Cumhurbaşkanı Erdoğan, AK Parti TBMM Grup Toplantısı’nda açıklamalarda bulundu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açıklamaları şöyledir :
“Bu bütçe, 83 milyon vatandaşımızın her birine hizmet edecek, her insanımızın hayatına dokunacak, her bireyin geleceğinin inşasına katkı verecek bir belgedir. Önemli olan bu tartışmaların ahlaki, adil, yapıcı bir zeminde yürümesidir. Hakaretten, iftiradan, yalandan, çarpıtmadan uzak her eleştiriye, katılmasak da saygımız vardır.Fikri olan fikrini söyler, fikri olmayan ise yalanla, iftirayla, hakaretle kendini göstermeye çalışır. Bütçe görüşmeleri sırasında bu yönteme başvuranlar da olduğunu üzüntüyle gördük.
Ülkemizin jeostratejik avantajlarını kullanmasına engel olmak için başımıza musallat edilen gaileler kendiliğinden ortaya çıkmamış, hepsi de proje dahilinde üretilmiştir.
Bugün de PKK’dan FETÖ’ye kadar envai çeşit terör örgütünü üzerimize salanlarla, içeride bunların borazanlığını yapanların ipi, dikkat edin, aynı ele çıkıyor. Bundan tam yedi yıl önce yaşadığımız, 17-25 Aralık emniyet-yargı darbe girişimi sonrasında, aylarca Meclis’te grup kürsülerinden terör örgütünün montaj kasetlerini yayınlayanlara bu görevi verenleri biliyoruz.
Bu zihniyet, ülkenin seçilmiş Cumhurbaşkanına ‘diktatör’ diye bühtan ederken, kendi partisinde faşizmin en sefil şeklini uygulayandır. Bu zihniyet, seçilmiş milletvekillerini pazarda satışa çıkarırcasına zorla başka partilere gönderirken bile demokrasiden söz edebilendir. Bu zihniyet, ekonominin sıkıntıya girmesinden, salgının artmasından, terörün azmasından, hatta yaşanan kazalardan bile siyasi çıkar elde etmeyi umacak kadar alçalabilendir. Bu zihniyetin temsilcisi olan zat işte dün çıktı, ülkemize yurt dışından ve yurt içinden kaynak kazandırmak için zaman zaman başvurduğumuz varlık barışı uygulamasını, uyuşturucu, fuhuş, organ ticaretiyle irtibatlandıracak kadar alçaldı ve düştü. Evet, bunun adı, o zatın kendi meşrebinde dahi düşkünlüktür. İşte bu, kendi ülkesine ve halkına husumeti siyasetinin merkezine oturtan zihniyeti, ona sufle verenlerle birlikte tarihe gömmek boynumuzun borcudur.
Karşılaştığımız tehditlerin büyüklüğü ne olursa olsun, kardeşlerimizin onurunu, ülkemizin menfaatlerini, aziz milletimizin hak ve hukukunu kimseye çiğnetmedik. Türkiye’nin çıkarlarını savunmak için gerektiğinde bedel ödedik, sıkıntı çektik ama zalimler karşısında asla baş eğmedik.
Satranç tahtasını andıran uluslararası arenada giderek daha etkili şekilde oyun kuran Türkiye gerçeği, çatışma ve kaostan beslenenleri rahatsız ediyor. Eksen tartışmalarından ülkemizin adının terör örgütleriyle yan yana getirilme çabalarına kadar pek çok zorlama ithamın gerisinde, bu rahatsızlık yatıyor. Oysa ne Türkiye’nin ekseninde bir kayma ne de ülkemizin terör örgütleriyle mücadelesinde bir zafiyet vardır. Ne dedik, ‘Gabar’da da Cudi’de Bestler Dağları’nda da Kandil’de de bu teröristleri ezeceğiz, inlerinde vuracağız’ dedik ve vuruyoruz. Ara vermek yok. Aynı kararlılıkla askerimizle, polisimizle, jandarmamızla, bütün gönüllü korucularımızla, bu mücadeleyi devam ettiriyoruz. Bu bir kararlılığın, bir inancın, bir azmin gereğidir. Hatta ülkemiz DEAŞ başta olmak üzere terör örgütleriyle pek çok farklı coğrafyada göğüs göğse çarpışan tek NATO üyesidir.
