmesi” olarak biliniyordu. 1918 Yekaterinburg’daki sosyalist kadınlar için üzücü bir örnektir: Bolşevikler şehri ele geçirdikten sonra, on altı ila yirmi beş yaşları arasındaki genç kadınların “sosyalleşmesi” gerektiğine dair bir kararname çıkardılar. Böylelikle sayısız kadın, Kızıl Ordu askerlerine ve sivil memurlara “sosyalleşmeleri” için teslim edildi. [15]
Feminist aktivist Clara Zetkin ile 1921’de yaptığı bir sohbet sırasında Lenin, “bir bardak su” teorisini anti-Marksist ve anti-sosyal olarak nitelendirerek üzüntü duydu. [16] Bunun nedeni, cinsel özgürlüğün istenmeyen bir yan ürüne yol açmasıydı: terk edilmiş ve istenmeyen bebekler sayısıydı. Bolşevikler 1920’lerin sonunda seks konusundaki politikalarını sıkılaştırdılar.
Lenin’in ölümünü izleyen yıllarda, Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin daha önce teşvik ettiği ve bazen zorunlu kıldığı cinsel özgürlükler yasaklandı. Devrimci programa sayısız diğer idealist inananla birlikte, özgür aşkı ve eşcinselliği savunan birçok komünist kendini Stalin’in çalışma kamplarında buldu. Sovyet kadınları, geleneksel anne rollerine dönmeleri, daha fazla çocuk üretmeleri ve onları Komünist Partiye hizmet etmeleri için yetiştirmeleri için teşvik edildi.
b. Çin “Sovyet Bölgelerinde” Cinsel Kurtuluş
Çin Komünist Partisinin (ÇKP) ilk yıllarındaki koşullar Sovyetler Birliği’ndekilere benziyordu; komünist partilerin hepsi aynı ağaçtan elde edilen zehirli meyvelerdir. Erken bir komünist lider olan Chen Duxiu, ahlaksız kişisel hayatıyla tanınıyordu. Troçkist kadrolar Zheng Chaolin ve Chen Bilan’ın anılarına göre, Qu Qiubai, Cai Hesen, Zhang Tailei, Xiang Jingyu ve Peng Shuzhi gibi komünistlerin hepsinin cinsel geçmişleri seksüel tarihçilerin kafasını biraz karıştırmıştı ve cinsiyete yönelik tutumları “Bir bardak su” ile benzerdi.
“Cinsel özgürlük” sadece Partinin entelektüel liderleri tarafından değil, aynı zamanda ÇKP’nin ilk “Sovyet bölgelerinde” yaşayan sıradan insanlar tarafından da benimsendi ki bunlar Milliyetçi Parti devrilmeden önce Hubei, Henan ve Anhui vilayetlerinde kurulmuş devrimci yerleşim bölgeleriydi. Kadın eşitliğinin, evlenme ve boşanma konusunda mutlak özgürlüğün teşvik edilmesi nedeniyle, devrimci çalışmalar cinsel arzuları tatmin etmek için sık sık kesintiye uğramaktaydı.
Sovyet bölgelerindeki gençler bazen “kitlelerle bağlantı kurmak” adına romantik ilişkiler içindeydiler. Genç kadınların altı veya yedi cinsel partneri olması alışılmadık bir şey değildi. Hong’an, Huangma, Huangqi, Guangshan ve diğer yerlerdeki yerel parti şefleri arasında, Hubei-Henan-Anhui Sovyet Bölgelerinde Devrimci Tarih Belgeleri Koleksiyonu’na göre, “bunların yaklaşık dörtte üçü düzinelerce veya yüzlerce kadın ile cinsel ilişkide bulundu.”
