Başbakan Erdoğan MÜSİAD genel kurulunda konuştu
Başbakan Erdoğan Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği’nin (MÜSİAD) Haliç Kongre Merkezi’nde düzenlenen 21. Olağan Genel Kurulu’nda MÜSİAD üyelerine seslendi.
Konuşmasında 2011 yılında, Türkiye ekonomisinin yüzde 8,5 gibi çok yüksek bir büyüme oranıyla Türkiye’nin Çin’den sonra dünyanın en hızlı büyüyen ekonomisi olduğunu söyleyen Erdoğan bu başarının kazanılmasına, Türkiye’yi bu seviyelere ulaştırmasına, bu yüksek büyüme oranına katkı sağladıkları için MÜSİAD’a ve üyelerine şahsı, ülkesi ve milleti adına teşekkür ettiğini ifade etti ayrıca MÜSİAD’ın, kurulduğu günden itibaren Türkiye’deki demokratikleşme, sivilleşme, hak ve özgürlüklerin, demokratik standartların ilerletilmesi hareketlerinde her zaman dik, onurlu, ilkeli bir duruş sergilediğini vurgulayan Erdoğan, MÜSİAD ve üyelerine, özgürlüğün, hakkın ve hukukun yanında sarsılmadan durdukları ve 30 Mart’ta çıkarmış oldukları kademeli eğitim sistemine, yaptıkları eğitim reformuna da en başından itibaren çok güçlü bir şekilde destek verdikleri için teşekkür ettiğini belirtti.
Sivil toplum örgütlerini, dernek ve vakıfları demokratikleşme noktasında çok yakından izliyoruz
Başbakan Erdoğan konuşmasında bu ülkenin fertleri arasında ayrım yapmadıkları gibi bu ülkenin kurumları, sivil toplum örgütleri, dernekleri ve vakıfları arasında da asla ve asla bir ayrıma gitmediklerini söyledi. Hiçbir sivil toplum örgütünü, hiçbir dernek ve vakfı, diğerlerinden ayrı tutmadıklarını ve aralarında asla bir ayrımcılık yapmadıklarını ifade eden Erdoğan, ancak sivil toplum örgütlerinin, dernek ve vakıfların, demokratikleşme noktasında, milletin talepleri ve tercihleri noktasında ortaya koydukları tavrı milletin ve milletle birlikte kendilerinin de çok yakından izlediklerine dikkati çekti.
28 Şubat MÜSİAD iş adamlarına karşı yapılmış bir darbedir
28 Şubat darbesinin güçlenen Anadolu sermayesine ve MÜSİAD’a, MÜSİAD’ın üyelerine karşı, o üyeler gibi nice başarılı iş adamının kolunu kanadını kırmak için yapılmış bir müdahale olduğunu belirtti. Erdoğan, ”Gençler bunları tekrar yaşamasın diye, çocuklar böyle bir Türkiye’de yaşamasın diye, bizim bu süreçleri çok güçlü şekilde, cesaretle, kararlılıkla sorgulamamız, hakkımızı aramamız, o günlerin de hesabını, hukuk yoluyla sormamız gerekiyor ’İntikam’ ve ’Cadı avı’ söylemleriyle konuyu saptıranlara aldırmadan biz 28 Şubat’ı da, 12 Eylül’ü de, 27 Mayıs’ı da sorgulayacak, tarihin bu karanlık dönemlerini inşallah hep birlikte aydınlatacağız” dedi.
Konuşmasında 28 Şubat sürecine değinen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ”28 Şubat sürecinde, bizim de sizlerin de neler yaşadığını bir biz biliyoruz, bir de Allah biliyor. Eğer bunu yapanlar, bunun mimarları, bunun mühendisleri, bunun kuklaları, piyonları deşifre olmazsa, eğer bunlardan hesap sorulmazsa, aynı felaketi biliniz ki çocuklarımız da yaşayacaktır, torunlarımız da yaşayacaktır. Eğer, 28 Şubat sürecinde, emirle, talimatla yazı yazanlar, psikolojik operasyonlara ruhlarını satanlar deşifre olmazsa, biliniz ki ilk fırsatta bunlar bu ülkenin aydınlık geleceğini yeniden karartmak isteyecektir. İşte onun için dik durduk, ama dikleşmedik. Ve dik duruyoruz, dik duracağız. Allah’ın izniyle eğilmeyecek, bükülmeyecek, çocuklarımızın yakamıza yapışıp, ’bize böyle bir Türkiye mi miras bıraktınız?’ demesine asla mahal vermeyeceğiz.”
Başbakan Erdoğan’ın CHP eleştirisi
Konuşmasında CHP’ye de yüklenen Erdoğan; “ Bugün Türkiye’nin hangi kronik meselesine bakarsanız, altında 1940’lı yılların baskıcı rejiminin görürsünüz” dedi. Konuşmasına şöyle devam etti: ”Kürt meselesinin temelinde tek parti CHP yönetimi vardır. Azınlıklar meselesinin temelinde, tek parti CHP yönetimi vardır. Sivilleşme, özgürleşme, demokratikleşme meselelerinin temelinde tek parti CHP yönetimi vardır. Dine, inanca, inanç özgürlüğüne yönelik kısıtlamaların altında aynı şekilde bir CHP zihniyeti vardır. Ekonomik meselelerin temelinde de işte o zihniyetin etkisi vardır. Bu zihniyetle hesaplaşılmadığı, bu zihniyetle yüzleşilmediği sürece Türkiye kronik meselelerini çözemez.”
Erdoğan, son olarak konuşmasını şöyle bitirdi:
”Devasa o muhteşem Sultanahmet Camii’ni 6 yıl kapatan zihniyeti biz anlatmayacak mıyız? Her milletin gururlandığı, övündüğü abide eserler vardır. Kaldı ki bunlar, bizim aynı zamanda dinimizin gereği olan ibadetlerimizi toplum olarak bir arada yerine getirdiğimiz o muhteşem eserler… Tıpkı 1940’larda olduğu gibi, tıpkı 28 Şubat sürecinde olduğu gibi bugün de devşirme, sahte ve sahtekar din adamlarıyla toplum ve inanç mühendisliği yapmaya çalışan bir zihniyet var. Özellikle Güneydoğu’da… Herhalde ne demek istediğimi anladınız.
Bugün hala, başörtüsü yasağını savunan, katsayı uygulamasını savunan, kesintisiz eğitime karşı çıkıp bunu Anayasa Mahkemesi’ne götüren, yasakçı, baskıcı, inanç düşmanı bir zihniyet var. Bu zihniyeti deşifre etmek, bizim boynumuzun borcudur. Bu zihniyeti milletimize, genç nesillere her fırsatta hatırlatmak, bizim millete borcumuzdur. Bir tarafta cuma namazı kılınıyor. Orada bir tane cambaz çıkmış, din adamlığı yapıyor. O da orada cuma kıldırıyor. İşte burada kılınıyor. Cuma, adı üzerinde birleşmektir. Sen halkı bölmek için orada ikinci bir cemaat oluşturuyorsun. Bunları deşifre etmeyelim mi? ’O devletin imamıymış’. O? ’Biz, diyor Kürtlerin imamıyız.’ Bizim dinimizde Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Abhaza var mı?”