Mersin Okul Terkine Savaş Açtı!

Fotoğraf: G. Hakan Koçman Mersin’de okul terkinin en çok yaşandığı mahallelerden biri olan Barış mahallesinde eğitim hizmeti veren Fatih İlköğretim Okulu, anasınıfı öğretmeni Sibel öğretmenin başlattığı değişim dalgasıyla okul terkinin önlenmesi konusunda  çok önemli bir projeyi hayata geçirmek için AB hibesi almaya hak kazandı.

Fatih İlköğretim Okulu, sosyo-ekonomik açıdan en problemli ailelerin yaşadığı ve okul terki ile çocuklar ve gençler arasında uyuşturucu kullanımının en yüksek düzeyde olduğu Mersin’in en dezavantajlı bölgelerinden Barış mahallesinde, eğitim sorunları ile boğuşan ve bu problemlerle boğulan bir okuldu. Taa ki Sibel Furtuna bir anaokulu öğretmeni olarak oraya atanana dek. Sibel öğretmen okula gelişinin ardından sadece kendi anasınıfını ayağa kaldırıp örnek bir eğitim sınıfı yapmadı; bütün okulda mucizevi bir değişim gerçekleştirerek okulunu kanatlandırdı ve okula şimdi çok önemli ve örnek teşkil edebilecek bir Avrupa Birliği projesi kazandırdı. Akdeniz Roman Dernekleri Federasyonu işbirliği ile hazırlanan projenin konusu ise dezavantajlı öğrencilerin okul terkinin bitirilmesi. Toplamda 19 kişiden oluşan okul yöneticileri ve öğretmenleri proje kapsamında bölgede okul terkini önlemek amacıyla bu konuda ciddi çalışmalar yapılan İspanya ve Çek Cumhuriyeti’ni ziyaret edecekler ve orada hem konu ile ilgili eğitimler alacaklar hem de bu konuda başarı sağlanmış iyi örnekleri görmek fırsatı yakalayacaklar. Bu eğitim ziyaretlerinin ardından orada edindikleri bilgileri kendi bölgelerine uyarlayarak bölgelerinde okul terki ile mücadele edecekler.

Bir kadın öğretmenin  dokunuşu ile okulda meydana gelen mucizeler

Öğretmen Sibel Furtuna
Öğretmen Sibel Furtuna

Sibel öğretmen Fatih İlköğretim Okulu’na ilk geldiği dönemde okulun ve ana sınıfının  neredeyse harap denilebilecek durumunu gördüğünde; burada nasıl eğitim verebilirim diye düşünmeye başlamış. İlkönce işe anasınıfından başlamaya karar vermiş. Sınıfa sabahçı olarak neredeyse öğrenci bile gelmiyormuş.  Okul müdüründen özellikle sabahçı olmayı talep edip göreve başlamış. Daha sonra okulu, çevresini ve velileri incelemeye başlamış.

İlk on beş günlük uyum sürecinde önce gözlemlerini bitirmiş. Velilerin giyim ve kuşamlarının ve kendisine karşı davranışlarının  çok uygunsuz olduğunu görmüş. Veliler okula diz yapmış pijama ve terlikler giyerek ağızlarında sakızlarla geliyorlarmış.  Velilerin okulu, çocuklarını gönderip bir iki saat kafalarını dinleyebilecekleri bir yer olarak gördüklerini fark etmiş  Sibel öğretmen. Okul öncesi eğitimi bir oyun yeri olarak gördüklerini anlamış.

Daha sonra çevreyi algıladığında ve genel profili gördüğünde bir veli toplantısı düzenlemiş. Daha sonra onlara dikkat edilmesi gerekenleri ve yapılmaması gerekenleri sıralamış. Kendileri okulu ciddiye almazlarsa, çocuklarının da almayacağını anlatmış onlara. Velileri evlerinde ve işyerlerinde ziyaret etmiş. Onlara birer birey olarak değer vererek onlara, “Hanım” ve “Bey” olarak hitap ederek onurlandırmayı ihmal etmemiş.  Anne ve babalığın zor birer sanat olduğunu onlara her zaman ifade edip yılmadan onlara gerçekten ne kadar çok iş düştüğünü anlatmış.

Okul öncesi eğitimin bir gömleğin ilk düğmesi olduğu görüşü ile davranmış çocuklarına hep. Hiçbir çocuğa sesini yükseltmeden, sabırla ve yumuşak bir şekilde; onlara birer birey olduklarını hissettirerek yaklaşmış.  Onların düşüncelerine önem vermiş  ve onlara özgürce kendilerini ifade etme olanağı sağlamış.

Her günün sonunda çocuklarının yaptığı aktiviteler ve çocukları hakkında velilere bilgi vermeye başlamış. Çocukların daha önce idrar kaçırma vs. gibi pek çok olumsuz davranışlarını velilere rehberlik ederek onlarla birlikte çözmüş. Evlerinde rahatlamaya başlayan veliler de Sibel öğretmene yavaş yavaş  güvenmeye, çocuklar da sabah erkenden sınıflarında yerlerini almaya başlamışlar.

