Zeytin: Sıvı Altın, Hayatın Ta Kendisi

“Binlerce yıllık mirasımız olan zeytin, hem sağlığımızın hem ekonomimizin kaynağı. Ancak maden ve rant uğruna yok edilen zeytinliklerle birlikte geleceğimizi de kaybediyoruz.”

Zeytin… Kimi zaman soframızda kahvaltının bereketi, kimi zaman dalında barışı simgeleyen bir dal. İnsanlık tarihi kadar eski, medeniyetlerin ortak mirası. Akdeniz ikliminin en değerli armağanlarından biri olan zeytin, yalnızca bir meyve değil, aynı zamanda bir kültürdür. Anadolu toprakları, binlerce yıllık zeytin ağaçlarının gölgesinde nice uygarlıklara ev sahipliği yaptı. Bu yüzden zeytin ağacı, bizim için yalnızca tarımsal bir ürün değil, aynı zamanda bir kimliktir.

Bugün dünya literatüründe zeytinyağına “sıvı altın” denmesi boşuna değildir. Sağlık açısından taşıdığı değerler, sofralara kattığı lezzet ve ekonomiye sunduğu katkı düşünüldüğünde, bu tabir tam anlamıyla yerini bulur. Zeytin yağı, kalp ve damar sağlığından bağışıklık sistemine, cilt bakımından sindirim düzenine kadar insan bedenine sayısız fayda sunar. Hatta antik çağlarda zeytinyağı yalnızca yemeklerde değil, ilaç, yakıt ve kozmetik ürünü olarak da kullanılmıştır.

Ne var ki, bütün bu zenginliğe rağmen ülkemizde zeytin ağacının kıymeti yeterince bilinmiyor. Yüzlerce yıl yaşayan, kökleri toprağı koruyan, dalları kuşlara yuva olan bu kutsal ağaçlar son yıllarda adeta kaderine terk ediliyor. Daha da acısı, “kalkınma” adı altında çıkarılan madenler uğruna zeytinlikler kesiliyor. Dağlarımız delik deşik ediliyor, ormanlarımız yok ediliyor, su kaynaklarımız kurutuluyor. Zeytin ağaçları yok edilirken aslında geleceğimiz, ekmeğimiz ve nefesimiz de yok ediliyor.

Bir Ağacın Gölgesinde Yaşayan Medeniyet

Zeytin ağacı, binlerce yıl yaşayabilen ender ağaçlardan biridir. Tarihte öyle örnekler vardır ki, 1500 yaşını geçmiş zeytin ağaçları hâlâ meyve vermektedir. Bu ağaçların gövdesinde, halkalar halinde insanlığın tarihi saklıdır. Savaşlar, göçler, kuraklıklar, depremler… Hepsini görmüş, hepsine direnmiş bir canlıdır zeytin.

Anadolu’da yaşayan insanlar için zeytin, sabah kahvaltısında yalnızca ekmekle yetinmenin değil, aynı zamanda şifa bulmanın yoludur. Bir avuç zeytin ve yanında zeytinyağına banılmış ekmek, yüzyıllardır halkımızın temel besinidir. Bu açıdan bakıldığında zeytin, hem ekonomik hem de kültürel bir değerdir.

Zeytin ve Ekonomi

Türkiye, dünyanın en önemli zeytin ve zeytinyağı üreticilerinden biridir. Ege’den Marmara’ya, Akdeniz’den Güneydoğu’ya kadar geniş bir coğrafyada zeytin yetişir. Yıllık milyonlarca tonluk üretimle hem iç piyasayı besler hem de ihracat geliri sağlar. Ülkemizin tarımsal ihracatında zeytinin ve zeytinyağının yeri oldukça büyüktür.

Ancak bütün bu potansiyele rağmen, zeytin üreticisi hak ettiği değeri bulamıyor. Bir yanda yüksek maliyetler, diğer yanda düşük fiyat politikaları üreticiyi zorluyor. Üstüne bir de zeytinliklerin maden sahalarına, enerji projelerine ve imar rantına kurban edilmesi eklenince, hem çiftçi hem de ülke kaybediyor.

Oysa doğru politikalarla zeytin, ülkenin en güçlü ekonomik kaynaklarından biri olabilir. Dünyada sağlıklı beslenme trendi giderek yayılıyor ve zeytinyağı talebi artıyor. Türkiye bu alanda bir marka olabilir. Ancak bunun için önce zeytin ağacına sahip çıkmak gerekiyor.

Zeytinlikler Tehlike Altında

Son yıllarda sıkça gündeme gelen düzenlemeler, “kamu yararı” bahanesiyle zeytinlik alanların madencilik ve enerji yatırımlarına açılmasına izin veriyor. Bu, yalnızca birkaç ağacın kesilmesi anlamına gelmez; bir ekosistemin yok olması, tarımın bitmesi, su kaynaklarının kirlenmesi ve çevrenin geri dönüşsüz zarar görmesi demektir.

Bir maden sahası açıldığında sadece ağaçlar değil, toprağın bereketi, havanın temizliği, suyun safiyeti de kaybolur. Dağlar oyulduğunda geri dönüşü olmayan yaralar açılır. Oysa zeytin ağacı tam tersine toprağı korur, erozyonu önler, çevreye oksijen verir.

Gelecek İçin Zeytine Sahip Çıkmak

Bugün eğer çocuklarımızın geleceğini düşünüyorsak, zeytin ağacını korumak zorundayız. Bir ağacı kesmek, sadece bir dalı değil, bir tarihi, bir kültürü ve bir geleceği yok etmek demektir. Zeytin, bu toprakların ortak mirasıdır. Bizden önceki kuşaklardan emanet aldık, bizden sonrakilere bırakmak zorundayız.

Zeytini yalnızca bir tarım ürünü olarak görmek yeterli değildir. O, aynı zamanda barışın, umudun ve bereketin sembolüdür. Bir köylünün sabah dalından topladığı zeytin, sofraya umut olarak gelir. Bir annenin çocuğuna ekmekle sunduğu zeytin, geleceğe dair güvenin ifadesidir.

Sonuç

Ülkemizin dağları delik deşik edilip, zeytinlikler yok edilirken aslında kaybolan sadece birkaç ağaç değildir. Kaybolan; tarihimiz, kültürümüz, ekonomimiz ve sağlığımızdır. Oysa doğru bir vizyonla, zeytini koruyarak hem doğayı hem ekonomiyi hem de insan sağlığını güvence altına alabiliriz.

Zeytin ağacının gölgesinde binlerce yıl yaşamış medeniyetler, bize bir şey söylüyor: “Topraklarını, ağaçlarını koru ki, sen de var olasın.”

Bugün yapılması gereken bellidir: Zeytin ağacına sahip çıkmak çünkü zeytin, yalnızca bir meyve değil, hayatın ta kendisidir.

Yanıt Ver

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.