TFF Başkanı Mahmut Özgener Başkanlık Görevini Bitirmeye Karar Verdi

Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Mahmut Özgener, İstanbul Mövenpick Otel’deki basın toplantısında; Buraya, uzun yıllardır Türk futbolunun çeşitli kademelerinde, yöneticilik ve başkanlık seviyesinde yaptığım görevlerimi, ülke futbolunun en yüksek mertebesi olan Federasyon Başkanlığı makamında tamamladığımı açıklamak ve bu kararımı sizlerle paylaşmak için geldim” dedi. Başkanlığı bırakacağını söyleyen Özgener konuşma sonrasında federasyon üyeleri ve basın mensuplarıyla sarılarak vedalaştı.

TFF web sitesinden alınan konuşmanın tam metni şu şekilde:

“Biliyorum hepiniz buraya, toplantıda söyleyeceklerimi dinlemek, gerçekten neler söyleyeceğimi anlamak ve soracağınız sorularla, ortaya çıkacak sonuçları topluma aktarmak için geldiniz.

Bugün sizlerden çok özel bir ricam olacak:

Takdir edersiniz ki bu toplantı ve yapacağım konuşma, benim için çok ama çok fazla anlam ve değer taşıyor… Bugün gelmiş olduğum nokta ve vermek istediğim mesajların, Türk futbolu adına çok anlamlı ve özel olduğuna yürekten inanıyorum.

Bu nedenle, açıklamalarım sonrasında oluşabilecek her türlü sorunuzu bütün içtenliğimle cevaplamak, benim için çok önemli fakat bu içten sohbetin, yapmış olduğum bu açıklamanın hemen sonrasında olmaması gerektiğine inanıyorum.

Türk futbolunun en önemli paydaşlarından biri olduğuna inandığım siz değerli basın mensupları için, önümüzdeki hafta yemekli bir sohbet toplantısı düzenleyerek, sorularınızı içtenlikte yanıtlayacağım.

Bu kararım nedeniyle, görev sürem boyunca ve her zaman olduğu gibi, beni anlayışla karşılayacağınıza yürekten inanıyorum.

Bugün yapacağım konuşmada, bazı kavramların ve tanımların altını özenle çizmek istiyorum…

“Futbol Ailesinin tüm bireylerini hatırlayalım”

Türk futboluna hizmet ederken yaptığım bütün konuşmalarda hep aynı tanımı kullandım: Futbol Ailesi…

Bu tanım, içinde binlerce paydaş bulunan bir topluluğu kısaca anlatmanın bir yoluydu… Ama Türk futbolunu da gerçekten çok iyi bir şekilde anlatıyordu…

Bu tanımın içinde; karda kışta, toprakta çamurda, sevdiği oyunu oynayan amatör lig oyuncusu var…

Yüz binlerin önünde mücadele eden, en küçük hataları milyonlarca kişi tarafından konuşulan yıldızlarımız var…

Türkiye’yi karış karış dolaşan, yeni bir yetenek bulmak için canını dişine takan genç takım antrenörleri var…

Ailesini, sıcak yuvalarını bir kenara koyup, gönül verdiği takıma, 2., 3. veya amatör ligde de olsa hizmet etmeye çalışan yöneticiler var…

Her hafta kendilerine yapılan saldırılara rağmen, görevlerini namusları gibi gören, yılmadan, bıkmadan, usanmadan futbolumuza hizmet eden hakemlerimiz var…

Futbolculara oğulları, kızları gibi bakan malzemeciler, doktorlar, teknik adamlar var…

Renklerin aşkına tutulmuş, o renklerin peşinden binlerce kilometre giden, renklerin acısını, sevincini, mutluluğunu ne olursa olsun paylaşan taraftarlar da var…

“Futbol tüm dürüstlüğünü sahada gösterir”

Gazetelerde okuduğunuz, TV’lerde izlediğiniz, pırıltılı hayatlarına gıpta ettiğiniz futbol dünyası, işte böylesi geniş bir aile…

Ve o pırıltılı yaşam sürdüğünü düşündüğünüz insanların hemen hepsi de tozlu sahalardan, saatler süren antrenmanlardan, acıdan, sakatlıklardan, hastane koridorlarından geçerek buraya geliyorlar…

Futbol, dünyanın en dürüst olgularından biri…

Saha dışında herkesi kandırabilir, herkesi aldatabilirsiniz… Ancak sahaya çıkıldığında yalanlar biter, gerçeklik başlar… Emek vermezseniz, çalışmazsanız, rakibinizden daha iyi oynamak için kendinizi bu işe adamazsanız, fark edilir ve bu dünyadan uzaklaştırılırsınız…

Tüm dünyadaki futbolcular, teknik adamlar ve hakemler gibi, Türk futbol ailesine mensup herkes de, bulundukları yere binlerce sınavdan geçerek geliyorlar…

Futbol ailemiz, çok büyük bir emeğin yanına, biraz da şansı koyabilen insanların oluşturduğu bir aile…

Bu aile, her sezon başında sizleri mutlu etmek, belki sıkıcı bulduğunuz hayatlarınıza renk katabilmek, size normal hayatınızda unuttuğunuz duyguları yaşatabilmek için bir araya geliyor. Hep kavga, gürültü, çekişme görüyor olsanız bile bu ailenin çok büyük bir bölümü bu işi büyük bir sevgi ve emekle yapıyor.

Tüm futbol emekçilerine yürekten teşekkür

Futbol ailesinin perde arkasını yıllardır gören, tanıyan, bilen biri olarak şunu çok net söyleyebilirim: Futbol ailesini oluşturan değerlerin başında çok büyük fedakârlıklar ve futbol aşkı geliyor.

