Aşağılık Kompleksi Öğrenilmiş Çaresizlik ve Özgüven Meselesi
“Türk, Öğün, Çalış, Güven”
Nesiller tüm yurda kazınmış bu sözle yetişti. Yoksa bu sadece bir propaganda ürünü müydü? Genel duruma baktığımda yukarıdaki söz amacına tam ulaşmamıştır. Ya da İstiklal Marşı “korkma” diyerek başlar değil mi? O halde bu neyin korkusudur? Veya sadece Fatiha Suresi’nin içeriğini içselleştir, kelime kelime belleğine yerleştir, anlamlandır, hayatın kolaylaşır, umut dolarsın. Veya Andımız, sindire sindire anlayarak öğren oku! Mesele kalmaz. Ya da şu ‘Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.’ sözü dağa taşa bezenmiştir. Peki ilkokul, orta, lise öğrencilerine sor bakalım “mürşit” nedir bilirler mi? Gençliğe Hitabeyi kaç kişi baştan sona okudu acaba?
Bu örnekleri neden verdim? Çünkü hepsi anaokulundan, askerliğe, yani en az 20 yıl her Türk vatandaşının binlerce kez maruz kaldığı, ezberlediği şeylerdir. Peki sonuç nedir? Maalesef buna olumlu cevap veremeyiz. Çünkü kimse özümsemedi. Kelime kelime, üstüne basa basa içselleştirerek, anlayarak öğrenmedi, öğrenemedi. Ve de öğretilmedi. Çünkü onları öğretmekle mükellef olanlar da muhtemelen bilmiyordu. Çoğu başka ideolojiler, başka hayaller, başka amaçlar, başka ülkeler, dinler, inanışlar peşindeydi.
Ne çektiysek ezbercilikten, hamasi nutuklardan, ‘bana ne’cilikten, ‘dostlar alışverişte görsün’den, ‘bana dokunmayan yılan bin yaşasın’dan, ‘devletin malı deniz yemeyen domuz’dan, goygoyculuktan, yalakalıktan, toprakçılıktan, eyyamcılıktan, kayırmacılıktan, indiragandicilikten, yabancı hayranlığından, özentilikten, savurganlıktan, israftan, haramdan, yalandan çektik…
Küçük zihinlerden insan devşirmek, beyin yıkamak, ideoloji dayatmak tatlı geldi, prim yaptı, makam mevki kazandırdı. Çocuklar, geleceğimiz kimsenin umurunda değildi? İçlerinden direnenler, birkaç idealist, vatansever linç yedi, sürgün edildi, ceza çekti, hapis yattı. Kısaca susturuldu.
Ezberledik sınıf geçtik. Günü kurtardık. Özüyle, hakikatla uğraşmadık. Gerçek vatan sevgisi nedir çözemedik. Hamaseti ülke sevgisi sandık. İçini doldurmadan, anlamını, üstüne basa basa öğrenmeden ne gibi sonuçlar çıktığını toplumca gördük görüyoruz..
Hep şucu, bucu olduk. Kimimiz Rusçu, kimimiz Batıcı, kimimiz İrancı, cemaatçı oldu ama bir türlü kendisi olamadı. Aşağılık kompleksi, yabancı hayranlığı, öğrenilmiş çaresizlikle büyüdü nesiller. “Bizden bi b… olmaz abi” serzenişleri inletti ortalığı..
Halkına, kültürüne yabancı ne idiği belirsiz, yarı aydın, seçkinci, üstenci, kibirli bir zümre türedi. Halk yıllar boyu memur boyunduruğu altında ezildi, horlandı.
Bir şeyler ortaya koyanlar, taze fikirler, yenilikçi çabalar engel yedi, ortadan kaldırıldı. Genç mühendisler cinayete kurban gitti. Koro hâlinde karalama başladı. İstemezükçüler hortladı. Çarşı her şeye karşı çıktı. İnanmadı. Samancı, motorcu tayfa türedi. Her şeye bir kulp taktılar, burun kıvırdılar. Canlı yayında fabrika kuruldu (togg fabrikası inşaatı internetten canlı verildi) yine inanmadılar. Fabrikaya gezi düzenlendi. Yalan haberlere asıldılar.
Bazı ülkeleri gözlerinde büyüttüler. Onların yaptıkları alkış aldı. Hayranlık uyandırdı. Kendi üretimimiz sahtedir, uydurmadır damgası yedi. Kızılelma’nın iniş takımlarıyla ‘demirprofil’ diye dalga geçtiler. Her yeni ürünü ‘bunun motoru yerli mi’ sorusuyla karşıladılar.
Edilgen, ezik yetişti nesiller. Medya propagandası ezdi geçti kitleleri. Aşağılık kompleksi, yenilmişlik duygusu genlerimize işledi.
Suriye Devrimi bile yok sayıldı. Türk kurmay aklı, devlet tecrübesi küçümsendi. Kimse güvenmedi, konduramadı. Esad’ın gidişine ağıtlar yakıldı. İsrail’den o denli korkuyorlar ki altlarına yapıyorlar. Oysa insan bir kez doğar bir kez ölür.