CHP Halkı Sokağa Çağırdı: Baskıya ve Faşizme Karşı Direnme Hakkının Meşru Şartları Oluştu
CHP’nin Anayasa ve Adalet Komisyonu üyeleri, Anayasa Mahkemesi’nin yeniden yapılandırılmasına ilişkin bir bildiri yayımladı. Bildiride, yargıda faşizan bir yapılanmaya gidildiği iddia edilirken, “Bir siyasi iktidar, faşizmi adım adım Devlet yapısı içinde kurumsal hale getiriyorsa, çağdaş anayasalarda düzenlenen temel hak ve özgürlükleri gasp ediyorsa; orada artık insan hakları evrensel sözleşmelerinde ve uluslararası sözleşmelerde düzenlemesi yapılan “baskıya ve faşizme karşı direnme hakkının” meşru şartları oluşmuş demektir.” ifadelerine yer verildi.
CHP Grup Başkanvekili Hamzaçebi ve CHP’li komisyon üyeleri konuya ilişkin TBMM’de bir basın toplantısı düzenledi. 5 sayfadan oluşan ve CHP Konya Milletvekili Atilla Kart’ın okuduğu bildiri metninde hükumete yönelik ağır ifadeler ve ithamlar yer alıyor.
Yaşananlardan Başbakanlık, Adalet ve İçişleri Bakanlıkları’nın kilit rol üstlendiği iddia edilen metinde, “Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanı, sayılarının 500’e ulaştığı ifade ve iddia edilen yabancı istihbaratçının varlığıyla ilgili olarak ısrarla sorulan sorulara, “Ben de bilmiyorum” diyebilmektedir. Bunu söyleyen İçişleri Bakanı’na, ızdırap içinde “Sen hangi ülkenin Bakanısın, taşeron Bakan mısın ?” demek zorunda kalıyoruz. Türkiye Cumhuriyetinde TİB yoluyla , yasa dışı telefon dinlemeleri yoluyla , Telekomünikasyon yoluyla , gizli tanık terörü yoluyla Başbakanlık , İçişleri ve Adalet Bakanlığı bünyesinde oluşturulan “illegal karargahın” varlığını doğrulayan gelişmeler yaşanmaktadır. Türkiye Cumhuriyetinde 4 Mayıs 2007 tarihli Dolmabahçe görüşmesiyle birlikte, “sivil-asker işbirliğiyle” post-modern bir darbe gerçekleştirilmiştir. Bu darbe üzerine 22 Temmuz 2007 seçimleri şekillenmiştir. 5 Kasım 2007 tarihli Erdoğan-Bush görüşmesiyle de bu süreç uygulamaya sokulmuştur. Adalet Bakanı , ABD’ye 24 saatliğine gitmekte, gizli görüşmeler yapmakta, ancak kamuoyuna tatminkar hiçbir açıklama yapılmamaktadır. Siyasi iktidar, kamu yönetimi içinde kendi devletini yarattığı gibi ; sivil toplumu sindirmiş, birkaç istisna dışında sivil toplum ve meslek kuruluşları muhalefet edemez hale gelmiştir. Anayasal çerçevede muhalefet görevini yapmak isteyen ve sayıları son derece sınırlı olan meslek odaları ve kuruluşlar ise, medya yapılanmasındaki kuşatma ve çıkar ilişkileri sebebiyle sesini duyuramaz hale gelmiştir.” ifadelerine yer verildi.
“İKTİDAR, YARGITAY VE DANIŞTAY’I ANAYASA MAHKEMESİ ARACILIĞIYLA EZMEK İSTİYOR”
Bildiride, yargı ile ilgili şunlara yer verildi: “Tüm yargı mekanizması ve kazanımları yeni oluşturulan ve birçoğunda Yargıçlık misyonu bulunmayan Anayasa Mahkemesi’ne boğdurulmak ve hegomanyasına sokulmak istenilmektedir. Bugün için Yargıtay ve Danıştay’a egemen olamayan Siyasi iktidar, Yargıtay ve Danıştay’ı Anayasa Mahkemesi aracılığıyla ezmek ve etkisiz kılmak istemektedir. Anayasa Mahkemesi içinde Başkan aracılığıyla bir Dikta Makamı oluşturulmaktadır. Siyasi İktidar, doğrudan kendisine tabi olan Anayasa Mahkemesi yoluyla ; 2011 seçimleri sonrası planladığı yeni anayasa düzenlemesiyle , hukuk ve demokrasiye nihai darbeyi vurmayı amaçlamaktadır. Anayasa Mahkemesi , Yargıtay ve Danıştay gibi Kurumlar faşizmi hedefleyen iktidarlar için başlangıçta alt edilmesi gereken , üzerlerinden atlanması gereken kurumlardır. Ancak iktidar , Devleti ele geçirdikten sonra artık bu Kurumlar , faşizmin demir pençesini oluşturan faşist yargı kurumlarına dönüşürler.
Vatandaşların sokağa çıkması için çağrı yapılırken de şu ifadelere yer verildi: “Bir siyasi iktidar, faşizmi adım adım Devlet yapısı içinde kurumsal hale getiriyorsa, çağdaş anayasalarda düzenlenen temel hak ve özgürlükleri gasp ediyorsa; orada artık insan hakları evrensel sözleşmelerinde ve uluslararası sözleşmelerde düzenlemesi yapılan “baskıya ve faşizme karşı direnme hakkının” meşru şartları oluşmuş demektir. Türkiye Cumhuriyetinin tüm yurttaşlarını, bu “açık ve yakın tehlikeye karşı” uyarıyor, anayasal ve meşru zemin içinde toplumsal haklarını kullanmalarının zorunluluğunu dile getiriyoruz. Gün o gündür. Tüm yurttaşlarımızın ve sivil toplumun dikkatlerine saygıyla sunulur.”