BM Türkevi Beyaz Saray
“Zaruret tesiri celbeder.”
Aman Allah’ım ne haftaydı o. 22-26 Eylül 2025 haftası tarihe geçecek nitelikteydi. Sadece Türkiye açısından demiyorum bunu elbette. Tüm dünya için adeta bir dönüm noktasıydı. İsrail’in dünyadan tecrit edilişini sembolize ediyordu. 80. Birleşmiş Milletler Genel Kurul toplantısı bazı ilklere de sahne oldu.
Ben o haftayı üçe ayırarak değerlendirmek istiyorum. 1. kısım Birleşmiş Milletler ayağıdır. Orada vicdanlı insanların sesi İsrail’i rahatsız etti. İsrail kurulduğundan bu yana hiç böyle bir yalnızlık yaşamadı. Gerek BM binası içerisinde, gerekse New York şehrinde protestolara maruz kaldı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Genel Kurulda etkili bir konuşma yaptı. Gösterdiği vahşet fotoları dünyanın hafızasına kazındı. Küçük çaplı bir mikrofon krizi yaşandı. Fakat bunun teknik arıza mı, yoksa sabotaj mı olduğu anlaşılamadı.
ABD ve Türkiye’nin Arap devletleriyle eş başkanlar gibi yaptıkları Gazze toplantısı ilgili uyandırdı ve olumlu sonuçlar doğurdu. Erdoğan burada Trump ile yan yana oturarak, güzel bir görüntü verdi.
2. kısım Türkevi ayağıdır. Türkiye’nin Türkevi’ni yaptırması büyük isabet olmuştur. Türkevi, New York’ta BM binasına yürüyüş mesafesindedir ve adeta ikinci bir BM gibi çalışmaktadır. Türk heyeti dünyadan liderleri orada kabul edip, ikili görüşmeler yapmaktadır. Binanın konumu ve dış cephe görüntüsü Türkiye adına olumlu imaj bırakmaktadır. Türkevi’nin gelecekte daha büyük ve etkin faaliyetler yürüteceği şimdiden söylenebilir.
3. kısım Beyaz Saray ayağıdır – ki burası bizim medyada önceki tüm görüşmeleri ve BM kısmını gölgede bırakmıştır. Öncelikle demem gerekir ki, Beyaz Saray tarihinde hiçbir Türk Devlet Başkanı ve yanındakiler bu denli sıcak bir karşılama yaşamadılar. Övgüler, gülen yüzler ve onlarca foto, tüm medyaya döküldü. Erdoğan, otel yerine ABD Devlet Konukevinde kaldı. Kapıda karşılandı. Kapıda uğurlandı.
6 yıllık sessizlik bozuldu. Biden döneminde oluşan hava dağıldı. Samimi görüntüler etrafa yayıldı.. Bilhassa Büyükelçi ve Suriye Temsilcisi Tom Barack, neşesi ve sıcaklığı ile ayrı bir hava kattı. İki ülke arasındaki ticaret hacminin 100 milyar dolara çıkartılması hedefine bağlı kalındı.
ABD’den sıvılaştırılmış gaz alımı anlaşması yapıldı. Boeing yolcu uçakları alımı ve sivil nükleer işbirliği anlaşmaları yapıldı. Heybeliada Ruhban Okulu açılacak. Enerji konusunda işbirliği yapılacak vb..
THY büyüme stratejisi içerisindeki uzun vadeli planlamalarda zaten bu uçak alım meselesi vardı. Sivil yolcu uçağı alımında fazla seçenek yok! Ya Airbus ya da Boeing alacaksınız – ki ikisinin de teslimat tarihleri dolu. Ülkeler kuyrukta.
LNG alımı, çeşitlendirme bakımından yararlı olabilir. Ne de olsa tüm yumurtaları aynı sepete koymamak gerekiyor, ki Türkiye gaz ithal eden ve 10 ülkeden gaz /petrol alan bir ülke. İçlerinde pekala ABD de olabilir.
Ruhban Okulu konusunda ise, Türkiye kontrolünde bir Patrikhane kötü olmaz – ki Osmanlı’da da böyle idi. Fakat bu mesele Ortodoks Ruslarla bir gerilim sebebi sayılabilir.
Suriye konusu, F-16, F-35’ler, yaptırımlar, Caatsa konusunda, tüm bu meselelerde somut bir açıklama yok. Genelde ucu açık ve muğlak ifadeler var. Bir netlik söz konusu değil. Sahi biz bu işten ne aldık? Ben tam anlamış değilim. Güçlü devletlerle ilişkiler hep böyledir. Gücün kadar etkin vardır. Belki PYD’yi verdiler bize bilemiyorum. Yıl sonuna kadar sahada birçok şeyin netleşeceğini düşünüyorum.
Türkiye’nin savaşsız bir 5 yıla ihtiyacı var. Bu zaman aralığında Ruslar ve Amerikalılar arasında iyi dans etmemiz lazım. Şimdi Devlet Bey’in, Erdoğan’ın ABD seyahati öncesinde TRÇ -Türkiye Rusya Çin seçeneğini ortaya atmasını daha iyi anladım. Umarım Beyaz Saray’daki pazarlıklarda biraz olsun işe yaramıştır.