Sokaktaki Canlar İçin Gerçekçi Çözüm Nedir?
Son günlerde Türkiye sokak köpeklerinin “Ötenazi” uygulaması ile kontrol altına alınmasını öngören kanun teklifinin Anaysa Mahkemesi’nde iptali için bekliyor. Ben tüm canlıların yaşam hakkına inanan bir insan olarak ötenzai konusuna asla sıcak bakmıyorum ama bu konuda yaşadığım bir olay ve okuduğum bir rapor beni gerçekten düşündürdü ve olaya daha gerçekçi bir şekilde bakmamı sağladı.
Bir akşam evime doğru yürürken saptığım ara yolda iki büyük köpek korkutucu bir şekilde üzerime havlayarak koşmaya başladı. Böyle bir durumda sakin ve hareketsiz kalınması gerektiğini bildiğimden ve sakinliğimi koruyabildiğimden dolayı olayı yara almadan atlattım ama belki de bu durum çok ciddi sonuçlar doğurabilirdi. Benim yerimde bir başkası olsaydı ne yapardı bilmiyorum.
Bahsettiğim rapor ise 2022 yılında bir köpek saldırısından kaçarken yola çıkan ve yoldan geçen kamyonun çarpmasıyla ağır yaralanıp 23 gün sonra hayatını kaybeden 10 yaşındaki Mahra Melin Pınar’ın anne ve babasının kurduğu Güvenli Sokaklar ve Yaşam Hakkını Koruma Derneği’nin hazırladığı bir rapor.
Rapor öncelikle sorunu “Sokak Köpekleri” sorunu olarak değil, dünya literatüründe tanımlandığı üzere “Başıboş Köpekler” sorunu olarak tanımlıyor. Raporun ismi de ‘Başıboş Köpek Sorunu Raporu’. Bu bağlamda rapor, uluslararası literatüre de vurgu yapıp “Hayvan Hakkı – Animal Rights” kavramına karşı “Hayvan Refahı – Animal Welfare” kullanımının daha doğru olacağını savunuyor. Sorunu böyle tanımlayınca ötenazi de bir uygulama olarak ortaya çıkıyor.
Bu kapsamlı rapor, sorunu bilimsel ve istatistiki yönden analiz ediyor ve bu konu ile başa çıkan ülkelerin uygulamaları ile örneklendiriyor. Dünya ülkelerinin uyguladığı politika “Sıfır Başıboş Köpek Politikası” olarak adlandırılıyor. Bu ülkelerin pek çoğunda ötenazi yasal bir uygulama olarak yerini almış.
Bu rapor resmi kaynaklardan alıntı yaparak şu anda Türkiye’de sokakta yaşayan köpeklerin 5-7 milyon arasında olduğunu belirtiyor.
Konuyu sadece köpeklerin insanlara saldırması yönünden değil, aynı zamanda sokakta yaşayan köpeklerin insan sağlığını tehdit eden hastalıklara sebep olması yönünden de ele alıyor. Bu bağlamda temaslı kuduz vakalarının son 20 yılda dört kat arttığını ve köpek dışkısından bulaşan ve tedavisi için ağır ve pahalı tedavi yöntemleri gerektiren ‘Kist Hidatik’ hastalığının da son on beş yılda 8.8 kat arttığını vurguluyor. Yine köpek dışkısından hayvanlara bulaşan ‘Delibaş’ hastalığının da göz ardı edilmemesi gerektiğini tekrarlıyor.
Sahipli hayvanların aşılarının bile kontrol edilemezken 5 milyon hayvanın aşısının takibinin zorluğuna ve Dünya Sağlık Örgütü’nün yayınladığı raporda kuduz riskli ve kist hidatik riskli ülkeler arasında Türkiye’nin “Yüksek Tehlike” grubunda yer aldığına dikkat çekiyor.
Ayrıca bu köpeklerin sebep olduğu trafik kazalarından da istatistikler sunuyor. Derneğin internet üzerinden yaptığı hızlı bir araştırmaya göre 2022 yılından bugüne kadar karayollarında gezen köpeklerin sebep olduğu kazalarda ölenlerin sayısı 65 ve toplamda ölen sayısı da 107 kişi.
Bütün bunların yanı sıra “Köpekler sebepsiz yere saldırmaz” eleştirilerine de cevap veren rapor, köpeklerin sadece sahiplendikleri bölgeleri korumak için bile insanlara saldırabileceğini, başıboş köpeklerde agresyon görülebildiğini ve köpeklerde 16 farklı agresyon çeşidi olduğunu belirtiyor. Ayrıca kısırlaştırılan köpeklerde agresyonunun %30 arttığını da ekliyor.
