Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun 2019’daki seçimlerde Cumhurbaşkanı adayı olacağını belirterek, “Benim kanaatim kendisi 2019’de adaylık için zemin hazırlıyor. Kılıçdaroğlu, adalet mitingi değil, bir adaylık mitingi yaptı. Adalet yürüyüşü değil, adaylık devşirme yürüyüşü yaptı” dedi.
Başbakan Yardımcısı Bozdağ, medya kuruluşlarının Ankara temsilcileriyle bir araya gelerek, sorularını yanıtladı.
CHP’den Kılıçdaroğlu’nun değil de İlhan Kesici’nin aday olacağıyla ilgili soruya Bozdağ, “Benim kanaatim Kılıçdaroğlu kendi aday olacak. Adalet Yürüyüşüne bakarsanız, psikolojiyi siz benden iyi biliyorsunuz. Konuşmalarına baktığımız zaman ‘Ben planladım, ben yaptım, ben yürüdüm’ diyor. Sürekli ‘ben, ben’ konuşuyor. Vatandaşlarımıza hitap ederken de ‘beni’ öne çıkarıyor. CHP’den ayrı bir Kılıçdaroğlu figürü ortaya çıkarılıyor. CHP ayrı, CHP’ye antipatisi olan vatandaşlar oraya oy vermeyebilir ama Kılıçdaroğlu’nu oradan soyutladığınızda ayrı. Arkadaki rakamları büyük göstererek orada bir algı oluşturulmaya çalışılıyor. Kurultay falan da yapacaklar, başka şeylerle beraber. Benim kanaatim kendisi 2019’de adaylık için zemin hazırlıyor. Bu mitingi de adaylığının ilk ilan şeyidir. Orada muhafazakar kesime, başka kesimlere mesaj veriyor. ‘Ben sizin hepinizin hamisi olacağım’ diyor. Adalet Mitingi değil kesinlikle adaylık mitingiydi. O adaylık mitingi, çok açık yani. Şimdi diyelim seçime gidiyoruz 2019’da. Siz iktidara talip olmazsanız, milleti size niye oy versin. Partinin genel başkanı aday olmazsa ben iktidar istemiyorum demektir. O zaman sen iktidar olmak istemiyorsan ben sana niye oy vereceğim, niye senin peşinden gideceğim. İktidara talip olmayan bir parti genel başkanı siyaset siyaset yapabilir mi? Siz partinin liderisiniz, sıradan biri değilsiniz. ‘Ya biz kazanamayız, kaybederiz, ortak bir aday bulalım’. Ortak aday buldunuz, sonuç ortada. Biraz farklı düşünen çevreler olabilir ama iktidara talip olmayan bir partinin parlamentoda temsili de bugünkü gibi olmaz. Vatandaş, ‘sen iktidar istemiyorsun kardeşim, sen kendin iktidar istemiyorsun, Türkiye’nin yönetimine talip değilsin, ben senin peşinden niye geleyim?’ der. Onun için de benim kanaatim Kılıçdaroğlu, adalet mitingi değil, bir adaylık mitingi yaptı. Adalet yürüyüşü değil, adaylık devşirme yürüyüşü yaptı. Bundan sonra bunun altını tahkim edecektir. Bakın Sayın Baykal çok açık açıklama yaptı dedi ki, ‘Aday olacaksan açıkla’ dedi. ‘Senin aday olman lazım’ dedi. Niye? Benim baktığım yerden zannedersem bakıyor. Bir partinin genel başkanı iktidara talip olmazsa, o partinin siyaset yapma konusundaki çıtası aşağı düşer. Halktaki karşılığı da aşağı düşer. O zaman ne olur? Farklı bir pozisyon ortaya çıkar. Onun için de orada Sayın Kılıçdaroğlu, benim kanaatim açıklamada, ‘Ben aday olmayacağım’ demedi. ‘Aday değilim’ diye bir açıklaması başka yerde oldu mu Kılıçdaroğlu’nun?” ifadelerini kullandı.
‘Parti genel başkanı aday olmamalı’ diye ilkesel bir şey söylediğinin sorulması üzerine Bozdağ, “ O ilkesel bir şey. Artık sistem değişti. Burada ilkesel bir şeyle alakası yok. O şimdi, partili cumhurbaşkanı şu, bu. Artık orayı Türkiye geçti. O iş bitti artık. Şimdi burada artık önümüzde somut bir şey var. Millet şimdi partili olmayan birisinin iktidar olmasına izin verse, o zaman bir bürokratı getirirsin, koyarsın, alır seçimi götürür. Öyle bir şey yok. Siyaset iktidara talip olacak. Benim yorumum biraz öyledir” dedi.
Kılıçdaroğlu’nun partiler üstü aday istediğinin sorulması üzerine Bozdağ, “Bakın bu siyasete güvenmemektir, inanmamaktır, millete güvenmemek, inanmamaktır. Siyaset kötü yapar mantığının kötü bir örneğidir. Siyaset niye kötü yapsın? Hangi şeyi kötü yapmış siyaset? Şimdi millete güvenmediği için bunu söylüyor. Siyasetçi milletin verdiği enerjiyle yol yürüyen kişidir. Milletten istikamet, güç alan kişidir. Siyaset kötü yapar mantığı kadar saçma bir mantık olamaz. Ama maalesef Sayın Kılıçdaroğlu, böyle bir yaklaşımı ortaya koyuyor. Tabii bunu kabul etmek mümkün değil. Türkiye’de cumhurbaşkanları hiçbir zaman siyaset dışı olmadı. Özal da olmadı, Demirel de olmadı, diğerleri de olmadı. Anayasa Mahkemesinin başkanlığından cumhurbaşkanlığına seçtiğimiz Sayın Sezer de olmadı. Sayın Sezer diğer cumhurbaşkanlarından daha fazla ideolojik ve daha fazla siyasiydi. Atanacak bürokratların evine kadar adam gönderiyordu, hanımı nasıl giyiniyor diye” diye konuştu.
”Sınırlarımızın ötesinde yaşanan istikrarsızlıklar, çatışmalar Türkiye’yi doğrudan ilgilendirmektedir”
Suriye sınırında yeni bir operasyonun söz konusu olup olmadığının sorulması üzerine Bozdağ, “Suriye’de olup biten her şey Türkiye’nin hem sınır güvenliği hem de ulusal güvenliği bakımından büyük önem arz etmektedir. Sınırlarımızın ötesinde yaşanan istikrarsızlıklar, çatışmalar ve diğer hadiseler Türkiye’yi her açıdan doğrudan ilgilendirmektedir. Dünyanın binlerce kilometre ötesinden gelen ülkeler burada bir takım değerlendirmeler yaparken, 910 kilometre sınırı olan, sınırın bu tarafındakiler ile öbür tarafındakiler akraba olan, komşu olan, tarihdaş olan, dindaş olan böylesine köklü bağları olan Türkiye’nin yanı başında olup bitenlerle ilgilenmemesini kimse beklememelidir. Türkiye kendi ulusal güvenliği bakımından gerekli olan adımları gerektiği zamanda atmakta bugüne kadar tereddüt etmedi, bundan sonra da tereddüt etmeyecektir. Türkiye bölgede huzur, istikrar ve siyasi çözümün olması ve çatışmaların sona ermesi kalıcı barışın tesis edilmesi için üzerine düşenleri bugüne kadar fazlasıyla yaptı. Bütün uluslararası güçleri bölgede doğru adımlar atması konusunda uyardı. Bundan sonrada uyarmaya devam edecektir. Şu anda Rakka’da terör örgütü DEAŞ’a karşı yürütülen bir operasyon var. Bu operasyon elbette önemli bir operasyon Türkiye, DEAŞ terör örgütünün bölgeye yaşattığı acıların ve istikrarsızlandırmanın meydana getirdiği sonuçların farkındadır ve bunu sona erdirmek için DEAŞ ile dünyada en samimi, en etkin ve en kararlı mücadele eden tek ülke Türkiye’dir. Çok net söylüyorum. Hem ülkemiz içerisinde hem sınırlarımız ötesinde DEAŞ terör örgütüyle amasız, fakatsız, lakinsiz ve tereddütsüz bir mücadeleyi Türkiye vermektedir. Fırat Kalkanı Harekatı bu açıdan da son derece önemli bir görev ifa etmiştir. Ama bizim söylediğimiz hep şudur; bir terör örgütüyle mücadele ederken taktiksel niyetler ve düşüncelerle de olsa başka bir terör örgütünün kullanılması fevkalade yanlıştır” diye konuştu.
