Duygularımız gerçekten o kadar önemli mi?
Tarih boyunca, binlerce yıllık uygulama sistemleri, kişiye duygularına önem vermemesini öğretti. Ya da bir şeylerin peşinden inatla koşmamalarını, hırslarından arınmalarını. Peki neden? Bir bildikleri yok muydu? İnsanlar bu yaklaşım tarzının nedenini tam olarak elbette hiçbir zaman anlamamış, hatta bırakın anlamayı önyargılı olmuşlardır. Bunun aşırıya gitmek olduğunu, batıl olduğunu ve hatta duygusuz bir hale gelmek olduğunu düşünmüşlerdir.
Aslında başka bir açıdan düşündüğümüzde, insanlar bu düşünceleri için suçlanamazlar çünkü insanlar sadece duyguları için yaşarlar. Evren çok büyük bir mekanizmadır ve her şey saat gibi tıkır tıkır işlemektedir. Duygularımız, yaşama hiçbir zaman dikte edecek ya da onu yönlendirecek bir güce sahip değildir. Öyle olsalardı en azından nerede doğacağımıza karar vermek isterdik.
Günlük hayatımızda yaptığımız her şey duygular yüzündendir. Bazı insanlar ben duygularıma göre değil mantığıma göre davranırım der, fakat aslında bunun da sadece bir duygu durumu olduğunu fark edemezler.
Duygular, bir insanın yaşamında daima farklılıklar gösterir ve onlar tamamen değişkenlerdir. Tabii ki, doğumdan sonra öğrendiklerimizle paralel olarak değişirler. Farklı şeyler öğrenen insanlara bir bakın – hepsi farklı duygusal durumların içerisindedir. Hayatımızın hiçbir döneminde aynı duygusal durumun içerisinde olamayız. Dolayısıyla duygular aslında en güvenilmez olan şeylerdir. Yaşlanmaya başladıkça, hayata karşı olan düşüncelerimiz de değişmeye başlar. Gençlik döneminde sahip olduğumuz tutkularımızdan istem dışı arınmaya başlarız. O yüzden, aslında, hayata daha bilge, daha gerçekçi yaklaşıyor oluruz. Artık zengin olma düşüncesinin esiri değilizdir örneğin. O yüzden yaşı ilerlemiş insanlar, daha küçük şeylerden mutlu olmaya başlarlar. Anlamın nerelerde aranması gerektiğini daha iyi hissettikleri bir durumun içerisine girmişlerdir. Renkleri daha iyi görür, hayatı daha iyi algılarlar. Duygularından elbette tam olarak arınmamış olsalar da, artık onlara eskisi kadar bağımlı değillerdir, dolayısıyla daha dingin, daha mutlulardır.
Elbette duygudan tamamen muaf olmak varoluşsal anlamda mümkün değildir, onlar sadece hayatı anlamamızı zorlaştıran bir faktör haline gelebilirler. Onları sadece daha hafife almalı ve hayatımızın doğal akışını daha iyi takip etmeliyiz çünkü gerçekleşmeyecek hayallerin peşinden inatla koşmak ve duygularımıza çok güvenerek onlara sıkı sıkıya sarılmak, bizi sadece yoracaktır.