1931 baharının sonlarında, ÇKP’nin kurucu üyesi Zhang Guotao, bir Sovyet bölgesinin sorumluluğunu üstlendiğinde, frengi o kadar yaygındı ki hastalığın tedavisinde uzmanlaşmış doktorlar için Parti Merkezine bir ricada bulunmak zorunda kaldığını belirtti. Yıllar sonra, anılarında, bazı kıdemli generallerin metresleri de dahil olmak üzere, değişik yerleşim bölgelerinde cinsel tacize uğrayan kadınların hikayelerini canlı bir şekilde hatırlıyordu. [17]
1930’larda cinsel özgürlük rejime bir tehdit olarak algılanmaya başlandı. Sovyet Rusya’da bulunan aynı toplumsal çözülme sorunu aşikardı ve Kızıl Ordu askerleri, eşlerinin devrime katıldıklarında evlilik dışı ilişkilere gireceklerinden veya onları boşayacaklarından endişelenmeye başladılar. Bu, birliklerin savaş etkinliğini bozdu. Dahası, ani bir karışıklık patlaması, “ortak eşler” ve benzer kavramlara karşı güçlü bir halk tepkisi yarattı. Sovyet yerleşim bölgeleri, askeri evlilikleri koruma altına almaya ve boşanma sayısını sınırlama gibi politikalar uygulamaya başladı.
4. Komünizm Batı’daki Aileleri Nasıl Yok Ediyor
Komünizmin ideolojik eğilimleri on dokuzuncu yüzyılda ortaya çıktı. Batı’da bir asırdan fazla süren dönüşüm ve evrimden sonra, 1960’larda Amerika Birleşik Devletleri’nde öne çıktı.
Bu on yıl boyunca, neo-Marksizm ve diğer çeşitli radikal ideolojilerden etkilenen ve teşvik edilen sapkın sosyal ve kültürel hareketler ortaya çıktı. Bunlar arasında hippi karşı kültürü, radikal Yeni Sol, feminist hareket ve cinsel devrim vardı. Bu çalkantılı toplumsal hareketler, Amerika’nın siyasi sistemine, geleneksel değerler sistemine ve sosyal dokusuna yönelik şiddetli bir saldırının parçasıydı. Avrupa’ya hızla yayıldılar ve ana akımın toplumun aile, cinsiyet ve kültürel değerler hakkındaki düşüncelerini hızla değiştirdiler. Bu, geleneksel Batı aile değerlerinin zayıflamasına ve aile kurumunun ve onun sosyal yaşamdaki merkeziyetinin gerilemesine yol açtı. Ortaya çıkan sosyal kargaşa, pornografinin yaygınlaşması, uyuşturucu kullanımının yayılması, cinsel ahlakın çökmesi, çocuk suç oranının yükselmesi ve sosyal refaha bağımlı grupların genişlemesi gibi bir dizi sorunu beraberinde getirdi.
a. Cinsel Özğürlüğü Teşvik Etmek
Cinsel özgürlük (cinsel devrim olarak da bilinir) 1960’larda Amerika Birleşik Devletleri’nde ortaya çıktı. Geleneksel cinsel ahlakı ihlal eden özgür aşk hareketi, geleneksel aile değerlerinin giderek erozyona uğramasına ve parçalanmasına giden yolu açtı. “Özgür aşk” kavramı, her türden cinsel etkinliğin sosyal düzenlemeden bağımsız olması gerektiğini varsayar. Bu görüşe göre evlilik, kürtaj ve zina hükümet veya kanunla sınırlandırılmamalı ve sosyal yaptırıma tabi olmamalıdır.
Fourier ve John Humphrey Noyes’in takipçileri, “özgür aşk” terimini ilk kullanan kişilerdi. Son zamanlarda, özgür aşk fikirlerinin hemen hemen tüm ana destekçileri sosyalistler veya sosyalist düşünceden derinden etkilenen insanlar olmuştur. Örneğin, sosyalist filozof Edward Carpenter, Britanya’daki özgür aşk hareketine öncülük edenler arasındaydı ve eşcinsel haklarınin ilk aktivistlerindendi. Fransa’daki özgür aşk hareketinin ana öncüsü, ilk günlerinde bir anarko-komünist olan ve daha sonra düşüncesini Fourier’nin ütopik komünizmi üzerine inşa eden, Fransız bireyci anarşizmini (sosyalizmin daha geniş kategorisine giren) kuran ve rasgele cinselliği, eşcinselliği ve biseksüelliği savunan Émile Armand’dı. Avustralya’daki özgür aşk hareketinin öncüsü, sendikacı ve anarşist John “Chummy” Fleming’di (sosyalizmin bir başka dalı).