Türkiye’nin yaptırım ve şantaj diline boyun eğmeyecek bir ülke olduğu, başta içimizdeki müzmin muhalifler olmak üzere, artık herkes tarafından idrak edilmelidir. Tabii, dış politika vizyonları ‘Kemalist Türkiye’den faşist İtalya’ya selam göndermekten’ ibaret olanların böyle bir ufku, böyle bir özgüveni anlamasını beklemiyoruz. Boraltan faciasının müsebbiplerinin, Karabağ’daki zaferin heyecanını hissetmelerinin güçlüğünün de farkındayız. Bu zihniyetin tasallutu altındayken önüne açılan tüm fırsat pencerelerini kaçıran Türkiye, inşallah bir daha aynı duruma düşmeyecektir.
Çok yönlü siyasi, ekonomik ve askerî iş birliklerimizi, Amerika’yla köklü bağlarımızın alternatifi olarak görmüyoruz. Avrupa Birliği’nin de, Türkiye’yi kendinden uzaklaştıran stratejik körlükten bir an önce kurtulmasını ümit ediyoruz.
Hiç kimseye karşı ön yargımız, husumetimiz, düşmanlığımız bulunmuyor. Bugüne kadar bize bir adım gelene, biz hep koşarak gittik. Bugün de aynı samimiyeti ve iyimserliği muhafaza ediyoruz. Uzattığımız eli tutan tüm dostlarımızla birlikte barış, adalet, refah, özellikle de bölgemizdeki gerilimlerin azaltılması için çalışmayı sürdüreceğiz.
Ancak Türkiye, zoru başaracak dirayete, azme ve stratejik akla sahiptir. Önümüzdeki dönem inşallah, ekonomide, sağlıkta, güvenlikte olduğu gibi, dış politikada da Türkiye’nin şahlanış dönemi olacaktır.
Önümüzdeki yıl ise lisansta bu rakamı 550 liradan 650 liraya çıkarmış bulunuyoruz, yüksek lisansı bin 100 liradan bin 300 liraya, doktorada ise bin 650 lira olan ödemeyi bin 950 liraya çıkarmış oluyoruz. Bütün zorluklara rağmen, koronavirüs musibetine rağmen bizler tamamen elimizden gelen gayretle öğrencilerimize kredi ve bursla çok ciddi bir desteği vermiş oluyoruz. Bu ödemeler, millî sporcularımıza iki veya üç katı, üniversite sınavında ilk 100’e girenlere de üç katı olarak yapılmaya devam edilecek. Ocak ayında, 452 bin öğrencimizin hesabına burs, 1 milyon 11 bin öğrencimizin hesabına kredi olarak bu tutarlar yatırılacaktır.”
AİHM’in iç hukuk yolları tükenmeden karar verdiğine dikkati çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu değerlendirmelerde bulundu: “Tamamıyla bu adımlar siyasidir, bunun da gerekçesini biliyoruz. İstisnasını bir kenara bıraksak bile, Selahattin Demirtaş ile ilgili hüküm, aynı mahkemenin mesela İspanya’daki Batasuna Partisi kararındaki gerekçelerle açıkça çelişmektedir. Mahkeme, Batasuna davası kararında, bırakınız şiddet eylemlerini teşvik etmeyi, şiddet eylemlerini açıkça kınamamanın dahi cezaya konu suç sayılabileceğine hükmetmiştir. Terör örgütünün şiddet eylemini kınamamayı teröre destek olarak kabul eden bir mahkemenin, 6-8 Ekim 2014’te 39 vatandaşımızın hunharca katledilmesiyle sonuçlanan bir eylemin baş sorumlusunun, tahliyesini istemiş olması, resmen çifte standarttır, hatta ikiyüzlülüktür. AİHM, Türkiye nezdinde saygı görmek istiyorsa, önce dönüp kendi çelişkilerini sorgulamalıdır.
Avrupa Parlamentosunun terör örgütü olarak kabul ettiği PKK ile içli dışlı olan, elinde onlarca masumun kanı bulunan, siyasetçi maskeli bir kişi” olduğunun altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Kobani’nin katili budur. Diyarbakır’daki 53 gencin, yavrumuzun katili budur. Oradaki Kürt kardeşlerimizi sokağa döken, ondan sonra da bu kardeşlerimizin ölümüne neden olan odur. Ey AİHM, sen anlamasan da biz anlatmaya devam edeceğiz.”
Yorumlar kapalı, ancak trackbacks Ve pingback'ler açık.