“ABD terör örgütü DEAŞ’ı bertaraf etmek için terör örgütü olduğu tartışmasız olan PYD/YPG’yi kullanması büyük bir hatadır, vahim bir hatadır”
“ABD terör örgütü DEAŞ’ı bertaraf etmek için terör örgütü olduğu tartışmasız olan PYD/YPG’yi kullanması büyük bir hatadır, vahim bir hatadır” ifadesini kullanan Bozdağ, “Biz bunu her defasında ifade ettik. Bundan sonra da ifade etmeye devam edeceğiz. Sınırlarımızın ötesinden gerek Afrin’den gerekse de başka bölgelerden Türkiye’ye dönük her türlü eylem her türlü saldırı anında karşılık bulacaktır. Bunu her defasında ifade ettik. Nitekim zaman zaman ülkemize dönük oradan tacizler olduğunda anında misliyle mukabele edilmiştir, bundan sonra da misliyle mukabele etmeye devam edilecektir. Türkiye bölgedeki çıkarlarını, bölgenin huzur ve barışını korumak için bütün hadiseleri yakından takip ediyor bundan sonrada takip etmeye devam edecektir. Ülkemizin ve bölgemizin çıkarlar için gerekli adımları atmakta da tereddüt etmeyecektir. Hangi adım ne zaman atılır, nasıl atılır buna dair değerlendirmeleri devletimizin ilgili birimleri, hükümetimizin bakanları, Sayın Başbakanımız ve Cumhurbaşkanımız yapıyorlardır” açıklamasında bulundu.
“Türkiye Devleti, Türk milletinin binlerce yıldır süren devlet geleneğinin son temsilcisidir”
AK Parti’li Ayhan Oğan’ın ‘yeni devlet’ açıklamalarıyla ilgili bir soru üzerine Bozdağ, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Malatya konuşmasını tam dinlemekte fayda olduğuna dikkat çekerek, şöyle konuştu:
“Cumhurbaşkanımızın görüşleri çok net; ‘tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet’. Sayın Cumhurbaşkanımızın, Genel Başkan olmasıyla da AK Parti kongre delegeleri bu ilkeleri AK Parti’nin tüzük kuralı haline getirdi. Bugün, ‘tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet’ ilkesinin parti tüzüğüne koymuş yegane parti AK Parti’dir. Bu yüzden bizim görüşlerimiz burada çok net. Sayın Cumhurbaşkanımızın görüşleri burada çok net, hükümetimiz görüşleri de burada çok nettir. Türkiye Devleti, Türk milletinin binlerce yıldır süren devlet geleneğinin son temsilcisidir. Türk milletinin kurduğu son devlettir. Devletin yönetim şekli olan cumhuriyetin nitelikleri, resmi dili, başkenti, milli marşı yani devletin kimlik bilgileri çok nettir. Ve bunlar sadece anayasanın kuralı değil, aynı zamanda 80 milyon milletimizin ortak değerleridir. AK Parti’nin de hükümetimizde benimsediği temel esaslardır. Biz bunun her tarafta, her yerde her şekilde ifade ettik. Ortaya koyduğumuz siyaset anlayışıyla da yaşam tarzımızla da bunu tescilledik. AK Parti’nin içinden çıkan cumhuriyet hükümetinin veya AK Parti kadrolarının devletle sorunu varmış gibi gösterilmesi AK Parti’ye ve bu kadrolara yapılan çok büyük saygısızlıktır, çok büyük bir haksızlıktır. Böyle bir şey olamaz. Yani Türkiye’nin AK Parti bugün birleştirici gücüdür. Türkiye’nin her yerinde oy alan, Türkiye’nin her yerinde siyaset yapabilen, Türkiye’nin her yerinde Ankara’da konuştuğu gibi konuşan yegane parti, AK Parti’dir. Bu açıdan baktığımızda da partimizin Türkiye’nin her tarafından ortaya koyduğu bu siyaset, Türkiye’yi birleştiren, bütünleştiren bir siyasettir. Siz AK Parti’yi Türkiye’nin siyasetinden çektiğinizde ortaya çıkacak haritayı gözünüzün önüne getirin Türkiye’nin her yerini kucaklayan, her yerini birleştiren AK Parti’dir. Dolayısıyla AK Parti içerisinden çıkan hükümetimiz, Türkiye’nin her yerinin, her ilinin, her ilçesinin, beldesinin, köyünün milletimizin tamamının ve devletimizin hükümetidir. Bizim vazifemiz de devletimizi ve milletimizi her alanda her geçen gün daha güçlü kılmak, daha ileri götürmek ve bunun için gece gündüz demeksizin çalışmaktır. Bizim devletimiz vardır ve adı Türkiye Devletidir. Bizim vazifemiz Türkiye devletini korumaktır, yaşatmaktır. Her alanda geliştirmek ve güçlendirmektir.”
“Türkiye’nin daha iyi yönetilmesi ve vatandaşa daha iyi hizmet sunulması hakkında farklı görüşleri olabilir”
Devletin daha iyi yönetilmesi konusunda, vatandaşa daha hizmet sunulması konusunda herkesin farklı görüşlere sahip olamayacağını söyleyen Bozdağ, “Onun için partiler var zaten. AK Parti, ‘devlet böyle daha iyi yönetilir, vatandaşa böyle daha hizmet edilir’ dediği için bir program ortaya koyuyor. Vatandaştan oy alıp iktidar oluyor. Diğer partiler de devletin daha iyi yönetilmesi ve vatandaşa daha iyi hizmet sunulması konusunda farklı görüşlere sahip. Vatandaş bunlar arasında değerlendirmesinde yapıyor, oylarına göre partileri bir güç aktarıyor. Onun dışında siyaset yapmayan insanların da Türkiye’nin daha iyi yönetilmesi ve vatandaşa daha iyi hizmet sunulması hakkında farklı görüşleri olabilir. Onlar da bu görüşlerini özgürce ifade edebilmeli ve ifade edilen bu görüşler o çerçevede değerlendirilmeli kendi içerisinde ama AK Parti’nin görüşlerini oluşturan veya hükümetin görüşlerini oluşturan mekanizmalar bellidir. Bu mekanizmaların dışında hükümetin görüşü gibi görüşleri kimse oluşturamaz. Partinin görüşü gibi görüşleri de kimse oluşturamaz. O görüşler, görüşü ifade edenin görüşü olur. Bir tartışma konusu olabilir ve değerlendirme konusu olabilir. Ama bu hükümete mal edilemez. Maalesef gördüğümüz şey şu; AK Parti bakanlarının veya başkanımızın, hükümetimizin her hangi bir üyesinin yapmadığı değerlendirmeyi veya çalışmayı ya da partiden bir yetkilinin yapmadığı bir değerlendirme ve çalışmayı partinin görüşü veya hükümetin görüşü gibi çarpıtma, bir algı operasyonu oluşturma çabalarını da görüyoruz. 2019’a giderken milletin kararlarını etkilemek için çok daha farklı algı operasyonlarına şahit olacağız” ifadelerini kullandı.
