Mersin’de Neden Bir Kent Kültürü Oluşmuyor?
Mersin’de uzun zamandır tartışılan iki konu var: Mersin’de bir kent kültürü oluşamıyor olması ve Mersin’in hala kimliğini bulamaması.
Aslında her ikisi de birbiri ile içten bağlamlı, birbirini sürekli var eden ve birbirinin taşıyıcısı olan iki olgu. Biri yoksa diğeri de var olamıyor. Bu yüzden de sürekli bu iki konu gündemde.
Ben de bir Mersinli olarak bu konulara uzun zamandır kafa yoruyorum. Ama böyle bir yazıyı kaleme almamın sebebi, Tarsus’a bir kimlik ve kent kültürü kazandırmak için uzun zamandır çok ciddi çalışmalar yürüten Sayın Uğur Pişmanlık ile yaptığımız bir telefon konuşması.
Başta Mersin Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Vahap Seçer olmak üzere pek çok yerel yönetici, iş insanı, akademisyen, aydın, sanatçı, sivil toplum gönüllüsü ve gazeteci bu konu üzerinde düşünüyor ve bu konuları tartışıyor. Mersin’de neden bir kent kültürü oluşamıyor ve Mersin neden bir türlü kimliğini bulamıyor?
Tabii ki bunun en önemli sebeplerinden birisi Mersin’in genç bir kent olmasının yanı sıra, potansiyeli çok yüksek bir kent ve ekonomik, sosyal ve kültürel anlamda çok kimlikli bir yapıya sahip olması. Bu durum kentte bir kimlik bunalımı yaratıyor fakat bundan daha önemli bir konu var ki o da kültür. Çünkü kimlikler, içerisinde var olduğu kültürler yoluyla anlam ve değer kazanıyor. Bu yüzden kimlik tartışmasından önce kültür tartışması başlatmak gerek.
Geleneğin Önemi
Sayın Pişmanlık ile yaptığımız konuşmayı aktarmadan önce genel bir kültür tanımı yapmakta fayda var. En genel tanımı ile kültür: bir toplumun ortak değerleri üzerine kurulu, toplumun duyuş ve düşünüş birliğini oluşturan, gelenek durumundaki her türlü yaşayış, düşünce ve sanat varlıklarının topu.
Bu tanım aslında bize çok önemli bir şeyi işaret ediyor; gelenek!
Yani toplum içerisine yerleşmiş, sürekliliği olan ve tutarlılık arz eden kurallar, davranışlar ve toplumsal yapılar bütünü aslında.
Kültürün aktarılmasını ve yaşatılmasını sağlayanlar: kentteki kamu kurumları ve yerel yönetimler, aydınlar, sanatçılar, akademisyenler, sivil toplum örgütleri, iş insanları ve halktır. Günümüzde kültürün en önemli üreticisi ise yerel yönetimlerdir. Sayın Pişmanlık gibi bu işi kendine görev edinmiş az sayıdaki kişi, özel girişim ve sivil toplum kuruluşları etkinlikler gerçekleştiriyor. Ancak bunların dışında kentteki kültürel ve sanatsal etkinliklerin çoğu ya yerel yönetimler tarafından ya da onların destekleriyle gerçekleştirilmektedir. Dolaysıyla da halkı geniş çapta etkileyen, süreklilik ve tutarlılık arz eden, gelenek haline gelebilecek etkinliklerin oluşması için en önemli şey de bu kurumlardaki sürekliliktir. Buna verilebilecek en iyi örneklerden biri Sayın Pişmanlık’ın işaret ettiği gibi Mersin Uluslararası Müzik Festrivali.
Neden Kent Kültürü Oluşmuyor?
Gelelim Sayın Pişmanlık ile konuşmamıza…
Sayın Pişmanlık ile Tarsus’ta yaptığı başarılı çalışmalardan bahsettikten sonra kendisi bana şunu söyledi: “Hakan’cığım burada o kadar çalışıyorum ama bir türlü kent kültürü oluşmuyor. Neden biliyor musun? Bunun sebebi kurumsal sürekliliğin olmaması ve kent yöneticileri arasındaki rekabet. Bir yöneticinin yaptığını diğer yönetici geliyor ve ortadan kaldırıyor. Bir de kentteki kurumlar arasında ortak iş yapma kültürü de yok. Bu şekilde kurumsal belleği sürekli ortadan kaldırılan ve ortak bir zeminde kurumları bir araya gelemeyen bir kentte nasıl bir kültür oluşabilir?”
Bu cümleleri duya duymaz kendisine hak verdim. Bu durum sadece kamu kurumları ve yerel yönetimler için de geçerli değil, aynı zamanda odalar ve sivil toplum kuruluşları için de geçerli.