Ayrıca köpek saldırılarına maruz kalan kişiler de valilik, kamu kurumları ve belediyeleri dava ederek tazminat kazanabiliyor. Yani durum oldukça karmaşık.
Bütün bunların yanı sıra rapor, köpeklerin çoğalma oranlarının doğrusal değil, üstel olarak arttığını da bizlere hatırlatıyor. Bir dişi ve erkek köpek çiftleşme sonucunda bir senenin sonunda 16, ikinci senenin sonunda 128, üçüncü senenin sonunda 512, dördüncü senenin sonunda 2048, beşinci senenin sonunda 12.288 ve altıncı senenin sonunda 67.000 köpeklik bir nüfusa ulaşabildiğini ifade ediyor.
Bunlara ek olarak yakala-kısırlaştır-bırak uygulamasının sistematik bir şekilde uygulanmadığı takdirde uzun vadede sonuç vermediğini Tayland ve Hindistan örnekleri üzerinden gösteriyor. Türkiye’de meclis raporlarında geçen rakamın yıllık kısırlaştırma oranı 200.000 olarak düşünülürse ve bunun maliyeti ile iş gücü de hesaba katılırsa bu durum insan hayatı ve sağlığı açısından pek sürdürülebilir görünmüyor.
Raporda köpeklerin kısırlaştırma işlemi için bir de hesaplama var. Köpeklerin ömrü, doğurma oranı, ortalama kaç yavru köpeğin yaşayabildiği, belediye sayısı, kısırlaştırmada belediyeler bünyesinde çalışabilecek veteriner sayısı, kısırlaştırma maliyeti ve süresi gibi pek çok parametreyi barındıran bir hesaplama da yapılmış.
Bu hesaba göre tüm Türkiye’de belediyeler bünyesinde 3 veteriner çalıştırır ve tam zamanlı bir şekilde sadece dişi köpekleri (maliyeti düşürmek ve kısırlaştırma hızını arttırmak için) kısırlaştırarak haftada 75,321 kısırlaştırma yaparsa köpek popülasyonunun artışı durdurulabiliyor. Aksi halde popülasyon artmaya devam ediyor. Raporda bunun maliyeti ise 39.4 milyar TL olarak hesaplanmış.
Bir de kuduz riski taşıyan ve artık insan yaşamını tehdit edecek kadar saldırganlaşmış köpeklerin de itlaf edilmesi bu konunun değişmez bir parçası.
Mevcut yasaya gelirsek tüm sokak/başıboş köpeklerin toplanıp itlaf edilmeleri söz konusu. Belki de bu yasa sonucu bu hayvanların itlaf edilmesine gönlü elveremeyen tüm belediye başkanları hapis cezası ile karşı karşıya kalacak.
Peki çözüm nedir? Bu sorunun çözülmesi için insan hayatına ve sağlığına öncelik vererek sokak hayvanlarının da birer can ve yaşam hakkına sahip olan varlıklar olduğunu görmek gerekiyor.
Hükümetin getirdiği mevcut yasa, sorunu ötenazi uygulaması ile ve bu işin sorumluluğunu sadece belediyelerin sırtına yükleyerek çözmeye çalışıyor Aslında bu işin sorumluluğundan kaçmaktan başka bir şey değil. Böyle bir çözüm kabul edilemez. Anayasa Mahkemesi’nden bu kararın döneceği kesin ama dönse bile yine bir kriz ortaya çıkacak. Tüm vicdanları tahatlaacak olan çözüm sokak hayvanlarının sistematik bir şekilde toplanıp, kısırlaştırılıp sonrasında aşılanarak tekrar sokaklara bırakılması ama, bu iş te raporda anlatıldığı gibi hiç kolay değil.
Bu konuda herkes el ele vermeli. Hükümet, belediyeler, tarım il müdürlükleri, Veteriner Hekimler Birliği gibi odalar, STKlar, iş dünyası bri araya gelmeli. Aksi takdirde böyle bir işin yapılamayacağı görülüyor. .Bu hayvanların yaşamı için herkes bir araya gelmeli.
Gerçekçi çözüm budur. Tüm tarafların sokakta yaşayan canlar için sorumlulukla davranması ve üstüne düşeni yapmasıdır. Eğer bu konuda çözüm üretmek isteyen taraflar, bu konunun pek çok canı ilgilendirdiğini bilinçli bir şekilde anlayıp, bu konuda siyaseti bir kenara bırakırsa ve birbirleriyle empati yapabilirse, bu hayati önemdeki konu bir çözüme kavuşturulabilir. Aksi takdirde bu süreç üzerimizde kara bir leke bırakacak ve belki de yüzbinlerce cana mal olacak.
Yorumlar kapalı, ancak trackbacks Ve pingback'ler açık.