Habur’da Davul Zurna İle Karşılananlar, 16’şar ve 9,5’ar Yıl Ceza Aldılar
Habur’da Davul Zurna İle Karşılananlar, 16’şar ve 9,5’ar Yıl Ceza Aldılar
Abdullah Öcalan’ın çağrısı üzerine Kandil ve Mahmur Kampı’ndan gelen 7’si tutuklu, 3’ü firari PKK’lı sanıkların yargılandığı davada karar açıklandı. Kandil’den gelen Elif Uludağ 16 yıl, Lütfü Taş 14 yıl hapis cezasına çarptırılırken Mahmur’dan gelen 5 kişiye 9,5’ar yıl hapis cezası verildi.
19 Ekim 2009 günü Abdullah Öcalan’ın çağrısı üzerine Kuzey Irak’taki Kandil Dağı ve Mahmur Kamp’ından Habur Sınır Kapısı’ndan giriş yapan 34 kişiden 10’unun yargılandığı davada karar duruşması bugün Diyarbakır 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapıldı. Duruşmaya tutuklu sanıklar Kandil Dağı’ndan gelen Lütfü Taş ile Elif Uludağ ile Mahmur Kampı’ndan gelen Ayşe Kara, Abdullah Yaman, Caziye Kabul, Zehra Tunç, Sisin Yaman ile avukatları hazır bulundu. Dosyada Mahmur Kampı’na geri dönen firari olan Mehmet Adamış, Nizar Buldan ve Yusuf Şen’in yakalanmadıkları belirtildi.
Duruşmada Türkçe bilmeyen PKK’lı sanıklar için tercüman atanırken, sanıkların avukatı Fethi Gümüş söz alarak son savunmasını yaptı. Gümüş, müvekkillerinin barışa katkı sağlamak için geldiklerini, herhangi bir çağrı ya da talimat üzerine gelmediklerini ve sevinç gösterileriyle karşılandıklarını ifade etti. ‘’Şayet geldiklerinde ağlamış olsalar yine haklarında dava açılacaktı. Bu kez örgütten ayrıldınız, üzüldünüz diyerek haklarında dava açılacaktı.‘’dedi.
Daha sonra söz alan avukat Meral Danış Beştaş ise, hükümetin taraf olduğu siyasi bir süreç sonucunda müvekkiller Türkiye’ye barışa katkı sunmak için geldiklerini, kamuoyunda oluşturulan olumsuz hava üzerine tutuklanmalarına karar verildiğini, cezalandırılmalarının Türkiye’ye dönmek isteyenleri engelleyeceğini dile getirdi.
Duruşmaya kısa bir ara veren mahkeme daha sonra kararını açıkladı. Mahkeme firari sanıklar Mehmet Adanmış, Nizar Buldan ve Yusuf Şen’in yakalanmalarının beklenmesi durumunda dosyanın sürüncemede kalacağını göz önünde bulundurarak, her 3 sanığın bu dosyadan çıkarılmasına karar ver verdi. Bu sanıklar hakkında başka bir dosya açılmasına karar veren mahkeme, yakalama kararının de devamına hükmetti.
Önceki Duruşmadaki Savcı Mütalaası
Cumhuriyet Savcısı önceki celsede okuduğu mütalaasında, şu görüşlere yer vermişti:
“Sanıklar kendi istekleri ile geldiklerini söylese de, konuşmalarında Öcalan’ın çağrısı ile geldiklerini ifade ettikleri, Irak gümrük sahasında gelen grubun sözcüsü Mehmet Şerif Gençdal’ın yaptığı basın açıklamasında, etkin pişmanlık yasasından yararlanmak için gelmediklerini söyledikleri belirlenmiştir. Sanık Lütfü Taş, PKK terör örgütü tarafından belirlenen grup içerisinde yer alıp Irak sınırları içerisinde terör örgütünü temsil eden bez parçaları ve örgüt elebaşı Öcalan’ın posterleri altında törenle ve konvoyla sınır kapılarına getirildi. Sözde barış grubu adına Mehmet Şerif Gençdal tarafından Habur Sınır Kapısı’nın Irak kısmında kalan bölümünde yapılan basın açıklaması ve serbest bırakıldıktan sonra katıldıkları etkinliklerde sözde barış grubu adına açıklamalarda (Etkin pişmanlıktan yararlanmak için değil başkanımız, önderlerin önderi Apo çağrı yaptı. Barış grubu gelsin dedi. Biz de Apo’nun çağrısı üzerine, 9 Ekim’de geldik) bulunarak sözde barış grubunun geliş nedenini açıklamıştır. Bu söylem ile sanık Lütfü Taş’ın amacının, Türkiye Cumhuriyeti’nin hakimiyeti altında bulunan topraklardan bir kısmını silahlı mücadele vererek devlet iradesinden ayırıp bölgede “Kürdistan” adıyla bağımsız bir Kürt devleti kurmak olduğu anlaşılmıştır. Binlerce silahlı eylemi olan PKK terör örgütüne katılarak siyasi ve askeri eğitim alma, örgüte ait kamplarda faaliyet göstermek ve terör örgütü ele başı Öcalan’ın muhatap alınıp belirleyici olmasını sağlamaya yönelik dillendirilen sözde tıkanma senaryoları doğrultusunda örgütün Kandil kampından 8 terör örgütü mensubu ve örgütün kontrolünde bulunan Mahmur kampından 22 kişi olmak üzere toplam 30 kişiden oluşan sözde barış grubu Türkiye’ye giriş yaptı. Grubun gerek Habur Sınır Kapısı’na kadarki, gerekse serbest bırakıldıktan sonraki süreçlerde örgütün müzahir tabanı ve sempatizanlarına yönelik yapılan etkinliklerde bizzat ya da seçtikleri temsilciler aracılığıyla verdikleri mesajlara örgütün stratejileri doğrultusunda baskı oluşturarak örgüt elebaşının Kürt halkı tarafından sahiplenmesi ve süreçte belirleyici rol üstlenmesi sağlamak amacıyla üzerine yüklenen suçları işlediği anlaşılmıştır”(Gazete Vatan)