Bozdağ, şunları kaydetti: “2019’a giderken milletin kararlarını etkilemek için çok daha farklı algı operasyonlarına şahit olacağız. Herkes biliyor ki AK Parti’nin, Cumhurbaşkanımızın, Başbakanımızın, Hükümetimizin görüşleri bu konuda çok nettir, açıktır. Farklı görüşler olabilir, o görüşler görüş sahiplerini bağlar ve onların kendi içinde tartışılması, değerlendirilmesi demokratik bir hukuk devletinde olması gereken şeydir. Ama bizim burada söylediğimiz şey çok nettir; Türkiye devleti tektir, vardır, birdir, kıyamete kadar var, bir ve hür olması için AK Parti kadroları ve Hükümetimiz her şeyi kendi gücü ve gücünün azami noktasının gereklerini yerine getirmek üzere yapmak için çalışan bir kadrodur. Bu vatan, millet, devlet, bayrak için gerektiğinde ölümü şereflerin en büyüğü kabul eden bir kadroya devleti yok edecek veya devlet karşıtlığı gibi akıl almaz yaftaların yapıştırılmasını kabul edemeyiz. Bunu yapanları biz görüyoruz.”
“Kılıçdaroğlu Türkiye’ye ve Türk milletine dönük kirli algı operasyonlarının gerçekmiş gibi kabulüne yol açan bir yalancı şahitlik yapmıştır”
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Focus Dergisi’ne verdiği demecin ve tepkilerin hatırlatılması üzerine Başbakan Yardımcısı Bozdağ, “Türk turizmine bir bomba attığı gibi Türk ekonomisine de bir bomba atmaktır bu. Çünkü Türkiye’de istedikleri siyasal değişimi sağlamayı başaramayan çevreler en son darbe teşebbüsüyle bunu silahlı kuvvetlerin içerisindeki FETÖ’cü unsurlarla beraber yapmak istediler ama başaramadılar. Milletimizin, medyamızın, toplumun her kesiminin gayretiyle buna engel olundu. Türkiye’nin ekonomisini, turizmini ve dünyada güçlü olmasını sağlayan göstergelerini kötüye götürmek için büyük bir gayretin, çabanın her alanda olduğunu görüyoruz. Buna rağmen Allah’a şükür ülkemizin ekonomisi gayet iyi seyrediyor. Her alanda güçlü ve olumlu değişmeleri görüyoruz. Türkiye’nin yaşadığı son 3 yıldaki hadiselere bakın. 2013’ten alalım Gezi olaylarına, 17-25 Aralık’a, MİT tırlarına bakarsanız. 2014’te iki tane seçim yaşadık, arkasından 2015’te iki tane seçim, hendek terörü, Rusya’nın uçağının düşürülmesi ve arkasından 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsü. Bütün bu olumsuzlukların Türkiye’de olduğunu düşünün, seçimler hariç. Onlar bizim demokrasimizin olgunluğunun göstergesidir ama diğer alanlara baktığınızda bir kirli oyunun birer parçaları olduğunu görüyoruz. Yanı başımızda Suriye’de, Irak’ta yaşananlar, Türkiye’deki 3 milyon civarındaki mülteci ve bunların durumu ve Türkiye’nin bunlara yaptığı harcamalar. Bütün bunları değerlendirdiğimizde Türk ekonomisinin bugün içinde bulunduğu şeyi daha iyi görüyoruz. Bütün bunlara rağmen Allah’a şükür güçlü bir ekonomimiz var. Her türlü olumsuzluğa karşı direnç kat sayısı yüksek bir ekonomimiz var” değerlendirmesinde bulundu.
Bozdağ, konuşmasına şöyle devam etti: “Kılıçdaroğlu’nun Almanlarla beraber politika üretmesine karşı da direnci yüksek bir ekonomimiz var. Ben, Focus dergisine verdiği röportajı baştan sona okudum. Röportajlarda sorulardan sonraki kısımlar tırnak içidir. Ses kaydı vardır, o ses kaydının dökümü yapılır, oraya geçirilir. Ben Focus’u merak ediyorum, onlar ne açıklama yapacaklar? ‘Biz yalan mı yazdık’ diyecekler, yoksa ‘Sayın Kılıçdaroğlu söyledi, biz de çözümünü yaptık aynen yazdık mı’ diyecekler. Sayın Kılıçdaroğlu adına zannedersem bir genel başkan yardımcısı bunu bir açıklama yaparak şey yaptı ama burada benim gördüğüm şey böyle bir beyanın yapıldığıdır. Ben şimdi soruyorum Allah aşkına Türkiye’de siyaset yapan ve Türk halkından iktidar olmak için oy isteyen birisi, Türkiye’nin ekonomisi kötüye gitsin, Türkiye’ye turist gelmesin, turizmi geriye gitsin diye açıklama yapabilir mi? İşte görüyoruz örneğini açıklama. Focus dergisindeki mülakatın baştan sona değerlendirmesini görünce Almanya’nın üzerinde durduğu konularda, Almanya’nın istediği cevapları almak için sorulmuş sorular. Soru soranlar, Alman hükümetinin Türkiye’ye karşı yaptığı son dönemdeki haksız değerlendirme ve uygulamaları haklılaştırmak için sorular soruyor. Sayın Kılıçdaroğlu da bir yer hariç, ‘teröristleri vermiyor’ filan diye soruyor, ‘orada teröristler var’ diyor. Bir kısım hariç, diğer soruların cevaplarına baktığında muhabir ne istediyse Sayın Kılıçdaroğlu’ndan almış. Ben burada Türkiye’nin ana muhalefet liderine, ‘gelecekte iktidara talip olduğunu’ söyleyen birine şunu söylemem gerekmez mi; ‘Siz Türkiye’nin çıkarlarını, Türkiye’nin hükümeti gibi korumakla mükellef değil misiniz?’ Almanya’da terör örgütlerine destek veriliyor. Orada da tek bir cümle söylüyor. Şunu demesi lazım gelmez mi; ‘PKK terör örgütü, Almanya’nın da terör listesinde olan bir örgüttür. Avrupa Birliği’nin de NATO’nun da bütün uluslararası örgütlerin de kabul ettiği bir terör örgütüdür. Siz, orada ne yapıyorsunuz. Bu terör örgütünün her türlü faaliyetine izin veriyorsunuz, sizin gözünüzün önünde faaliyet yapıyor. Bu Türkiye ile Almanya ilişkilerini olumsuz etkiliyor ve bunu sonlandırın.’ Burada gazeteciler tutuklandı, şu oldu, bu oldu diye söyleniyor ama ona isnat edilen suç üzerinde de durmuyor Sayın Kılıçdaroğlu. ‘Onlar Cumhurbaşkanının veya iktidarın yargıyı etkilemesi sonucu orada duruyor, herhangi bir şey yok, dosyaları boş.’ Türkiye’de siyaset kimi isterse o tutuklanıyor, cezalandırılıyor gibi bir algı operasyonunun altına kendi görüşleriyle şahitlik ederek imza atıyor. Bu ahlaki değildir, doğru da değildir. Milli bir siyasetin, milli bir siyasetçinin yapacağı bir iş hiç değildir. Kılıçdaroğlu bu yaptıklarıyla kendi milletine ve kendi devletinin aleyhine kanaatlerin pekişmesine ve Türkiye’ye ve Türk milletine dönük kirli algı operasyonlarının gerçekmiş gibi kabulüne yol açan bir yalancı şahitlik yapmıştır. Bunu kabul etmemiz mümkün değildir. Olabilir mi böyle bir şey? Türkiye’de suç işleyen insanlarla ilgili adli süreçler var. Bunlar yargı tarafından yerine getiriliyor. Dosya da isnat edilen bir takım suçlar, onlara ilişkin deliller var. Bunun değerlendirmesini savcılar ve hakimler dava açıldıktan sonra mahkemeler yapar, kararı onlar verir. ‘Almanya’da hukuk var, Türkiye’de hukuk yok mu’ diyeceğiz? ‘Almanya’da hakimler var, Türkiye’de hakimler yok mu’ diyeceğiz? Böyle bir şey olabilir mi? Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Almanya’da konuşmak, Türk toplumuyla bir araya gelmek istiyor, Alman Hükümeti Türkiye’nin Cumhurbaşkanının Türk toplumuyla bir araya gelmesine izin vermiyor. Ama Kandil’deki teröristlerin telekonferansla oradaki terör örgütü yandaşlarına hitap etmesine izin veriyor. Cumhurbaşkanımızın telekonferansla vatandaşlarına hitap etmesine izin vermiyor ama terör örgütünün temsilcilerine veriyor. Peki bir ana muhalefet lideri, Türkiye’de siyaset yapan kişiler kim olursa olsun bunun karşısında ‘ey Almanya’ demesi gerekmez mi? ‘Sizde de ifade, düşüncü hürriyeti, AB değerleri, insan hakları varsa, o zaman Türkiye’nin Cumhurbaşkanının, bakanlarının, Türkiye’den gelen yetkililerin kendi vatandaşlarıyla bir araya gelmesine izin vermiyorsunuz, kendi görüşlerini kendi vatandaşlarına aktarmasına izin vermiyorsunuz, sizin nereniz demokrat bir ülke?’ diye sorması gerekmez mi? ‘Hani Türkiye’yi suçladığınız ifade özgürlüğü, sizde bunun ne kadarı var?’ diye sorması gerekmez mi? Ama sormuyorlar. Bakıyorsunuz, teröristlerle ilgili şeyleri hep gündeme getiriyorlar. Yani siz, teröristlerin bütün orada ifade hürriyetini tam olarak sağlıyorsunuz, toplantı ve gösteri hürriyetini tam olarak sağlıyorsunuz, onlarla ilgili soruşturmalar yılladır hep söylenir, Cumhurbaşkanımız da söyler 4 bin 500 dosya var. O 4 bin 500 dosya ne hikmetse bir türlü bitmiyor, hala orada duruyor. Bunlar bir adım ilerlemez mi? Birisi bir yerde karara bağlanmaz mı bu dosyaların? Birisi kesinleşmez mi bu dosyaların? Hep dosya var, biz bakıyoruz, ediyoruz ama yok. Çok net bir şekilde görüyoruz ki Türkiye’nin aleyhine olan faaliyetlere büyük destek veriliyor.”
“Sayın Kılıçdaroğlu’na burada ben sormak istiyorum; Acaba siz Türkiye’den mi yanasınız, Almanya’dan yana mısınız?”
“Ben Kılıçdaroğlu’ndan şunu demesini beklerdim; ‘Türkiye’nin aleyhine kim faaliyette bulunuyorsa, siz onu el üstünde tutuyorsunuz’” ifadesini kullanan Bozdağ, “Türkiye’ye karşı terör eylemi yapanlar, sizin ülkenizde. Türkiye’de darbe yapmak isteyen, darbeciler sizin ülkenizde himaye ediliyor. FETÖ terör örgütü mensupları sizin ülkenizde. PKK’cılar sizin ülkenizde. DHKP-C’liler sizin ülkenizde el üstünde tutuluyor. Türkiye’de yargılanmış, ceza almış birisi sizin ülkenizde Cumhurbaşkanlığı Sarayında ağırlanıyor. Ona ödüller veriliyor. Türkiye ve Almanya arasındaki ilişkilerin daha iyi olmasına Almanya’nın da katkı vermesi gerekmez mi? Elbette gerekir. Ama baktığınızda bunların hepsi oluyor. Peki Türkiye ne diyecek şimdi. Siz Türkiye’nin cumhurbaşkanı, başbakanı, hükümeti olun. Teröristler destekleniyor, darbeciler, FETÖ’cüler himaye ediliyor. Türkiye’nin aleyhine kim faaliyette bulunursa, onun önüne pek çok imkan açılıyor. O zaman Türkiye devletinin yöneticileri olarak sizlerin olup bitenler karşısında tavır koymanız, vazifenizin, milletinize ve devletinize olan yükümlülüklerinizin gereği değil mi? Türk hükümetinin bugün yaptıkları vazifesinin gereğidir. Biz onu yapıyoruz. Alman hükümetinden, Almanya’dan da bu konuları, karşılıklı çıkarlar esasında bizim değerlendirmemiz lazım. Medya üzerinden yapmamız lazım. Sayın Kılıçdaroğlu’na burada ben sormak istiyorum; “Acaba siz Türkiye’den mi yanasınız, bütün bu olup biten olaylar tartışmalar konusunda yoksa Almanya’dan yana mısınız? Siz, bütün bu Türkiye ile Almanya arasındaki tartışmalarda Alman hükümetini mi yoksa Türk hükümetini mi haklı görüyorsunuz? Darbecileri, Almanya’nın himaye etmesini doğru mu görüyorsunuz, Türkiye’nin bunu eleştirmesini yanlış mı görüyorsunuz? PKK’ya karşı Almanya’nın tutumunu doğru mu görüyorsunuz yoksa Türkiye’nin eleştirilerini yanlış mı görüyorsunuz?” Daha pek çok soru bu minvalde sıralanabilir. Alman halkı ile Türk halkı arasında çok büyük bir dostluk vardır. Öyle bir günde de oluşmuş bir dostluk değil. Gündelik siyasal tartışmalarla da Alman halkı ile Türk halkı arasındaki dostlukta bir zedelenme olmaz. Almanya’daki insanların Türkiye’ye gelmekten çekindiğine dair haberler, yorumlar, sorularla oluşturulmak istenen kanaatlerin tamamı planlı yalanlardır. Rakamlar ortada. Almanya’dan 2016 yılı Temmuz ayında gelen turist sayısıyla, şimdi aynı ayda gelen turist sayısını karşılaştırdığınızda, ortaya çıkıyor. Zannedersem, 385 bin civarında şu ana kadar gelen turist. Geçen seneye baktığınızda 20 bin civarında bir artış olduğunu görüyoruz. Bir azalma yok. Geçen senenin aynı aylarına göre mukayese ettiğinizde Türkiye’de Almanya’dan gelen turist sayısında bir artış olduğunu görüyoruz” açıklamasında bulundu.