Çocuklara da günlük ödevler vererek ve her gün bu ödevleri kontrol ederek sorumluluk aşılamaya başlamışlar. Çocuklar arasında “Kendini unut, ödevini unutma” sözünü bir slogan haline getirmiş Sibel öğretmen.

Bütün bunları yaparken bir yandan da ana sınıfının fiziki koşullarını düzeltmek için uğraşmış. Hem yurt içi hem de yurt dışı bağlantılar aramış. Ayrıca hayırsever vatandaşların  ve İl Milli Eğitim Müdürlüğündeki arkadaşlarının ve şeflerinin de yardımlarını alarak malzeme desteği sağlamış.   Anasınıfı için bütün gerekli donanımları tamamlamış. Bütün bunların ardından anasınıfına 3 öğretmen, zümre olarak hizmet vermeye başlamışlar.

Sibel öğretmen şu andaki geldiği noktada özellikle velilerin eğitime bakışları açısından çok fark olduğunu söylüyor. Veliler de aynı şekilde Sibel öğretmen gibi biriyle daha önce hiç tanışmadıklarını dile getiriyorlar ve kendisine minnetlerini ifade ediyorlar.  Sibel öğretmenin deyimiyle; okul öncesi eğitimi, okulu, çocukların oyun oynadıkları bir yer olarak değil de çocukların bazı sosyal davranışları, bazı kuralları, bazı eğitim aktivitelerini öğrendikleri yer olarak algılıyorlar artık.

Tüm okulu değiştirebilme gücü

Bu sırada öğretmenlerdeki yorgunluk sendromunun da farkına varmış Sibel öğretmen. Öğretmen arkadaşlarını umutsuzluklarının dışına çıkarmak için seminerlere götürmeye başlamış.  İki üç öğretmen ile birlikte başladıkları seminer serüvenine daha sonra kalabalık gruplar olarak katılmaya başlayıp okulda farklı projeler yapmaya başlamışlar.

İlkönce okul, çevre olarak uyuşturucunun yoğun olarak kullanıldığı Barış mahallesinde olduğu için çevredeki çocuklar için de bir şeyler yapmak istemiş Sibel öğretmen. Onları da sahiplenmiş  ve proje ortağı öğretmen arkadaşı Feryal öğretmen ile birlikte bu çocukları okula çekmenin en iyi yolunun spor aktiviteleri düzenlemek olduğuna karar vermişler.  Halk Eğitim Merkezi ve Yeniden Sosyoloji Derneği ile ortak olarak bir proje hazırlamışlar  ve düzenli olarak çocukların spor yapmalarını teşvik edecek etkinlikler yapmaya başlamışlar.

Bunun ardından “Aileler Eğitimde” projesini başlatmışlar. Bu proje ile ailelere doğru bilgiyi nereden alacaklarını gösterip pek çok farklı konuda okula uzmanlar getiriyor ve  okuma yazma, beslenme, çocuklarda cinsel gelişim, kadına şiddet gibi konularda aileleri uzmanlar tarafından bilgilendirmeye başlsmışlar.

Çocuklarda çevre bilincini uyandırmak için TEMA Vakfı ile çevre ile ilgili bir proje hazırlamışlar.   Kendileri bir ilköğretim okulu oldukları için projenin adını “İlk Adımlar” koymuşlar.

Bu projelerin ardından okulda ciddi hareketlenmeler başlamışlar ve  artık Avrupa Birliği projeleri yapabilecek düzeye geldiklerine karar veren Sibel öğretmen bir AB projesi yazmaya karar vererek şu anda hibesini aldıkları ilk projeyi yazmaya başlamış.

Dezavantajlı öğrencilerin erken okul terkinin bitirilmesi projesinin  bir ihtiyaçtan doğduğunu ve okulda şu anda erken okul terki ile ilgili ciddi sıkıntılarının devam ettiğini söylüyor Sibel öğretmen.  Bu sorunun ülkenin genelinde de büyük bir sorun olduğunu vurgulayarak;  “Ben bu konuda aileleri önemli olduğunu düşünüyorum. Ailenin eğitime bakışının önemli olduğunu düşünüyorum.  Ailenin eğitime gereken ilgi ve özeni göstermesinin önemli olduğunu düşünüyorum. Eğer küçük bir çocuğa eğitim odaklı bir yaşantıyı sunarsanız, eğitimin önemini vurgularsanız bu kişi ilerleyen zamanda, eğitime karşı duyarlı kişi olacaktır. Ama bunu tersi bir yaklaşımla okulu önemsizleştirirseniz, bu çocuğun ilerde okula devam etmesini bekleyemezsiniz.” diyor ve bu projenin de desteğiyle okul terkinin bitirilmesi konusunda önemli bir yol alacaklarını ifade ediyor.