Bir kuruma yeni gelen yönetici, yönetime kendi kadroları ve anlayışı ile geliyor. Rakibi olan kendinden önceki yöneticinin etkisini kırmak için onu destekleyen kadroları ve kurumları kapatıyor. Böylece bir kent kültürü yaratılmasındaki en önemli unsurlardan biri olan kurumsal süreklilik yok oluyor. Kentte oluşturulmaya çalışılan kültür, iktidar savaşlarına kurban ediliyor.
Aynı şekilde kurumlar arası rekabetten dolayı da kurumlar ortak iş yapma kültürü geliştiremiyor. Herkes işi sahiplenme peşinde olduğu için, kurumlar ortak bir zeminde, ortak bir çalışma yürütemiyorlar.
Liyakat Ödülleri
Sayın Pişmanlık ile yaptığımız konuşmada işaret ettiği diğer bir konu ise “liyakat”ti. Liyakat, kültürün içerisinde var olan kişilerin nasıl ve niçin ödüllendirildiği ve toplumda değerli olanın ne ve kim olduğunu işaret eder. Aslında liyakatli kişiler, kültürün vücut bulmuş halleridir ve kültürü geleceğe taşır. Liyakati sadece seçim, atama ve terfiler yoluyla değil aynı zamanda ödüllendirmeler yoluyla da ifade ederiz.
Bu bağlamda yöneticiler genellikle güç pozisyonlarına liyakat yerine kendi güvendikleri insanları getirerek liyakati bir kenara bırakır ve kendi güvenebileceği kişileri bu pozisyonlara atar. Bu kişiler gerçek anlamda liyakat sahibi olmadıkları için kültürel kodların gerekliliklerini yerine getiremedikleri halde o pozisyona gelerek kültürel kodlarda bir erozyona sebep olurlar. Yani yaratılmaya çalışılan şeyi bir yandan da sürekli olarak yıkarız.
Sayın Pişmanlık’ın işaret ettiği bir diğer konu da, bir kentte liyakati belirleyen ödüllendirmeler konusu. Kentte bazı ödüllerin nasıl para karşılığı satın alınabildiği veya bu ödüllerin, her hangi bir nesnel değerlendirmeye tabii tutulmadan yakın ilişkiler yoluyla verildiği konusu. Aslında bu ödülü gerçekten hak eden kişilerin nasıl bir kenara itildiği. Üstelik bu durumun da liyakatli kişilerin topluma küsmeleri ve üretimlerini durdurmaları ile sonuçlanması. Bu durum gerçekten de kültürel bir kaos oluşturuyor çünkü bahşedilen ödüllerin gerçekle bağdaşmaması sorun yaratıyor. Yüzeyde bir kültür varmış ve sürdürülüyormuş gibi görünse de aslında yaratılmaya çalışılan kültür, liyakatsiz kişiler yoluyla yozlaştırılıyor.
Bu yüzden kurumsal sürdürülebilirlik ve liyakat, kültürün olmazsa olmazları…
Basının İşlevi
Sayın Pişmanlık ile son olarak kent kültürünün yaratılmasında basının işlevini de konuştuk. Kent kültürünün oluşamamasının önündeki üçüncü engel de aslında basındır. Basın, modern toplumlarda kültürün yaratılması ve sürdürülmesi konusundaki en önemli ve işlevsel kitle iletişim aracıdır. Basının kentte yaratılmak ve sürdürülmek istenen kültür doğrultusunda belirlenmiş etik ilkeleri ve yayın politikaları olmalıdır.
Basın topluma ve toplumsal kültüre ayna tutar. Eğer bu ayna temiz değilse, toplum kendisini doğru bir şekilde görüp algılamaz. O zaman toplum çarpık bir gelişim gösterir ve zaman içerisinde yozlaşır. Bu yüzden toplumun korunması ve kültürün sürdürülmesinde basının büyük rolü vardır. Eğer basın üzerine düşen görevi layıkıyla yapmazsa, toplumun ve kültürün çarpıklaşmasına hizmet etmekten başka bir şey yapmaz.
Aslında, Mersin’e ait ve Mersin’i gerçek anlamda ifade eden bir kent kültürü ve kent kimliği yaratılması işi için bir kurul veya konsey oluşturulması şart. Hatta ben, bu işin Mersin için geç kalınmış bir girişim olduğunu düşünüyorum. Mersin’e gönül veren, onu anlamaya ve ifade etmeye çalışan aydınlar, sanatçılar, akademisyenler, sivil toplum liderleri, iş insanları, yerel yöneticiler ve bürokratlardan oluşan bir grup ile bu konuda yapılacak bir çalıştay, bu işe başlamak için iyi bir ön çalışma olabilir. Mersin Büyükşehir Belediyesi önderliğinde yapılacak İki günlük bir çalıştay ile bu çalışma start alabilir. Böyle bir çalışma ile hem kent kültürünün ve kimliğinin neden oluşamıyor olduğu konusu hem de kent kültürü ve kimliği üzerine önemli tartışmalar yapılabilir.
Yorumlar kapalı, ancak trackbacks Ve pingback'ler açık.