Bozdağ, Türkiye’de yerleşik Alman vatandaşlarla ilgili rakamın sorulması üzerine ise “Şu anda elimde o rakamlar yok ama Türkiye’de çok sayıda yerleşik Alman vatandaşı var. Onların hepsi hayatından memnun. Hiçbirisinde bir sıkıntı yok. Türklerle de çok iyi dostlar, çok iyi ilişkileri var. Almanya’da milyonlarca vatandaşımız var. Onlarla da bir sıkıntı yok. Bu nedenle bir sıkıntı varmış gibi oluşturup halklar arasına bir soğukluk yerleştirmeye Türkiye’ye, Almanya’dan turist akınını engellemeye dönük çalışmalar, bugüne kadar başarılı netice vermedi. Bundan sonra da vermeyecektir. Ben, ondan eminim. Sayın Kılıçdaroğlu’nun bu yaklaşımını ben aziz milletimizin iyi değerlendireceğine eminim. O röportajı görünce acaba bu Almanya’da bir siyasi partinin lideri mi Türkiye’ye dönük açıklama yapıyor diye benim aklıma o geldi. Ama baktım maalesef Türkiye’nin ana muhalefet partisi lideriymiş bunu yapan. Fakat okuyunca siz öyle değerlendiriyorsunuz?” ifadelerini kullandı.
“Türkiye cezaevlerinde salt gazetecilik yaptığı gerekçesiyle tutuklu ve hükümlü hiç kimse yoktur”
Bir gazetecinin Adalet Bakanlığı tarafından açıklanan tutuklu gazetecilerin rakamlarını Kılıçdaroğlu’na sorduğunda “Bunlar beni ilgilendirmiyor, bunlarla ilgili iddialarda bulunan bir takım dernekler var. Ben o dernekleri dinlerim” dediğini aktarması üzerine Başbakan Yardımcısı Bozdağ, “Bizim hep söylediğimiz şey, hükümete karşı da Türkiye’ye karşı da uluslararası çevrelerin adil ve objektif olmasıdır. Türkiye içinde siyaset yapan herkesin de değerlendirmelerinde de objektifliğe özen göstermesi lazım. Sayın Kılıçdaroğlu’nun da gerçek olan konular üzerinde değerlendirme yapmasını ben hep tavsiye ediyorum. Türkiye cezaevlerinde mesleği gazeteci olan kişiler, değişik suç isnatları nedeniyle tutuklu oldukları gibi, bazıları da suçu sabit olduğu için mahkeme kararıyla cezalandırılmışlar, hükümlüler. Bir kısmının suçu sabit, şu anda infaz ediliyor. Bir kısmı isnatlar nedeniyle, kuvvetli suç şüphesi nedeniyle tutuklu yargılaması devam ediyor. Türkiye cezaevlerinde salt gazetecilik yaptığı gerekçesiyle tutuklu ve hükümlü hiç kimse yoktur. Bunu biz defalarca ifade ettik. Defalarca bunu dile getirdik. Örneğin zaman zaman şöyle haberler görüyorsunuz; “Bir tweet attı, adam tutuklandı.” Tweet yüzünden tutuklandı, çok büyük bir algı operasyonu. Türkiye’de tweet attı diye tutuklanan bir Allah’ın kulu var mı, yok. Ama şunu söylemesi lazım, tweetinde ne dedi. Orada bir şey söylüyor. Suç olan bir şeyi icra ediyor. Onun için insanlar adli takibata muhattap kalıyor. Oradan devam ediyor” dedi.
“Sayın Kılıçdaroğlu’na benim tavsiyem, Türkiye’nin resmi makamlarının verdiği bilgilere adli makamların aldığı kararlara itibar etmesidir”
Türkiye’ye dönük gazetecilerle veya başka insan haklarıyla ilgili konularda değerlendirme yapan kuruluşların olduğunu kaydeden Bozdağ, şöyle konuştu: “Hem Uluslararası Af Örgütü hem başka insan haklarına ilişkin kuruluşlar, gazetecilerle ilgili dernekler var. Adalet Bakanı olduğum dönemde bunlardan bir tanesi geldi bana, elinde bir liste var. Sayın Kılıçdaroğlu’nun dediği derneklerden birinin listesi var. Ben onlara dedim ki; “Elinizdeki listeyi tek tek konuşalım”. İsim veriyorlar, biz de elimizdeki bilgileri kendileriyle paylaştık. Yüzlerinin rengi değişti. Onlara hatta şunu da söyledim; “Sizin güvendiğiniz avukatlar gelsin bu dosyaları incelesinler. Size getirilen dosyaların içi nedir ne değildir. Belli ki size bu bilgiler tam doğru aktarılmıyor. Dosyalar burada gelin bakın içerisine ne var ne yok.” Hala gelecekler, göndermediler. Neden çünkü dosyaların içerisinde bunlara anlatılan bilgilerin yalan olduğunu ortaya koyacak veriler var. O yüzden de gelmediler. Sayın Kılıçdaroğlu’na benim tavsiyem, Türkiye’nin resmi makamlarının verdiği bilgilere adli makamların aldığı kararlara itibar etmesidir. Bunlara ilişkin, beğenmediği olabilir, eleştirebilir. Onu eleştirecektir. Beğendikleri olur, takdir edebilir. Onu takdir edecektir. Ama bu kararların objektif değerlendirilmesi son derece önemlidir. Bu örgütlerin takip ettiği gazeteciler de genelde terör örgütü üyeliği propagandası veya terörle irtibatlı eylemlerle alakalı soruşturulan kovuşturulandır. Ben daha bir tane terör örgütü üyesi olmayan, terör örgütü propagandasından suçlanmayan veya terör örgütü üyeliğiyle suçlanmayan, terör örgütü üyeliği, propagandası ve benzeri nedenlerle hüküm giymemiş gazeteciler var cezaevlerinde, başka nedenlerle suçlanmış ve ceza almış gazeteciler var, ben onların hiçbirisinin hatırını sorduklarını hatırlamıyorum. Siz hatırlıyorsanız, bir örnek verirseniz ben de öğrenmiş olurum. Nerede bakıyorsunuz, sordukları kişiler bunlar, diğerlerini zannedersem gazeteci kabul etmiyorlar. Gazeteci olmanız için farklı bir takım ölçüleri var anlaşılan. Cezaevlerini ziyarete geliyor. Ziyaretçiler de öyle. Tamamına yakını terör örgütü nedeniyle ceza almış kişilere gidiyorlar. Halbuki Türkiye cezaevlerinde terör örgütleriyle alakalı suçları işleyenler dışında pek çok tutuklu ve hükümlü var. Onlara ilişkin bir değerlendirmeleri yok. Görünen şey, Türkiye’nin, Türk milletinin aleyhine çalıştığınızda uluslararası örgütler, sizin bir numaralı avukatlığınızı yapıyorlar. Sayın Kılıçdaroğlu’nun bir de olayı bu gözden değerlendirmesini tavsiye ederim.”