Müdür Oğuz; “Sorun ailelerin ekonomik yetersizlikleri ile bağlantılı”

Okul Müdürü Muzaffer Oğuz da Sibel öğretmenin müthiş enerjisi ile çevresiyle ve velileri ile çok iyi bir iletişim kurduğunu ve velileri ve okulun çehresini  nasıl değiştirdiğini ve modernleştirdiğini gözlemlediklerini bildiriyor.  Bu kadar zor bir çevrede enerjisi ile başardıklarının kendilerini ne kadar etkilediğinden bahseden Müdür Oğuz böyle bir projede Sibel öğretmen ile çalışmanın kendisi için bir onur olduğunu ifade ediyor. Okul terkinin ailelerin ekonomik durumu ile bağlantılı olduğunu belirten  Müdür Oğuz; “Şu anda okul terki yüzde ikiler seviyesinde.  Okulumuz bulunduğu yer bağlamında dezavantajlı ailelerin bulunduğu bir yerde.  Sayın hocamızın böyle bir proje yazması gerçekten bizi onurlandırdı. Eğitim kalitemizde yavaş yavaş artıyor. Bizler de okul yöneticileri olarak elimizden gelen  her şeyi yapıyoruz.  Sayın Akdeniz Roman Dernekleri başkanımıza ve bu projede emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.  Sorun genellikle ailelerin ekonomik yetersizliklerinden kaynaklanmakta. Bu yüzden aileler çocukların okula gidiş ve gelişlerini engelliyorlar. Bu bölgede ekonomik temelli bir problem var.  Bu konuda başkanımızla ve belediye başkanlarımız ile görüşeceğiz ve problemi sadece bu proje ile sosyal boyutta değil ekonomik boyutta da çözmeye çalışacağız” sözleriyle konuya bütünsel yaklaşımlarını gözler önüne seriyor.

Akdeniz Roman Dernekleri Federasyonu Başkanı Ali Daylam (Fotoğraf: G. Hakan Koçman)
Akdeniz Roman Dernekleri Federasyonu Başkanı Ali Daylam (Fotoğraf: G. Hakan Koçman)

Ali Daylam: “Bana göre bu konuda mücadele eden bütün arkadaşlar  cennetlik”

Roman çocukların okul terklerini önlemek konusunda pek çok proje ve çalışma yapmış olan ve bu projede katkıları bulunan Akdeniz Roman Dernekleri Federasyonu Başkanı Ali Daylam da: “ Ben okul müdürümüz ve sayın hocamız başta olmak üzere herkesi kutluyorum. Bu çok önemli bir proje ve özellikle okulumuzun böyle bir vizyona sahip olması takdire şayan. Aslında proje bu okulun genlerinde var çünkü biz de federasyon olarak burada proje döngüsü eğitimleri vermiştik.  Bizim de Akdeniz Roman Dernekleri Federasyonu olarak dört yıldan beri yürüttüğümüz Roman çocukların eğitime entegrasyonu çalışmasında bas bas bağırdığımız ve dillendirdiğimiz sorunların özünü oluşturuyor.  Biz ilçe milli eğitim müdürümüz ile okulumuzu gezdiğimizde okula gelen öğrenci sayısının çok düşük olduğunu gördük. Şapkayı önümüze çıkarıp bir düşünmek gerekiyordu.  Elbette müdür beyin söylediği gibi bu konuda bir farkındalık yaratmak gerekiyor, aile bireylerini bir tanımak gerekiyor. Bir de dezavantajlı bölgelerdeki öğretmenlerin de eğitilmesi ortaya çıkıyor. Yıllardır Avrupa’ya yaptığımız ziyaretlerde de bunu gördük. Bir kere eğitmenin eğitilmesi gerekiyor. Bir eğitmen çocuğa nasıl davranacak? Çocuğun aile yapısı, ekonomik şartları, çocuğun psikolojisi vs bilinmesi gerekiyor ve bunun için çocuğun yaşadığı ortamın görülmesi gerekiyor.  Biz bu konu ile ilgili bir takım raporlamalar yapmıştık ama Mersin Üniversitesi’nin yapmış olduğu çalışmalara ile bizim yaptığımız çalışmaların sonuçlarının çakışması önemliydi.  Bir öğretmenin kafasında, “Nasıl olsa bunlar dezavantajlı bölgede yaşayan çoğu çingene çocuklar. Okumaz!” algısının bile yer alması hakikaten bana göre olmaması gereken bir şey. Fatih ilköğretim okulu bunu yıkıyor. Bunun için bir mücadele veriyor. Bir farkındalığı var. Bana göre hem ilimize hem de Türkiye’ye bir mesaj veriyor. Biz de bir sivil toplum örgütü olarak sonuna kadar arkalarındayız. Sayın okul müdürümüz ve yürekli ve cesaretli okul müdürümüz ile birlikte inşallah bu projeyi yürüteceğiz.  Bizim kazanamadığımız her çocuk karşımıza madde bağımlısı olarak çıkıyor. Bu Türkiye’nin yarası. Bu oranı ne kadar asgariye çekebilirsek,  o kadar huzurluyuz. Bana göre bu konuda mücadele eden bütün arkdaşlar cennetlik. Hepsini kutluyorum.” diyerek  konunun önemini ve hassasiyetini dile getirdi.

Yanıt Ver

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.