Parti Programları, Parti İçi Demokrasi ve Adayların Belirlenmesi
Seçimler yaklaşıyor.
Aday adayları ortaya çıktı.
Elbette ki adaylık için pek çok söylentiler dolaşıyor. Her partide bir adaylık borsası spekülasyonlarının yanı sıra adayların belirlenmesinde şeffaf kriterlerin olmayışı ise büyük bir muğlaklık ve kafa karışıklığı yaratıyor. Adaylar kapalı kapılar ardında belirleniyor.
Bu muğlaklık kurumsallaşmanın en büyük düşmanı olmasına rağmen ve parti içi yozlaşma ve kafakol ilişkilerini beraberinde getirmesine rağmen hiçbir parti adayların belirlenmesi için standart ve kriterlere dayalı bir değerlendirme sistemi getirmiyor.
Neden hiçbir partide, parti politikalarının yerelde uygulanması doğrultusunda, şeffaf kriterlere göre belirlenmiş bir aday seçme ve değerlendirme sistemi yok?
Bazı insanlar bu konuda temayül yoklamasını işaret ediyor ama parti politikalarının yerelde uygulanması için bazı başka kriterler de söz konusu olmalı. Partilerin kendi politikalarını yerelde en iyi şekilde uygulayacak ve adaylık başvurusuna bu konuda projelerle gelecek kişileri değerlendirmeye almalı.
Mevcut belediye başkanlarının yeniden adaylıkları da bu sistem doğrultusunda değerlendirilmeli ve parti politikalarının yerelde ne ölçüde uygulandığı da bu doğrultuda ölçülmeli.
Aksi takdirde parti içi demokrasi, eşitlik ve şeffaflıktan söz etmek ve parti içi adil rekabetten söz etmek söz konusu olamaz. Dolayısıyla liyakat diye bir şeyden söz edilemez.
Bu ölçme ve değerlendirme işlemi de parti içerisinde yüksek bir komisyon tarafından yapılabilir. Hatta, tıpkı proje başvurularında olduğu gibi bağımsız değerlendiriciler tarafından yapılabilir. Böylece daha adil bir rekabet ortamı yaratılır. Üyelerin ve adayların partiye olan güveni de böylece artar.
Böylece parti politikalarının yerelde uygulanması da belediye başkanlarının inisiyatifine bırakılmamış olur. Bu şekilde parti daha kurumsallaşmış bir hale gelir.
Böyle bir sistemle hem parti politikalarının yerel düzeyde kararlı bir şekilde uygulanması hem de aday olmak isteyen herkesin eşit, adil ve şeffaf bir ortamda rekabet etmesi sağlanabilir. Adayların yaşadıkları belirsizlik giderilebilir ve aday olamadıkları zaman bile neden aday olamadıkları onlara objektif bir şekilde açıklanabilir, yüreklerine su serpilebilir ve onlara kendilerini geliştirme fırsatı yaratılabilir.
Bunun yanında siyasi ahlak partilere geri gelebilir. Belirsizliğin olduğu her sistemde yozlaşma kaçınılmazdır çünkü bu belirsizlikten fayda sağlamak isteyen insanlar her zaman olacaktır.
Parti içi kurumsallık herkese bunun için lazım. Kurumsallık yozlaşmayı engeleler ve keyfiyeti ortadan kaldırır. Bu yüzden demokrasi bir kurumsallık işidir özünde.
Maalesef hiçbir partide böyle bir kurumsallık, böyle bir demokrasi, böyle bir eşitlik ve liyakat anlayışı, böyle bir hesap verme duygusu yok. Demokrasi işi hak ve özgürlüklere saygı işidir. Gerçekten tabanına saygı duyan ve değer veren her parti böyle bir kurumsallığı kendi içerisinde sağlamalıdır.
“Hakimiyet, kayıtsız şartsız milletindir.” diyen Atatürk aslında böyle bir demokrasi anlayışından bahsediyordu. Şeffaflık ve hesap verilebilirlik onun en önemsediği değerlerdendi. Sırf bunun için oturup Nutuk’u yazdı.
Türkiye’de parti içi demokrasiden bahseden her parti içerisinde böyle bir sistem kurmalıdır. Türkiye’de liyakatten bahsedenler önce parti içi liyakati sağlamalıdırlar. Bu da ancak karar verme süreçlerinde kurumsallaşma ile meydana gelebilir.
Böyle bir sistemi de her partili talep etmelidir ve böyle bir sistem her partilinin de hakkıdır.
Bu kurumsallığın olmadığı her yerde insanlar demokrasi masalları ile uyutulmaya devam edecektir.
Yorumlar kapalı, ancak trackbacks Ve pingback'ler açık.