Çalkantılı Zamanlar

“Fırtına estiğinde, ağaç kökünü merak eder”

Çalkantılı zamanlar diyoruz da gerçi dünya ne zaman sakindi ki? Haber alma hızı ve çokluğu zirveye ulaştı. Bu, olayların arttığı hissini çoğaltıyor. Oysa eskiden birçok şey bilinmiyor, duyulmuyordu. Buna verebileceğimiz güzel bir örnek var. Cumhuriyet yeni kurulduğunda, öküzüyle tarla süren köylüye “Cumhuriyet ilan edilmiş duydun mu baba?” demişler. Köylü “Hayır duymadım.” demiş. Ayrıca “benim için ne fark eder ki ha İstanbul’un jandarması ha Ankara’nın jandarması?” diyerek haberle ilgilenmediğini belirtmiş; işine bakmış.

Günümüzde öyle mi? Dünyanın diğer ucundaki toprak kaymasından bile anında haberdar olunuyor. Çok haberdar olmak yorar insanı. Gerektiğinden fazla, kullanamadığından fazla bilgi “yüktür” insana. İşine yarayacak kadarını bil yeter! Gelin bunu da şöyle örneklendirelim: Bir bilim insanı kayıkla gezintiye çıkmış. Başlamış kayıkçıya sorular sormaya. Kayıkçı her bilmediğini söylediğinde, bizim profesör, “bilmiyorsan gitti hayatının şu kadarı”, diyormuş her seferinde.. İşte o sırada büyük bir fırtına kopmuş; deniz dalgalanmış. Kayıkçı bizim çok bilmiş Prof.’a “Yüzme biliyor musun beyefendi?” diye sormuş. Prof. telaşla “Hayır!” cevabını vermiş. Kayıkçı “Üzgünüm o halde gitti hayatının tamamı.” demiş.

Yukarıdaki hikaye gerekenleri bilmek konusunda güzel bir anlatıdır. Branşlaşmak önemli. Her şeyi duyup bileceğine, ihtiyacın kadarını duy, bil! Bir de tabii “ne iş olursa yaparım abicim”ciler var. Ya arkadaş, tek bir konuda ustalaş yeter sana.

Aslında bu yazarlıkta da böyledir. Örneğin adam sadece dış politika yazar veya sadece iç politika.. Yalnız belediye yazılarına, adliye haberlerine odaklananlar vardır. Sanat yazıları, gezi yazıları, yemek, havacılık, sivil savunma, sinema yazarları kısım kısımdır..

İnsandaki huzursuzluğun bir nedeni de çok dallanmak, çok şey duymak, çok şey bilmeye çalışmaktır. O bakımdan yazarlar genellikle huysuz ve huzursuz insanlardır. Antenleri açık olmanın bir maliyeti var yani. İnsanın huzuru bulmasının bir yolu da daha az şeye kulak kabartmasından geçer.

Çalkantılı dönem dedik de buna kaos ve de toz duman dönemi de diyebiliriz. Bilgi o kadar yoğun ve çok ki… Adeta bilgi, haber akışı bombardımanı altında yaşıyoruz. Eskiden bilgiye ulaşmak mesele idi. Şimdilerde ise bilgi ve yeni adıyla veriye ulaşmak çok kolaylaştı. Fakat bu kez de veri denizini analiz edecek analistler pek yok.

Misal, ABD bilgi toplayan istihbarat görevlilerinin yüzde 40’ını işten atacakmış. Çünkü veri durmadan akıyor. Bu konuda sosyal medya önemli bir kaynak. Fakat gel gör ki, tüm bu veriyi kim tasnif edecek, analiz edip, yorumlayacak?

Çalkantılı zamanlarda gri alanlar çok olur. Hani kurt puslu havayı sever misali. Puslu, sisli, gri enformasyon denizinde yüzdüğünüzü düşünün! Herkes kendine bir yön, çıkış arıyor.. Doğruyu bulmaya çalışıyor fakat doğrular da haber kaynağına göre değişkenlik gösteriyor.

Sapla saman karışıyor. Her mahalle kendi doğrularına inanıyor. Başkalarının dedikleri dikkate alınmıyor. Maksatlı yönlendirmeler, suyu bulandırmalar artıyor. Gerçekle, sanallık iç içe geçiyor. Doğru ile yanlış yer değiştiriyor. Birileri ahir zaman mı dedi? Ne dedü ne dedü???

Yanıt Ver

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.