Doğadan Betona Taşınan Dostluk
“Hayvan sevgisi, doğayla iç içe yaşamaktan apartman duvarları arasına taşındı. Peki, bu dostluk modern şehir hayatında nasıl yaşatılabiliyor?”
Yüz yıllardır insanlar, doğayla iç içe yaşadı. Köylerde, kasabalarda, geniş bahçeli evlerde hayvanlarla kurulan dostluk, hayatın vazgeçilmez bir parçasıydı. İneklerin sabah ineklikten gelen sesleri, koyunların kuzuları çağırması, köy meydanında dolaşan horozların ötüşü…
Tüm bunlar doğal yaşamın en güzel ayrıntılarıydı. İnsan, hayvanıyla birlikte nefes alıyor; hayvan, insana yoldaş, dost, bazen de geçim kaynağı oluyordu. Bugün ise şehir hayatı bambaşka bir tablo sunuyor bize. Beton duvarlar, gökdelenler ve apartman daireleri arasında hayvan sevgisini yaşatmak isteyen insanlar, küçük baş hayvanlardan evcil dostlara kadar pek çok canı, daracık alanlara ığdırmaya çalışıyor. Aslında bu, hem sevginin gücünü hem de modern hayatın zorluklarını gösteriyor.
Apartmanlarda Dostluk Arayışı
Eskiden köy evlerinin bahçesinde kümeste beslenen tavuk, şimdi apartman dairesinde beslenmeye çalışılıyor. Yine küçükbaş hayvan sevgisi ağır basan bazı insanlar, şehirde apartmanlarda dahi keçi ya da koyun beslemenin yollarını arıyor. Kimi zaman bu durum apartman komşuları arasında tartışmalara yol açıyor, kimi zaman ise toplumun meraklı bakışları arasında gündeme geliyor.
En çok görüleni ise kedi ve köpek sevgisinin apartmanlara taşınması. Birçok aile, evladının sevgisini bir köpek yavrusunda, bir kedinin masum bakışlarında buluyor. Çocuklar için hayvan sevgisi eğitici bir unsur olurken, yaşlılar için yalnızlığı gideren bir dost oluyor. Fakat tüm bunlar beraberinde önemli bir soruyu gündeme getiriyor: Apartmanlarda hayvanlarla birlikte yaşamak mümkün mü, yoksa bu doğallığı zorlama mı?
Doğallıktan Uzaklaşan Yaşamlar
Aslında şehir hayatı, insanı doğasından koparıyor. Küçük balkonlara sıkıştırılmış çiçekler, apartman boşluklarında yankılanan kuş sesleri, camın önünde güneşlenen kediler… Bunların hepsi, insanın doğaya duyduğu özlemin göstergesi. Fakat unutulmamalıdır ki, hayvanlar yalnızca sevgiyle değil, aynı zamanda doğal ihtiyaçları gözetilerek yaşatılmalıdır.
Bir keçinin özgürce otlayacağı bir çayırlık, bir köpeğin koşturacağı geniş bir bahçe, bir kedinin tırmanacağı ağaç… Bunlar hayvanların gerçek yaşam alanlarıdır. Onları apartman duvarları arasına hapsetmek, kimi zaman sevgi kadar onları zorlayan bir durum da olabilir. Bu noktada hayvan severlere büyük görev düşüyor: Sevgi kadar sorumluluk da gerekiyor.
Toplumsal Bir Mesele
Apartmanlarda hayvan beslemek sadece bireysel bir tercih değil, aynı zamanda toplumsal bir meseledir. Çünkü komşuluk ilişkileri, apartman kuralları, gürültü ve hijyen gibi faktörler devreye giriyor. Bir apartmanda yaşayan kişinin köpek beslemesi, onun en doğal hakkı olabilir; fakat ayni apartmanda köpek sesinden rahatsız olan bir komşunun huzuru da göz ardı edilmemelidir.
Bu nedenle şehirlerde belediyeler, yerel yönetimler ve toplumun kendisi, hayvan sevgisi ile toplumsal huzuru dengeleyen çözümler üretmek zorunda. Daha çok park, daha çok yeşil alan, hayvanlar için oyun ve gezinti sahaları oluşturmak, aslında bu sorunun kalıcı çözümü olabilir.
Hayvan Sevgisi Bir Medeniyet Ölçüsüdür
Unutmamak gerekir ki, hayvana verilen değer bir toplumun medeniyet seviyesini de gösterir. Yüz yıllar önce doğayla iç içe yaşayan atalarımız, hayvanı hem rızkının hem de dostluğunun bir parçası olarak gördü. Bugün ise apartman dairelerinin daracık salonlarında, hayvanla dost olmaya çalışan insanlar var. Her iki durumda da ortak nokta değişmiyor: Hayvan sevgisi.
Bu yüzden asıl mesele, hayvanı nerede beslediğimizden çok, ona nasıl davrandığımızdır. Ona bir kap su, bir lokma ekmek vermek, onu sevmek, onun yaşam hakkına saygı göstermek… İşte bunlar gerçek sevginin göstergesidir.
Sonuç
Şehirleşme, insanı doğadan uzaklaştırsa da hayvan sevgisini söndüremedi. Apartmanların dar duvarları arasında bile insanlar, bu sevgiyi yaşatmanın yollarını buluyor. Önemli olan, hayvanlara yalnızca sevgiyle değil, aynı zamanda sorumlulukla yaklaşmak. Çünkü onlar bizimle aynı dünyayı paylaşıyor; nefes alıyor, hissediyor ve yaşamaya hakkı var.
Belki de yapılması gereken, doğayla yeniden buluşmanın yollarını aramak… Daha çok yeşil, daha çok park, daha çok doğal alan… Hem insan için hem hayvan için daha yaşanabilir bir şehir, hepimizin hakki.