Amerika’daki özgür aşk hareketi, erotik Playboy dergisinin 1953 yılında piyasaya sürülmesiyle meyve verdi. Dergi, sanatsal olduğu ve keyifli olduğu izlenimini yaratmak için parlak kağıt ve buna ek olarak pahalı renkli baskı kullandı ve bunun sonucunda pornografik içerik – aslında tipik olarak düşük sınıf ve kaba olarak kabul edilecek iken – hızla ana akıma girdi ve Playboy “birinci sınıf” bir eğlence dergisi haline geldi.
Yirminci yüzyılın ortalarında, hippi kültürünün popülaritesinin artması ve özgür aşkın yaygın bir şekilde kabul görmesiyle cinsel devrim resmi olarak ilk kez sahneye çıktı. “Cinsel devrim” terimi, komünist psikanalizin Avusturyalı kurucusu Wilhelm Reich tarafından icat edildi. Marksizmi Freudcu psikanaliz ile birleştirdi ve ilkinin insanları “ekonomik baskıdan” kurtardığına, ikincisinin ise insanları “cinsel baskıdan” kurtardığına inanıyordu.
Cinsel özgürlük teorisinin bir başka buluşçusu ise Frankfurt Okulu’ndan Herbert Marcuse idi. 1960’ların Batı karşı kültür hareketi sırasında, “Savaşma seviş” sloganı, cinsel özgürlük kavramını insanların kalplerinin derinliklerine yerleştirdi.
Cinsel özgürlük kavramı, Batı’da en çok satan Kinsey Raporları olan – İnsan Erkekte Cinsel Davranış ve İnsan Kadında Cinsel Davranış başlıklı iki kitap – ve ayrıca oral gebelık kontrolünün yaygın olarak kullanılabilirliği ile birlikte hızla yayıldı. Çağdaş bilim adamlarının Alfred Kinsey’in çalışmalarında çarpıtılmış istatistiksel verilerin yanı sıra, onun politik ve ideolojik taahhütlerinden kaynaklanan abartı, aşırı basitleştirme ve diğer yanlışları keşfettiklerini belirtmek gerekir. Kinsey, evlilik dışı seks, eşcinsel seks, çocuklarda ve hatta bebeklerde cinsel arzunun yaygın olduğunu göstermek ve böylece toplumu, büyük ölçüde başarılı olduğu bir görev olan bu fenomenin normalleşmesini kabul etmeye yönlendirmek için yola çıktı. Bebekler ve çocuklar üzerinde yaptığı araştırma ve cinsel deneylerinde pedofillerle çalıştı. [18]
Birdenbire, “cinsel olarak özgürleşmek” moda oldu. Gençler arasında önüne gelenle yatmak normal kabul edildi. Bakire olduklarını itiraf eden gençler, akranları tarafından alay konusu oldu. Veriler, 1954 ile 1963 arasında (60’lar kuşağı) on beş yaşını dolduranların yüzde 82’sinin otuz yaşına kadar evlilik öncesi cinsel ilişkiye girmediğini gösteriyor. [19] Fakat 2010’lara gelindiğinde, yeni Amerikan gelinlerinin sadece yüzde 5’i bakireyken, yüzde 18’inin halihazırda on veya daha fazla cinsel eşi vardı. [20] Kültürel ana akım, edebiyat, film, reklam ve televizyon da dahil olmak üzere seks her alana girdi.
Referanslar
1. Friedrich Engels, Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökenleri, çev. Alick West, (1884), bölüm. 2, bölüm 4, 17 Nisan 2020’de Marksist İnternet Arşivi aracılığıyla erişildi, https://www.marxists.org/archive/marx/works/1884/origin-family/ch02d.htm.
2. W. Bradford Wilcox, “Boşanmanın Evrimi”, Ulusal İşler, no. 1 (Güz 2009), https://www.nationalaffairs.com/publications/detail/the-evolution-of-divorce.
3. ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri, Ulusal Sağlık İstatistikleri Merkezi, “Tablo 1–17. Irk ve Hispanik Kökene Göre Evlenmemiş Kadın Doğumlarının Sayısı ve Yüzdesi: Amerika Birleşik Devletleri, 1940–2000,” https://www.cdc.gov/nchs/data/statab/t001x17.pdf.
4. John Elflein, “1980’den 2018’e kadar ABD’de evlenmemiş kadınların doğum yüzdesi,” Statista, 3 Aralık 2019, https://www.statista.com/statistics/276025/us-percentage-of-births- evli olmayan kadınlara/.
