Anadolu’yu Bekleyen Tehlike

“Umut, çare değildir”

Anadolu’yu sadece tek bir tehlike beklemez elbette. Anadolu’da yaşamak başlı başına tehlikedir. Dünyanın merkezinde oturmanın, dünyanın en pahalı arsasına sahip olmanın bir bedeli vardır. Asırlar boyunca Anadolu sürekli tehlikelere maruz kalmıştır. Savaşlar, istilalar, işgaller, isyanlar, göçler, doğal felaketler, salgınlar peş peşe gelmiştir.

Ancak günümüzde öyle bir tehlike var ki bunların hiçbirine benzemiyor. Bu kez tehlike gerçekten büyük ve yüksek ihtimalle de geri çevrilemez aşamada. Peki nedir bu geri döndürülemez tehlike dersiniz? O, Türkiye’deki nüfus artışının hızla düşmesidir. Burada sadece umut etmek, dilek ve temenniler de çare değildir. Harekete geçme zamanıdır.

2100 nüfus projeksiyonu, bu gidişle oldukça karamsar olacak. Zira bu yüzyılın sonlarında eğer radikal önlemler alınmazsa, Anadolu’daki Türk nüfusunun 35-40 milyon sayısına düşeceği tahmin edilmektedir ki bu nüfusun çoğunluğunu da yaşlılar oluşturacaktır. Zira doğurganlık hızla düşerken, hayat beklentisi, ortalama yaşam süresi yükseliyor. Ülkemizde bugün itibariyle kadınlarda 80, erkeklerde 75 yaş gibi bir ortalama yakalanmıştır.

Diğer taraftan nüfus artış oranı 1.48’lere kadar düşmüştür ki bu Türkiye ortalamasıdır. Öyle ki bazı illerdeki bu oran 1.2 -1.1 gibi dip seviyelerdedir. Şanlıurfa nüfus artışında 3 oranıyla Türkiye’nin en çok üreyen ilidir. Peki nüfus ikame oranı nedir? Nüfus ikame oranı ortalama en az 2.1 olmalı ki nüfus stabil kalabilsin. Yani ortalama aile başına en az iki çocuk nüfusu dengede tutar; fakat genç, dinamik tutamaz. Bunun için aile başına ortalama 3 çocuk gerekmektedir.

Oysa günümüz şehirleşme hızında ve eğitim sürelerinin uzunluğunda bu sayı mümkün görünmemektedir. Türkiye nüfusu kritik düşüş eşiğine 2007 yılında geçmiştir ve o gün bu gündür düşüş eğilimi sürmektedir.

Doğurganlığın düşmesinin nedeni, büyük oranda ekonomik sıkıntılara bağlansa da esas neden parasızlık değil, ‘konforlu yaşama alışmaktır’ diye açıklıyor uzmanlar. Yani şehirleşme dünyadaki nüfus artışının önündeki en önemli engel olarak görülmektedir.

Türkiye’deki şehirleşme oranı yüzde 92 ile tarihdeki en yüksek seviyesine ulaşmıştır. Türkiye nüfusunun sadece yüzde 8’i kırsal alanda yaşamaktadır. Bu trend, bir başka tehlikedir ülkemiz açısından. Zira tarımsal ve hayvansal üretim için çalışacak insan bulunamamaktadır. Hakeza zanaatkarlık ve mavi yakalı denen sanayi işçiliği için de çırak, eleman bulmak çok güçtür.

Doğurganlık önündeki bir diğer engel de uzun eğitim süreleridir. Üniversite sayının artması, işe atılacak gençlerin yaş ortalamasını sürekli yukarı çekmektedir. Günümüzde 30’lu yaşlarda hayata atılabilen gençler, evlenmeye ve çocuk yapmaya kariyer planları nedeniyle fırsat bulamamaktadırlar.

Üniversite diploması her daim iş getirmemekte, diplomalı işsizler sürekli artmaktadır. Fakat bunun yanında zanaatkarlık ve sanayide eleman sıkıntısı yaşanmaktadır. Uzmanlar, Türkiye’deki zorunlu 12 yıllık eğitimin artık geçerliliğini yitirdiğini, zorunlu eğitimin acilen 8 yıla düşürülmesini ve gençlerin zaman kaybetmeden kısa yollardan mesleki eğitime geçmelerini önermektedirler.

Günümüzde bir inşaat mühendisi ortalama aylık 50 bin TL kazanırken, bir inşaat ustası ayda 200 bin TL ve üzeri kazanabilmektedir.

Uzmanlar ayrıca nüfus sayısını arttırabilmek veya en azından dengede tutabilmek için, soydaş coğrafyalardan örneğin, Uygur Türklerinden, Irak Türkmenlerinden insanların ülkemize alınmasını ve Türkiye’de yaşayanlara vatandaşlık verilmesini önermektedirler.

Bulundukları ülkelerde zulme uğrayan ve yaşama koşulları kötü olan Türklerin, Anadolu’ya getirilmeleri önerilmektedir ki bunu Atatürk döneminde ve sonrasında Türkiye birçok kez uygulamıştır.

Yanıt Ver

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.