Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Danıştay’ın 1934’teki Bakanlar Kurulu’nun camiden müzeye dönüştürülmesi kararını iptal etmesinin ardından Millete Sesleniş konuşması yaptı.
Erdoğan’ın açıklamaları şöyledir :
“Bu kararın milletimize, ümmete ve tüm insanlığa hayırlı olmasını diliyorum. Kültür ve Turizm Bakanlığımız konunun teknik hazırlıklarıyla, Diyanet de dini yönüyle ilgili çalışmalara başladı. Ayasofya camiine ücretli giriş uygulamasını da kaldırıyoruz. Tüm camilerimiz gibi Ayasofya’nın kapıları da herkese sonuna kadar açık olacak.
İnsanlığın ortak mirası olan Ayasofya yeni statüsüyle herkesi kucaklamaya çok daha samimi özgün şekilde devam edecektir. Hazırlıkları süratle tamamlayarak 24 Temmuz 2020 Cuma günü, cuma namazıyla birlikte Ayasofya’yı ibadete açmayı planlıyoruz.
6 ay gibi süre içerisinde yapacağımız bazı hazırlıklar var. Bu konuda görüş belirtmenin ötesindeki her türlü tavrı ve ifadeyi, bağımsızlığımızın ihlali olarak kabul ederiz. Şu anda hemen arkamda bakınız dev bir vakfiyename vardır. Ve bu Fatih’in vakfiyenamesidir. Bunun içinde ne varsa o bizim için asıldır. Türkiye olarak biz de tarihi ve hukuki haklarımıza sahip çıkma konusunda aynı anlayışı bekliyoruz. Bu tam 567 yıllık bir haktır. İnanç odaklı bir tartışma yapılacaksa bu Ayasofya değil, İslam düşmanlığı ve yabancı nefreti olmalıdır. Bu kararın arkasında duran tüm siyasi partilere ve liderlerine STK’lara, milletimizin her bir ferdine şükranlarımı sunuyorum.
Kayser’in kasrında örümcek perdedarlık ediyor, Efrasiyab’ın sarayında da baykuş nevbet çalıyor.
Fethin ardından ilk cuma namazı için Ayasofya ibadete hazır hale getirildi. Camiye giren Fatih, burada kubbeleri çınlatan tekbirler ve salavatlarla karşılanır. Fatih diğer hristiyan mezhepleri tarafından dışlanan Ortodoks kilisesini de himayeye alarak gelişmesini sağlar. Harap vaziyette olan İstanbul fetihle birlikte yeniden ayağa kaldırılmıştır. Bunun sembolü de Ayasofya’dır. Neredeyse takip eden her asırda büyük onarımlara tabii tutulan Ayasofya’ya milletimiz hep göz bebeği gibi bakmıştır. Öyle ki, tanrının hikmeti anlamına gelen orjinal ismini değiştirmeye dahi teşebbüs etmemiştir. Öyle ki yıkılmak üzere olan bu mağbet ecdadımız tarafından camiye dönüştürülmekle kalmamış aynı zamanda ihya edilmiştir. Bizim de gençlik yıllarımızdan beri kalbimizde bir Ayasofya sevgisi vardır. Vakfiyesine uygun şekilde yeniden ibadete açarak milletimize önemli bir hizmet verdiğimizi düşünüyorum.
Ayasofya inşa edilirken imparatorluğun dört bir yanından malzeme taşınmıştır. Fatih ve ardından gelen padişahlar anadolu’dan ve Rumeli’den zanaat erbabını İstanbul’a getirerek şehri ve Ayasofya’yı yeni baştan inşa ettiler. Mesela Fatih Ayasofya’nın içindeki sabit mozaikleri korumuş sadece taşınır heykelleri yapıdan çıkarttırmıştır. Asırlar boyunca yerinde kalan mozaikler peyderpey kapatılmış böylece dış etkilere karşı korunması ve bugünlere gelmesi temin edilmiştir.
Mimar Sinan Ayasofya’ya en çok katkı yapan kişilerin başında geliyor. Tarih boyunca hep İstanbul’un en kalabalık cemaatlerinin toplandığı Ayasofya müstesna günlerde gerçekten çok göz alıcı manzaraların yaşandığı bir yer olmuştur. Dolayısıyla Türk milletinin Ayasofya üzerindeki hakkı 1500 yıl önce bu eseri inşa edenlerden daha az değildir. Tam tersine güçlü sahiplenişi itibariyle milletimizin bugün insanlık tarihinin en önemli mirası arasında gösterilen Ayasofya’daki hakkı daha fazladır.