5. Yaratılış 2:23, Amerikan Standart Sürüm İncil.
6. Robert Owen, “Critique of Individualism (1825–1826),” Indiana University–Bloomington, 4 Temmuz 1826, erişim tarihi 17 Nisan 2020. https://web.archive.org/web/20171126034814/http:// www.indiana.edu:80/~kdhist/H105-documents-web/week11/Owen1826.html.
7. Engels, Origins, böl. 2.
8. age.
9. Alexander Melnichenko Александр Мельниченко, “Velikaya oktyabyr’skaya seksual’naya revolyutsiya” Великая октябрьская сексуальная революция [“Büyük Ekim Cinsel Devrimi”], Russian Folk Line, 20 Ağustos, 2017, http://ruskline.ru/opp/ 2017/avgust/21/velikaya_oktyabrskaya_seksualnaya_revolyuciya. [Rusça]
10. age.
11. age.
12. Natal’ya Korotkaya Наталья Короткая’da alıntılandığı gibi Madam Smidovich Смидович, “Eros revolyutsii: Komsomolka, nye bud’ myeshchankoy — pomogi muzhchinye cnyat’ napryazheniye!” Эрос революции: “Комсомолка, не будь мещанкой — помоги мужчине снять напряжение!” [“Devrimin Erosları: ‘Komsomol Kızı, Burjuva Olma — Bir Adamın Gerginliği Gidermesine Yardım Edin!’”], Tut.By Online, 10 Kasım 2012, https://lady.tut.by/news/sex /319720.html?crnd=68249. [Rusça]
13. Paul Kengor, Yayından Kaldırma: Komünistlerden İlericilere, Sol Aileyi ve Evliliği Nasıl Sabote Etti (Washington, DC: WND Books, 2015), 54.
14. Melnichenko, “Büyük.”
15. Xia Hou 夏侯, “Gongchanzhuyi de yinluan jiyin—xingjiefang” 共产主义的淫乱基因——性解放 [“Komünizmin Karışık Geni: Cinsel Kurtuluş”], The Epoch Times (Çince baskısı), 9 Nisan 2017, http ://www.epochtimes.com/gb/17/4/9/n9018949.htm. [Çin’de]
16. Clara Zetkin, “Lenin on the Women’s Question,” The Emancipation of Women: From the Writings of V. I. Lenin, Marksists Internet Archive, erişim tarihi: 17 Nisan 2020, https://www.marxists.org/archive/zetkin/1920 /lenin/zetkin1.htm.
17. Huang Wenzhi 黃文治, “’Nuola zou hou zen yang’: Fü jiefang, hunyinziyou ji jiejigeming—yi E Yu Wan Suqu wei zhongxin de lishikaocha (1922–1932)” “娜拉走後怎樣”:婦女解放、婚姻 自由及階級革命—以鄂豫皖蘇區為中心的歷史考察 (1922–1932)” [‘Nora Solundan Sonra Ne Oldu’: Kadınların Kurtuluşu, Evlilik Özgürlüğü ve Sınıf Devrimi—Hubei-Henan’ın Tarihsel Bir Araştırması -Anhui Sovyet Bölgeleri (1922–1932)”], Açık Zamanlar no.4 (2013). Bu kaynak, E Yu Wan Suqu geming lishi wenjianhuiji 鄂豫皖苏区革命历史文件汇集, [Devrimci Tarihi Belgeler Koleksiyonu Hubei-Henan-Anhui Sovyet Bölgeleri]. [Çince]
18. Judith A. Reisman ve diğerleri, Kinsey, Sex and Fraud: The Indoctrination of a People (Lafayette, LA: Lochinvar-Huntington House, 1990).
19. Lawrence B. Finer, “Amerika Birleşik Devletleri’nde Evlilik Öncesi Seks Eğilimleri, 1954–2003,” Halk Sağlığı Raporları, cilt. 122, sayı.1 (1 Ocak 2007): 73–78.
20. Nicholas H. Wolfinger, “Counterintuitive Trends in the Link Between Evlilik Öncesi Seks ve Evlilik Dengesi”, Institute for Family Studies, 6 Haziran 2016, https://ifstudies.org/blog/counterintuitive-trends-in-the-link -evlilik-öncesi-seks-ve-evlilik-arasında-istikrar.
Yorumlar kapalı, ancak trackbacks Ve pingback'ler açık.