Otizm Bir Hastalık Değil Farklılıktır
Dünya Otizm Farkındalık Günü, Birleşmiş Milletler üyesi ülkeler tarafından her yılın 2 Nisan günü, dünya genelindeki otistik spektrum bozukluğuna sahip insanlarla ilgili farkındalık oluşturma amacıyla belirlenen özel bir gündür.
Otizmi olan kişiler, renkleri olduğundan daha canlı görür. Bu nedenle parlaklığı az olan renkler otizmli bireyleri sakinleştirir. Soğuk renklerden olan mavi ise onları rahatlatacak renklerin başında gelir. Bundan dolayı otizmin rengi de Otizm Farkındalık Günü’nün rengi de mavidir.
Doğuştan gelen ve genellikle yaşamın ilk üç yılında iletişim sorunları ile baş gösteren, gelişimsel bir farklılık olan otizm 1985 yılında her 2.500 çocuktan 1’inde görülürken, son araştırmalara göre bugün doğan her 36 çocuktan 1’i otizm riski ile dünyaya geliyor.
Otistik çocuklarda sosyal etkileşim sorunlarına baktığımızda en erken belirti çocuğun göz temasından kaçınmasıdır. Bu durumda çocuk ya karşısındaki ile hiç göz teması kurmaz ya da kısa süreli göz temaslarının ardından gözlerini kaçırır. Diğer bir önemli özellik ise dil gelişimindeki aksaklıktır. Araştırmacılar Otizmli çocukların %38’inin aynı zamanda zihinsel bir engeli de olduğunu ve halen ikisi arasında genetik bir bağ olup olmadığını anlamaya çalışmaktadır. Otizmli çocukların bazıları üstün zekalıdır, bazılarında ise zeka geriliği olabilir. Otizmli çocukların dış görünüşlerinde diğer çocuklardan herhangi bir fark yoktur.
Otizm Spektrum Bozukluğu; belirtileri yaşamın ilk üç yılı içinde ortaya çıkan nörogelişimsel bir bozukluktur. Her coğrafyada ve her sosyoekonomik düzeyde görülebilmektedir .Uzmanlar, erkeklerde kızlardan 3-4 kat daha fazla görüldüğünü, Otizmin sebebinin halen bilinmemekle birlikte tıbbi araştırmalarda genetik faktörler ile birlikte çevresel faktörlerin de rolü olabileceğini söylüyorlar. Otizm tanısı aynı olsa bile her çocukta farklı belirtilerle görülebiliyor.
Otizm tanılı çocukların sürekli ilgiye, eğitime ve öz bakıma ihtiyaç duymaları ailelerin sorumluluklarını arttırmakta, çocuğun bağımlı ilişki geliştirmesine sebep olmaktadır. Bu zorlu süreç içerisinde aileler genellikle ‘ben olmasam çocuğuma kim bakacak’ gibi kaygılara kapılmaktadırlar. Bu durum ebeveynlerde çeşitli psikolojik rahatsızlıklara neden olmaktadır. Aileler, otizmli çocuklarının varlığı nedeniyle, toplum tarafından dışlanma yaşamaları durumunda kendilerini sosyal yaşantıdan, akraba ve arkadaş ilişkilerinden soyutlayarak bu zorlu süreçle baş etmeye çalışmaktadır. Sonuç olarak, aileler eğitime ve sosyal desteğe ihtiyaç duyarlar. Ebeveynlerin otizmli çocuklarına verilen eğitim olanaklarının yetersizliği ile ilgili sorun yaşadıklarını ve ailelere verilen psiko-sosyal ve maddi desteğin yetersiz olduğunu biliyor ve görüyoruz. Amerikan Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezlerinin (CDC: Centers for Disease Control and Prevention) verilerine göre her 44 çocuktan 1’inin otizm tanısı aldığı tahmin ediliyor. Ülkemizde de Otizmin görülme sıklığı günümüzde çok büyük bir hızla artıyor. Bu durumda gelişmiş , çağdaş ülkelerde (Hollanda-Almanya_Kanada vs.) olduğu gibi devlet ve yerel yönetim tarafından kurulacak, desteklenecek nitelikli gündüzlü ve yatılı bakımevleri olmalıdır. Bu merkezlerde günlük yaşam ve istihdam becerileri kazandırılmalı, tıbbi ve sosyal gereksinimleri planlanarak karşılanmalıdır.
Yorumlar kapalı, ancak trackbacks Ve pingback'ler açık.