Tarih fethettiğimiz her yerde refahı, güveni, huzuru, hoşgörüyü hakim kılmak için verdiğimiz mücadelenin şahididir. Cemaati olan her yerde kiliseler ve havralar faaliyet göstermektedir. İbadete açık 435 kilise, sinagog ve havra bulunuyor. Buna rağmen millet olarak bunun tam tersi örnekleriyle karşılaşmaktan kurtulamadık. Doğu Avrupa ve Balkan coğrafyasında ecdadın inşa ettiği eserlerden pek azı ayaktadır. Bu kötü örneklerin hiçbirini dikkate almıyor. Bugün yeniden ibadete açılması kararı vesilesiyle bir kez daha dikkatlerin üzerine toplandığı Ayasofya tartışmalarının yaklaşık bir asırlık geçmişi vardır.
Ayasofya’nın kapısına tam teçhizatlı bir işgal birliği dayanır. Birliğin başındaki Fransız komutan, Ayasofya’da görevli Osmanlı subayına kendilerinin buraya yerleşeceğini bildirir. Binbaşı Tevfik bey onlara şu cevabı verir: Buraya giremezsiniz ve giremeyeceksiniz. Çünkü burası bizim mabedimizdir. Girmeye teşebbüs edecek olursanız şu ağır makinalılar ve caminin dört bir tarafına yerleştirdiğimiz tahrip kalıpları verecektir. Ayasofya’nın yıkılmasına göz yumuyorsanız buyrun deneyin… Ayasofya’ya yabancı ilgisi daha sonraki yıllarda mozaik tamiri gibi bahanelerle sürer. Bu sırada tek parti hükümeti dönemi çıkardığı bir kararname ile camilerin birbirine uzaklığının en az 500 metre olması kuralını getirerek Ayasofya’yı ibadete kapatır. 1 Şubat 1935 tarihinde Ayasofya müze olarak ilan edilir. Caminin bitişiğindeki İstanbul’daki ilk Osmanlı Üniversitesi olan Ayasofya Medresesi sebepsiz yere yıkılarak ortadan kaldırılır. Zeminindeki nadide halılar kesilerek sağa sola dağıtılır. Antika şamdanlar dökümhanelere götürülür. Şaheser levhalar ise çok büyük olduğu için depoya kaldırılır. Bu levhalar Demokrat Parti döneminde yerine asılır. Az kalsın Ayasofya’nın minarelerini dahi yıktıracaklardı. Sıranın Ayasofya’ya gören tarihçi gazeteci ve müzeci İbrahim Hakkı Konyalı hemen bir rapor yazar. Bu minareler kubbenin desteğidir, minareler yıkılırsa Ayasofya da yıkılır dediği için yıkımdan vazgeçilir.
Aynı dönemde ülkemizdeki pek çok caminin, medresenin başına benzer felaketler gelmiştir. Esasen tek başına, tek parti döneminde alınan bu karar hukuka da aykırıydı. Ayasofya da Fatih’in ve onun kurduğu vakfın üzerine tapulanmıştır. Cumhuriyet döneminde bu tapu senedinin resmi bir sureti de çıkartılarak hukuki statüsü tescillenmiştir. Fatih Sultan Mehmet Han, Ayasofya’yı da içeren yüzlerce sayfalık vakfiyesinin bir yerinde ancak şunu söylüyor: Kim bu Ayasofya’yı camiye dönüştüren vakfiyemi değiştirir, onu iptale koşarsa herhangi bir dalavereyle Ayasofya Camii’nin vakıf hükmünü yürürlükten kaldırmaya kast ederse, bunları yapanlara yol gösterir yardım ederse, camilikten çıkarır ve sahte evrak düzenleyer, yahut onu kendi batıl defterine kaydederse, huzurunuzda ifade ediyorum ki, en büyük haramı işlemiş ve günahı kazanmış olur. Bu vakfiyeyi kim değiştirirse Allah’ın peygamberin meleklerin, bütün müslümanların ebediyeten laneti onun üzerine olsun. Kim bunları işittikten sonra hala bu değiştirme işine devam ederse günahı ona değiştirene ait olacaktır.Allah’ın azabı onlaradır. Bugün alınan karar aynı zamanda Fatih’in işte bu ağır bedduasından kurtulmamızı sağlamıştır. Gerçi aynı zihniyet bugün de bırakınız Ayasofya’nın hüznünü gidermeyi, Sultan Ahmet’i müzeye dönüştürmeyi teklif edebilmektedir. Bu zihniyet, geçmişte Sultan Ahmet’i resim galerisi, Ayasofya’yı caz kulübü olarak kullanmayı da düşünmüştür. Rabbim bir daha bu milleti değerlerine düşmanlık edenlerle sınamasın diyorum. Bazı eserler vardır ki bunlar milletlerin ve devletlerin sembolüdür.
Bir kez daha Ayasofya’nın yeniden camiye dönmesini sağlayan yargı kararı ve Cumhurbaşkanlığı düzenlemesinin hayırlı olmasını diliyorum. Ayasofya’yı camii olarak ibadete açacağımızın altını da tekrar çiziyorum. Sizlere sevgilerimi saygılarımı sunuyorum. Ve rabbime hamd ediyorum. Bizlere bugünü de nasip etti. Kalın sağlıcakla.”
Yorumlar kapalı, ancak trackbacks Ve pingback'ler açık.