“AK Parti ve hükümetimiz kendini yenileyerek 2019 sürecine doğru yol almaktadır”
“2019’da Türkiye ve partiniz açısından kritik seçimler. Cumhurbaşkanı Erdoğan “metal yorgunluğundan” şikayetçi nasıl bir süreç görüyorsunuz. 2019 partiniz ve Türkiye açısından ne vadediyor?” sorusuna Bozdağ, “Şimdi tabii 2109 CHP açısından bir umudu gösteriyor. Almanlara söylediğine göre, ‘2019’da devireceğiz’ diyor. Öyle bir taahhütte bulunuyor. Oyları Türk vatandaşları verecek, onlar kimi iktidar edeceğini, etmeyeceğini en iyi bilenlerdir. Bugüne kadar aziz milletimiz bunun gereğini yaptı. AK Parti ve hükümetimiz yenilik ve değişimi büyük önem veriyor. 16 Nisan halk oylamasından sonra Türkiye’de yeni bir süreç, dönem başlamıştır. Hükümet sistemi değişmiştir. Şimdi hükümet sisteminin değişimi Türkiye için çok büyük kapılar açacaktır. Türkiye’nin siyasi istikrarı artık kalıcı hale gelmiştir. Türkiye’de siyaset üzerinden istikrarsızlık senaryosu çizenler bunu başaramayacaktır. Sandık sürekli istikrarı ve ortak aklı iktidar yapacaktır. Bu açıdan Türkiye’mizin 2019’dan sonrası bugünkünden daha iyi olacaktır. AK Parti’de 16 Nisan’dan sonra genel başkanımız değişti, genel başkan vekilliği getirildi, partinin yetkili kurullarında bazı değişiklik oldu, kabinede revizyon oldu. Teşkilatlarda değişim yaşanıyor. Belde kongrelerimiz bitmek üzere, 19 Ağustos’tan sonra da ilçe kongreleri başlıyor, 2018’in içinde il kongrelerinin tamamı bitmiş olacak. Böylece yenilenme sağlanmış olacaktır. AK Parti ve hükümetimiz kendini yenileyerek 2019 sürecine doğru yol almaktadır. Bu değişimlerin çok büyük faydalar sağlayacağına ben inanıyorum. Arkasından belediye seçimleri gelecek. Bu belediye seçimlerinde çok önemli sonuçlar ortaya çıkacak. Belediye seçimleri 2019 Cumhurbaşkanlığı seçiminin de bir işaret fişeği, göstergesi olacaktır. Resmi bir anket gibi sonuçlar ortaya çıkacaktır. Belediye seçimi ile cumhurbaşkanlığı seçimini yüzde 100 aynı kefeye koymak doğru değildir ama sağlıklı değerlendirme yapmamıza imkan verecek bir veri ortaya koyacaktır. 2019, Türkiye’nin yeni hükümet sistemi ile yeni döneme başladığı yıl olacaktır, bir milat olacaktır. Sayın Kılıçdaroğlu ve ekibi çok uğraşıyor, aynı uğraşı biz 10 Ağustos 2014’te gördük. AK Parti karşıtlarının tamamını bir araya getiren bir projeyi hayata geçirdiler aldıkları oy ortada. 16 Nisan halk oylamasında da benzer bir süreci yaşadık. Esasında 2014’te Selahattin Demirtaş’ın bağımsız adaylığını o cephenin içine koyduğunuzda ortaya çıkan oyla 2017 halk oylamasında ortaya çıkan evet ve hayır oylarına baktığınızda, cumhurbaşkanlığı seçiminde ortaya çıkan sonuca baktığınızda milletimizin cumhurbaşkanımıza verdiği desteğin, yaptığı duanın azalmadığını çok net bir şekilde görüyoruz. Bu denenmiş bir şey. 2014, 1 Kasım ve 16 Nisan sonuçları ortada. Bunlar, halkta cumhurbaşkanımızın karşılığını ölçen resmi verilerdir. “Hayır” oyları Sayın Kılıçdaroğlu’nun halktaki karşılığını çok net bir şekilde ortadadır. Onu da ifade etmek lazım. Şimdi bu yüzde 49’u hep kendisine yazıyor ya, nasıl yazıyor? Yüzde 48 küsür. Nasıl yazıyor? Bunun içinde CHP’nin oyu kaç, yüzde 25-26 diyelim. HDP’nin oyu da belli. İkisini topladığınızda diyelim ki 37-38. Cumhurbaşkanı seçilmek için 50+1 lazım. Kimden alacak bu oyu? AK Partililerden veya MHP’lilerden alacak. Kaldı ki HDP’den aldığı oyun aynısına cumhurbaşkanı seçiminden alacağının garantisi de yok. CHP’den de az da olsa farklı tercihler yapan seçmenler olabilir. Şimdi bu matematik üzerinden gittiğinde, yarın cumhurbaşkanı seçimi söz konusu olduğunda AK Parti içinde sistem değişikliğine karşı olduğu için ‘hayır’ diyen seçmenler veya MHP içinde sistem karşıtlığı nedeniyle veya başka saiklerle hayır diyen seçmenler, Cumhurbaşkanımız Erdoğan ile Kılıçdaroğlu’nun yarıştığı bir seçimde Erdoğan mı diyecek, Kılıçdaroğlu mu diyecek? Herkes yazıyor bunu. Sayın Kılıçdaroğlu’da bu yüzde 49’u çantada keklik görüyor. Her şartta bizim yanımızda olur gibi görüyor” değerlendirmesinde bulundu.
“‘FETÖ’cüleri kıyafetlerinden tanırız’ diyorsanız çok yanılıyorsunuz”
“FETÖ onun zamanında yok muydu?” diye soran Bozdağ, “’FETÖ’cüleri kıyafetlerinden tanırız’ diyorsanız çok yanılıyorsunuz. Onlar göründüğü gibi olmayan, olduğu gibi görünmeyen, takiyeyi esas alan, bütün terör örgütlerinden farklı suigeneris bir terör örgütüdür. Şimdi nerede bulunuyor, orada amir kim? Diyelim laik, ondan daha laik. Diyelim muhafazakar, ondan daha muhafazakar. Diyelim liberal, ondan daha liberal. Yani bulunduğu ortamda kimlerle beraberse onlardan gözüküyor. Kendi kimliğini, karakterini, kişiliğini ortaya çıkarmıyor. O yüzden şak diye onu tanımak o kadar kolay değil. Şimdi herkes eleştiriyor buradan da alnında yazmıyor. Adama bakıyorsun, bambaşka bir profil çiziyor, sonra bir bakıyorsun FETÖ’nün göbeğinden çıkıyor. Şunu çok net söyleyeyim; FETÖ terör örgütü Türkiye’de kaç yıldır, kuruluş tarihine giderseniz, 66. Kaç yıl? 40 yıldır. Hepiniz Türkiye’nin saygın basın mensuplarısınız, FETÖ terör örgütüyle bugüne kadar AK Parti hükümeti dışında mücadele etmiş bir tane cumhuriyet hükümet gösterin bana. ‘Şu hükümet mücadele etti, ama siz geldiniz mücadeleyi kaldırdınız’. Yok öyle bir şey. 28 Şubat’a bakın, 28 Şubat’ta, bugün FETÖ karşıtı kesilenlere baktığınızda, televizyonlarda söyleşi yapan kişi FETÖ, kanal kanal geziyor, gazetelerde manşetler, 28 Şubatçıların bir ortağı. Çok net gözüküyor o zaman baktığınızda. Fotoğraflarda da çok net bir şekilde ortaya konuyor. Zaman zaman şeyler söyleniyor, ‘Efendim askeriyede temizlik yapıldı da hükümet geldiği zaman temizlik durdu’. Şunu çok net söylüyorum, kesin bilgidir bu; bugüne kadar Yüksek Askeri Şura’nın gündemine gelip de ihraç istenip de ihraç edilmemiş tek bir kişi yoktur. Kim geldiyse ihraç edilmiştir” açıklamasında bulundu.
