Çin BM İnsan Hakları Konseyine Üye Olmak İçin Uygun mu

Doğu Türkistan Vakfı Genel Sekreteri ve İstanbul Üniversitesinde öğretim görevlisi olan Yar. Doç. Dr. Ömer Kul, Çin’in İnsan Hakları Konseyine üye olması ile ilgili açıklama
Doğu Türkistan Vakfı Genel Sekreteri ve İstanbul Üniversitesinde öğretim görevlisi olan Yar. Doç. Dr. Ömer Kul, Çin’in İnsan Hakları Konseyine üye olması ile ilgili açıklama

Çin’in BM İnsan Hakları Konseyine Üye Olması Tamiri Mümkün Olmayan Neticeler Doğuracaktır

Çin, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyine üye olmak için başvurdu. Bu konuda Dünya üzerinde bir çok vakıf, dernek ve insan hakları örgütleri yorum yaptı. Türkiye’den Doğu Türkistan Vakfı Genel Sekreteri ve İstanbul Üniversitesinde öğretim görevlisi olan Yar. Doç. Dr. Ömer Kul, Çin’in İnsan Hakları Konseyine üye olması ile ilgili Epoch Times gazetesine açıklama yaptı. Yaptığı açıklamada dünyada Çin’in İnsan Hakları ihlalleri konusunda lider olduğunu ve kabul edilmesi durumunda tamiri mümkün olmayan sonuçlar olacağını belirtti.

Yaptığımız Röportajda;

ET: Sizce Çin, BM İnsan Hakları Konseyinde yer almalı mıdır? Yanıtınız olumlu veya olumsuz ise, Neden?

Yar. Doç. Dr. Ömer Kul: Kesinlikle HAYIR, yer almamalıdır. Dünya üzerinde temel insan hakları ihlalleri bakımında lider durumda bulunan, kayda geçenden daha fazla kayıt dışı ihlallerin yaşandığı bilenen Çin’de BM’nin Çin’i komisyon üyesi olarak kabul etmesi tamiri mümkün olamayacak neticeler doğuracaktır.  Çin Halk Cumhuriyeti, 1949’da Gou-Min-Dang idaresini mağlup ederek iktidara gelen Komünist yönetimin yerine 1971’de BM’nin 5 daimi ülkesinden birisi kabul edilmiştir. Bu durum yaşanalar göz önüne alındığında demokratik ve insan haklarına saygılı bir dünya için büyük bir hata idi. İnsan Hakları ihlallerinin açık ara şampiyonu bir devletin, ne denli hassas görevler yaptığı bilinen bir komisyona kabul edilmesi, bildiğini okumaya devam eden bir yönetimin yaptıklarına rıza göstermek anlamına gelecektir. Suçu birçok defa kanıtlanmış bir yönetime, 11 Eylül olayları sonrasında “terörizm” konusunda yaptığının bir benzerini yaptırmamak adına komisyona alınmamasının doğru tercih olacağını düşünüyorum. Aslında yaşananlar göz önüne alındığından, bırakın İnsan Hakları Konseyi’nde yer almayı, 5 Daimi ülkeden biri olmaktan çıkarılmasının yolları aranmalıdır.  Bilindiği üzere İnsan Hakları Komisyonu; 1946 yılında kurulmuş ve ECOSOC bünyesinde insan hakları normlarının hukuki bir şekle dönüştürülmesiyle ilgili olarak faaliyet gösterir. 1967’ye kadar insan hakları ihlalleriyle ilgili olarak şikâyetlere mani olmak için yaptırım gücü veya harekete geçme yetkisi olmayan Komisyon, 1967’de 1235 sayılı ECOSOC kararıyla komisyon ve onun alt organı olan azınlıkların korunması ve ayrımcılığın önlenmesi alt komisyonu inceleme ve araştırma yetkileriyle donatılmıştır. Aynı zamanda Komisyona bu tarihte insan hakları ihlallerine yönelik inceleme ve araştırma yapma yetkisi verilmiştir. 1970’de 1503 sayılı ECOSOC kararı ile komisyona insan hakları ihlallerini soruşturma ve tavsiyelerde bulunma yetkisi verilmiştir. 2006 yılı itibarı ile İnsan Hakları Konseyi bünyesi altında toplanmıştır. Netice olarak bu değerlerin hayata geçirilmesi noktasında hareket eden komisyonda Çin Komünist idaresinin, işlemiş olduğu insanlık suçlarına rağmen, bulunmak istemesi irdelenmesi gereken önemli bir husustur. Şayet böyle bir durum gerçekleşirse insan hakları savunucuları olarak, dünya sivil toplum kuruluşlarının BM’yi sert bir şekilde ve ivedilikle protesto etmesi, hatasından dönmesi için faaliyetlerde bulunması gerekir. BM, zaten az olan, inandırıcılığını kaybetmek istemiyorsa 1974 yılındaki hatasını tekrar etmemeye özen göstermelidir.

ET: Sizce Böyle bir durumun olması nelere sebebiyet verir?

Yar. Doç. Dr. Ömer Kul: Bilindiği üzere Komünist Çin, 11 Eylül saldırılarından sonra “teröre karşı birlikte mücadele” kararına ilk imza atan devletlerden biridir. Lakin aradan geçen 12 senelik zaman ortaya şu gerçeği koydu ki Çin, teröre karşı küresel savaş tabirinden; kendi menfaatine, hem kendi halkı hem de idaresi altında inim inim inleyen azınlıkların her türlü faaliyetlerini kısıtlama, kendi yaptıklarını meşru bir zemine oturtma çabası ve insan haklarına saygının olmadığı dikta yönetimini devam ettirme yöntemlerini anlamaktadır. Bu bağlamda yaptıklarını haklı çıkarmak için de uluslararası sözleşmelerde yer alan kanuni boşlukları kullanma yoluna gitmek istemektedir.

Despot Çin idaresi, 11 Eylül sonrasında uygulama sahasına koyduğu bu yöntemleri, şayet kabul edilirse, BM İnsan Hakları Konseyinde gerçekleştirmeyi hayal etmektedir. Yaptıklarının uluslararası toplum tarafından araştırılmaması, eleştirilmemesi, gün yüzüne çıkarılmaması veya en azından konsey toplantılarında alınabilecek kararları manipüle etmeyi arzuladığı görünen bir gerçektir.

Sadece bu yönüyle bile Çin Komünist dikta idaresinin konseye alınması, demokrasi, insan hakları ve sosyal hukuk devleti sevdalıları tarafından esefle karşılanacağının bilinmesini isteriz.

Yanıt Ver

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.