Mustafa Kemal Atatürk, 10 Kasım 1938’de saat 09.05’te hayata gözlerini yumdu.
10 Kasım 1938 tarihi 82. yılında tüm ülkede anılıyor. Saat 9.05’te her yıl olduğu gibi sirenler çalacak ve bunu duyan vatandaşlar işlerini bırakıp 1 dakika boyunca saygı duruşunda duracak.
Halkına ve bütün dünya insanlarına değer vermesiyle bilinen Ulu Önder Atatürk, ölümüyle kendi halkını günlerce hatta aylarca derin yasa boğdu. Eğitime verdiği önem, kadına verdiği değer, yaşayan her canlıya duyduğu sevgi ve savaştığı düşman askerlerine bile duyduğu saygı ve sahipleniciliği ile bütün dünyanın örnek aldığı bir lider oldu.
Kendi ülkesinin refahı için dur durak bilmeden çalışması, halkının geleceği ve özgürlüğü için canını hiçe sayması, duyduğu derin sevgi ile onca orduyu peşinden sürüklemesi ve gelecek nesle toprakları koruması için onlarca kez savaşması ve daha niceleri….
Mustafa Kemal Atatürk böylesine büyük bir kalbi sayesinde 57 yıllık hayatına koca bir tarih yazdı.
Atatürk’ün Ölümü
1938 başlarında iştahsızlık ve halsizlik hissetmeye başlaması, vücudunun belirli yerlerinde kaşıntı meydana gelmesi ve yoğun burun kanamaları ile 22 Ocak günü Atatürk’e siroz teşhisi kondu. İlerleyen rahatsızlığı dünyada geniş yankı buldu.
Atatürk her şeye rağmen dünyaya sağlıklı olduğunu göstermek ve onlara güven vermek isteyerek 19 Mayıs 1938 günü (Samsun’a çıkışının 19. yıldönümünde) Ankara Stadyumu’nda halkın karşısına çıktı. Bu, Ankaralıların karşısına son kez çıkışı oldu.
5 Eylül günü vasiyetini yazdı. Ülke ekonomisi için çok önem taşıyan projelerin gerçekleştirilmesi için Türkiye’nin önünde en fazla üç yıl olduğunu, bir dünya savaşı çıkacağını ve bir an önce bu projelerin hayata geçirilmesini istedi.
16 Ekim 1938 günü öğleden sonra Atatürk ağır bir komaya girdi, 21 Ekim günü çıktı. 29 Ekim günü Ankara’da Cumhuriyetin 15. yılı kutlamalarına katılmak çok istedi ama olmadı.
Son günlerine dair Cumhurbaşkanı Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak anlatıyor;
“Saat 18.00’den sonra yanından ayrılıp, günlük işlerimle meşgul olmak üzere büroma inmiştim; çok geçmeden fenalaştığını telefonla bildirdiler (saat 18.55). Telaşla hususî daireye koştum; yatak odasının iç içe olan iki kapısı arasındaki boşlukta Ali Kılıç duruyordu. Odaya girdiğim zaman Atatürk’ü şu vaziyette gördüm: Yatağın ortasında, iki elini yanlarına dayamış, oturuyor ve mütemadiyen öğürerek: “Allah kahretsin” diye söyleniyordu; ara sıra da hizmetçilerin tuttukları tasa koyu kahverengi bir mayi (pıhtılaşmış kan) çıkarıyordu.
Nöbetçi Doktor Abrevaya ile o sırada yetişen Prof. Dr. Neşet Ömer İrdelp kendisine yine bir taraftan bazı ilaçlar enjekte etmeye, bir taraftan da buz parçaları yutturmaya başladılar; bir aralık sağında bulunan tuvalet masası üzerindeki saate baktı; her halde iyi göremiyordu ki bana sordu:
“Saat kaç?..”
Cevap verdim: “7.00 Efendim.”
Aynı suali bir iki defa daha tekrar etti, aynı cevabı verdim. Biraz sükûnet bulunca yatağa yatırdık; başucuna sokuldum:
“Biraz rahat ettiniz değil mi efendim?..” diye sordum.
“Evet!..” dedi.
Arkamdan Neşet Ömer İrdelp yanaşıp rica etti: “Dilinizi çıkarır mısınız efendim?”
Dilini ancak yarısına kadar çıkardı; Dr. İrdelp tekrar seslendi: “Lütfen biraz daha uzatınız!..” Nafile!.. Artık söyleneni anlayamıyordu; dilini uzatacağı yerde tekrar tamamen çekti; başını biraz sağa çevirerek Dr. İrdelp’e dikkatle baktı ve “Aleykümselam” dedi; son sözü bu oldu ve ikinci ponksiyondan tam 30 saat sonra komaya girdi”
Uzun süren ağır komanın devam etmesiyle Mustafa Kemal Atatürk, 10 Kasım 1938 Perşembe sabahı saat 9’u 5 geçe, İstanbul Dolmabahçe Sarayı’nda yaşamını yitirdi.
Yorumlar kapalı, ancak trackbacks Ve pingback'ler açık.