Bozdağ, konuşmasının devamında şunları kaydetti: “ Sadece Muhalefet şerhi var. Onlar da hepsi ihraç edilmiştir. Fakat irtica ve benzeri nedenlerle geliyor. Bugünkü gibi terör örgütü, ulusal güvenlik vs gibi bir bakış açısıyla gelmiyor. Yani o kaynaklarda ‘Fethullah Gülen grubu’ diye geçiyor onların şeyinde. Veya başka şey geçiyor. Fethullah Gülen Örgütü falan gülen diye geçmiyor. Çünkü ‘FETÖ’cü’ diye atıyorsun ama adam kendi kimliği ile ortaya koymuyor ki. FETÖ’cüler eşinin başını örtmüyor, namaz kılmıyor, oruç tutmuyor. Ordakiler ne gözüküyorsa ondan gözüküyor. Dolayısıyla Terfi için ne lazım? Diyelim A, B,C şartları lazım. Şunlar lazım. O zaman O FETÖ’cüleri o terfi kriterine göre herkesten daha iyi yerine getirdiğini şey yapıyorsunuz. Ondan sonra FETÖ’cü diye bir şey çıktığı zaman ortaya herkes ‘yok o FETÖ’cü değil’ diye şey yapıyor. İşte TÜRK SOLU ili ilgili neydi o adamın adı? Derginin başı kimdi? Adam şimdi diye başka. İşte YARSAV’ın eski başkanı ile ilgili. Murat neydi ya? O mesela. Şimdi ortaya çıkınca herkes ne yapıyor. O yüzden FETÖ terör örgütünü tespit etmek, bu örgütün gerçek üyelerini tespit etmek o kadar kolay bir iş değil. Yani bunu bir defa herkesin anlaması lazım. Ama FETÖ terör örgütü ne yaptı? 2011’den sonra ağır ağır, daha doğrusu 2012’den sonra 2013 gibi ağır ağır şeyini ortaya çıkardı. Hükümet zaten onlara karşı tavrını ortaya koydu. Bakın AK Parti 2011 listelerini yaparken bütün bunlara azami dikkat etmiştir. Ben o zaman komisyon üyesiydim 2011 listelerinde. Ondan önce zaten ‘yok’ denecek kadar azdı. Orada da dikkat ettik. iki kişi hariç. Onun dışında hiç bu vasfı bilinerek kimse listeye konmamıştır. Eğer öyle bir şey olsaydı FETÖ terör örgütü 17 Aralığa gerek kalmadan partiyi bölerdi. Ne yaptık tedbir aldık. Arkasına bakın 17 Aralık’tan sonra biz 30 Martta belediye seçimleri oldu. Belediye başkan adaylarımızı biz değiştirdik. Ve ‘FETÖ’cü olmamak’ en önemli kriterlerden bir tanesi idi. Belediye Meclisi, il Genel Meclisi hakeza. Arkasından 7 Haziran seçimleri ve 1 Kasım seçimleri oldu. Bu seçimlerin hepsinde de AK Parti’nin kriterlerinden bir tanesi ‘FETÖ’cü olmamaktır’. Dolaysıyla AK Parti kendi içerisinde bu anlamda o ayıklamayı yaptı . FETÖ terör örgütüne karşı Cumhuriyet tarihinde çok net ve kararlı bir tavır koyan tek Cumhuriyet hükümetidir. 17 Aralıkta FETÖ’ye karşı mücadele, ondan önce dershane hadisesi var. Dershane hadisesinde gündeme getirilme nedenlerinden bir tanesi FETÖ terör örgütü ile mücadeledir. Dershane konusunu Anayasa Mahkemesi’ne kim götürdü? CHP götürdü. Dershane meselesinde FETÖ ile beraber. 17 Aralık oldu, 25 Aralık oldu. Kumpas kasetleri getirdi CHP Genel Başkanı parti grubunda dinletti. suç olmasın diye. Gazeteler, televizyonlar rahat kullansın diye. Orada dinledi. FETÖ ne yapıyor? Bir yargı içindeki teröristleri ve emniyet içindeki teröristleri vasıtası ile hükümeti devirmeye teşebbüs ediyor. Bakıyorsunuz bunun bütün kamuoyu aktarımlarına baktığımızda genel başkan düzeyinde bir avukatlığını görüyoruz. arkasından bakın. MİT tırları hadisesi var. Orda da baktığımızda hala MİT tırları konusunda CHP’nin sayın yönetimi FETÖ’nün bakışı ile uyumlu bir bakışı sergiliyor ve başka bir noktada duruyor. DEAŞ terör örgütüne yardım etme konusu ki AK Parti ve Türkiye’ye karşı kurulmuş büyük bir tuzaktır ve büyük bir operasyondur. DAEŞ ile mücadele eden samimi mücadele eden Türkiye dünyada tek ülke iken başka bir şey. Orda da bakıyorsunuz başka bir noktada fotoğraf görüyorsunuz. Şimdi orada da CHP’yi başka görüyoruz. 30 Martta bakıyorsunuz CHP’yi bütün FETÖ’cüler destekliyor. Kapı kapı AK Parti’nin aleyhine çalışırken öyle. 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçiminde çatı adayı FETÖ’üler desteklediler.”
“Nitekim belediye seçimlerini Birgül Ayman Güler, hatırlarsanız çıktı kadın itiraz etti. “Bu olmaz” dedi ve kadına partiyi dar ettiler” ifadesini kullanan Bozdağ, “Şimdi nerede bilmiyorum. İzmir milletvekilimizdi, kulakları çınlasın. Arkasından 7 Haziran seçimleri oldu. 7 Haziran’da kim neredeydi? Kim kimi destekliyordu? 30 Mart’ta bir tane FETÖ’cünün oyu AK Parti’nin oyu içerisinde yoktur, 10 Ağustos’ta yoktur, 7 Haziran’da yoktur. 7 Haziran’da “AK Parti iktidardan gitsin, CHP iktidar olsun” diye kimlerin nasıl uğraştığını biliyoruz. FETÖ’cülerin nasıl bir gayret içerisinde olduğunu biliyoruz. Arkasından 1 Kasım oldu, 1 Kasım’da da aynı şey ve darbe teşebbüsünü hep beraber yaşadık. O gece hep beraber birlik olduk, ama daha sonra “kontrollü darbe” iftirasını FETÖ gündeme getirdi ve Türkiye’de altını dolduramadığı halde “kontrollü darbe” iftirasını bugün dillendiren Sayın Kılıçdaroğlu. Şimdi FETÖ’nün terör örgütü kimliği ortaya çıktıktan sonra FETÖ’nün de eylemsel birliği içerisinde olduğunu çok net görüyoruz. Konuşuyor, “Geçmişte işte falan yere gitti, toplantıya, böyle oldu”. O zaman FETÖ terör örgütü diye Türkiye’de bir değerlendirme yok. Ama 17 Aralık’tan sonra ve artık 15 Temmuz’dan sonra bunlar bambaşka bir noktaya geldi. Şimdi bakıyorsunuz, MGK’da önce “legal görünümlü illegal örgüt” 30 Mart 2014, sonra Kırmızı Kitaba girmesi, sonra da 2016’da Fethullahçı Terör Örgütü diye nitelendirmesi yapılıyor. Bütün bunlar AK Parti iktidarı döneminde yapılıyor, Hükümetimiz zamanında yapılıyor. O yüzden FETÖ ile en etkili, en kararlı, en samimi mücadeleyi yapan Hükümet AK Parti Hükümeti’dir. Bundan önceki hükümetler döneminde bir mücadele falan yok. İrtica adı altında yapılan şeyler var. Ama Fethullahçı Terör Örgütüyle Türkiye’de yapılan mücadele AK Parti Hükümetleri döneminde başlamıştır ve bundan sonra da devam edecektir bu mücadele. O için bu mücadeleyi siyasal rekabetin artık dışına çıkarmamız lazım. PKK ile mücadele gibi FETÖ ile mücadeleyi artık siyaset üstü bir konuya getirmemiz, muhalefet partileriyle bu konuda yekvücut olmamız lazım. Ben buradan CHP’ye, diğer partilere de çağrıda bulunuyorum. Zaten MHP bu konuda mücadeleye en büyük desteği veriyor. CHP destek veriyormuş gibi gözüküyor ama öte yandan da FETÖ’nün bütün argümanlarını şu anda da dile getirdiği argümanlarının karşısında duruyor. İşte Bugün’e, Zaman’a, Samanyolu’na kayyım atandığında kapılarına gidiyorsunuz, orada CHP’li milletvekilleri var. Şöyle bir geriye dönüp baktığınızda 20 sene önceki şeyleri alıp bugüne getiriyor. Terör örgütü vasfı ortaya çıktıktan sonra yaptıkları ortada. Onun için de bizim artık bu konuda birlikte bir duruşa ihtiyacımız var. Bunu çok net söylüyorum, inanarak söylüyorum. Onun için de FETÖ’yle hep beraber birlikte hepimiz mücadele etmemiz lazım. “Ya AK Parti bunlar varken zarar görür, şu olur, bu olur” gibi hesaplara girmememiz lazım. Çünkü bu terör örgütünün hedefi AK Parti değil, Türkiye’dir. Türkiye’nin her alanına hakim olmak ve Türkiye’de her şeye sahip olmak isteyen ve bunu da kendisini besleyenlerin hizmetine sunmak isteyen bir ihanet şebekesi. Onu için de bu konuda hepimizin bir olmasında fayda olduğunu bir kez daha ifade etmek isterim. Yoksa “Efendim şöyle oldu, böyle oldu” yarışıyla biz sadece kendi kendimizi oyalarız” şeklinde konuştu.
“Mabetlerde nikah kıyılamayacağına dair çok açık kural, hüküm var”
“Yasadaki hüküm çok açık ‘il ve ilçe müftülüklerine bu verilir’ diyor” ifadesini kullanan Bozdağ, “Verilecek yer il ve ilçe müftülükleridir. Aynı hüküm şeyde de var nüfus müdürlüklerine verilir diyor. orada da nüfus müdürlüklerine verilecek. Onun yönetmelikle ileride bir değişiklik yapılabilme şeyi var mı? Onu sormak lazım. Onu ben şu anda… Şu anda yasada, şey var, açık hüküm var il ve ilçe müftülüklerine verilecek. Mesela Evlendirme yönetmeliği… Bazıları şöyle diyor, ‘Camilerde nikah kıyılacak’ falan diyor. Mesela bizde evlendirme yönetmeliği var. Orada mabetlerde nikah kıyılamayacağına dair çok açık kural, hüküm var. Bazıları da öyle bir değerlendirme yapılıyor. Yani bu işler şeffaf olacak, kurallı olacak, açık olacak. Yani müftülüklerin nikah kıyması Türk toplumu tarafından yadırganacak bir şey değildir. Aslında kadınların evlilikteki, hukukunu korumak bakımdan son derece önemli bir adım olduğunu düşünüyoruz bunun. Bir de bir şey daha var. Yani şu anda bunun usulü belli. O konuda mutlaka müftülüklerde bir bilgilendirme bir eğitim olacaktır. Yani ayrıca bir birim oluşturulur mu, ona ihtiyaç var mı ona şu anda bir şey ifade etmek mümkün değil” açıklamasında bulundu.
Kimin kiminle evlenemeyeceğine dair sıkıntıların olabileceğinin hatırlatılması üzerine Bozdağ, “Onlarla ilgili yönetmelik var ya. Şimdi bu yönetmeliğin aynısı onlar uygulayacak. Şimdi diyelim ki belediyede kim bakıyor, evlendirme memuru var, o bakıyor. ilgili yazışmalar yapacak. Diyelim müftülüğe verildi. Müftülük de ne yapacak? Evlenme şartları var mı diye nüfusa yazacak, evlenme engelleri var mı yok mu gene o bilgileri alacak, onları değerlendirecek, sağlık raporu alınması gerekiyor, o raporları aldıracak. Bütün bunları değerlendirecek, bakacak diyecek ki ‘evlenme şartları tam, evlenme engeli yok. Dolayısıyla nikah kıyılabilir. diyecek. Yani şu anda belediye başkanı veya evlendirme memuru veya diğer evlendirmeye yetkili ve görevli kişiler hangi usule uyarak bu nikahı kıyıyorlarsa hangi şartları arıyorlarsa aynı usule uyarak, aynı şartları arayarak müftülükler de kıyacaktır. Kaldı ki müftüler devlet memurudur, müftülükler devlet memurudur ve tabi bunlar il müftüleri üçlü kararname ile atanıyor. Yani dolayısıyla bunlar yetkin kişilerdir. Bu konuda hem birikimleri itibarıyla hem toplum içindeki saygınlıkları itibarıyla bu işi yapmaya ehil kişilerdir. Topluma sorun hiç kimse bunu ideolojik bakanlar hariç, bunu yadırgamayacaktır” ifadelerini kullandı.
“Muhtemelen ekimden sonra ana gündem maddelerimizden birisi de uyum yasaları olacaktır”
Uyum yasalarıyla ilgili soruya ise Bozdağ, şunları kaydetti: “Uyum yasaları elbette son derece önemli. Anayasada değiştirilen maddelerin yansımalarının kanunlarda görülmesi gerekiyor. Bununla ilgili Adalet Bakanlığı başta olmak üzere Başbakanlık ve diğer bakanlıklar bir hazırlık içerisindeler. Tabi bu hazırlıklar bittikten sonra bunlar TBMM’nin gündemine gelecektir. Muhtemelen ekimden sonra ana gündem maddelerimizden birisi de uyum yasaları olacaktır. “
İHA
Yorumlar kapalı, ancak trackbacks Ve pingback'ler açık.