Geride kalan görev dönemimizde, bu fedakârlık ve aşkı gösteren futbol ailesinin tüm fertlerine bir kez daha ama bu sefer tanımı biraz daha açarak özel olarak teşekkür etmek istedim… Bu gerçekleri görmeyenlerin de futbolun pırıltılı vitrinine değil, biraz daha derinlerine bakmalarını önemle rica ediyorum…

2010 – 2011 sezonu ile birlikte Türkiye Futbol Federasyonu’nda 3.5 yıllık görev süremizi geride bıraktık…

“Futbolu evrenseller kurallarla yönettik”

Bu 3.5 yılda pek çok kez bir araya geldik… Sevinçli anlarımızı paylaştık, mutluluklarımızı dile getirdik. Maalesef çoğu zaman, tansiyonu yüksek ortamlarda bir araya gelmek zorunda kaldık.

Futbol oyunu; daha zevkli, daha tarafsız kılınabilmesi amacıyla, belki çoğunluğun sevmediği ama üzerinde uzlaşmak zorunda kaldığı bir kurallar bütünüyle oynanır… Tüm futbol ailesi olarak, çok sevdiğimiz futbol için bu kurallara uyma fedakârlığını göstermek zorundayız…

Futbola olan aşkımızı da zaten o kurallara uyarak gösteriyoruz… Futbol güzel bir oyun… Oyunun güzelliğinin büyük bir bölümünü bu kurallar sağlıyor…

Biz 3,5 yıl boyunca, hep futbolun yazılı ve yazılı olmayan kurallarını uygulamaya çalıştık. Görev dönemimiz boyunca, sırtımızı hep futbolun evrensel kurallarına dayadık. Futbol tarihi boyunca oluşan bilgi birikiminin tecellisi olan bu kuralların, bize her zaman yardım edeceğini biliyorduk.

Özellikle yazılmayan kuralların içinde; dürüstlük, profesyonellik, tarafsızlık, insaniyet gibi değerlerin olduğunun sonuna kadar farkındaydık. Zaten öyle de oldu…

Hayatını futbola adamış ve futbolla geçirmiş biri olarak tüm futbol ailesine önerim: Futbolun yazılı ve yazılı olmayan kurallarına her zaman sıkı sıkıya bağlı kalmanız olacaktır.

Görev dönemimiz boyunca, bu kuralları hiçe sayanları da gördük. Özellikle bazı yöneticilerimizin kişisel hırslarını öne çıkararak görev yapmaya çalıştıklarını gözlemledik. Bu yöneticilerin sayısı çok az… Maalesef olduklarından daha büyük görünüyorlar.

Futbola gönül veren, hayatları boyunca hiç şampiyonluk yaşamadan, gönül verdikleri takımlara destek veren, hizmet eden insanlar var… Amatör liglerden, süper lige kadar aslında çoğunluk da onlar… Ama hepsi sessiz, sessizleştirilmiş çoğunluklar…

“Kulüp yöneticileri şiddeti körüklememeli”

Bazı kulüp yöneticileri ise arkalarındaki taraftar desteğiyle “ne yaptıklarını bilemiyorlar, toplum psikolojisi ve tehlikeli kalabalıkları olumsuz etkilemenin ucunun nerelere uzanabileceğini hayal edemiyorlar”…

Arkalarındaki büyük ve sessiz çoğunluğun gösterdiği emeğin önünü kapatıyorlar… Her sezon sergiledikleri tiyatrolarla, sessiz çoğunluğun ve futbola gerçekten emek veren insanların takdir edilmesini engelliyorlar…

Yerli yersiz, çoğunlukla kişisel hedefleri için yapmış oldukları açıklamalarla, Türk futbolunun tartışmasız en büyük sorunu olan “şiddet”i sürekli körüklüyorlar…

Burada önemli bir bilgiyi sizinle paylaşmak istiyorum. Futbol Federasyonu olarak Türk futbolunun nabzını ölçmek, çalışmalarımızı buna göre düzenlemek için, her kurumsallaşmış yapı gibi bilimsel araştırmalar yaptırıyoruz.

Bu araştırmalar neticesinde ortaya çıkan sonuçları da önümüzdeki günlerde sizlerle paylaşıyor olacağız.

Acı bir gerçektir ki; yaptırdığımız tüm araştırmalarda hep aynı gerçek yüzümüze çarpıyor: “Şiddet” futbolumuzu en kötü etkileyen olgu… Türk insanının aklına futbol deyince maalesef ilk gelen kelime “Ş İ D D E T”… Maçı statlarda izlemek istemediğini, korktuğunu belirten çok büyük bir kitlenin öne sürdüğü ana sorun hep ŞİDDET.

Buradan, özenle ve altını çizerek söylüyorum; her fırsatta mikrofonların başına, kameraların karşısına geçen bazı yöneticilerimiz, aslında müsabakalara gelen seyircilerin sayısını azaltıyor.

Tüm dünyada, futbol endüstrisinin en temel gelirlerinden biri olan bilet satışları ve tribün gelirleri maalesef ülkemizde yerlerde sürünüyor.

Ne yazık ki bu son derece önemli ekonomik değer ülkemizde “şiddete kurban ediliyor.”

“Kulüpçülük ve yöneticilik anlayışı değişmeli”

Bugün, şiddet konusunda çok büyük uğraşlar ve emeklerin sonucunda önemli bir yasa çıkartılmışken, medyamız sağduyu ile son derece dikkatli davranma çabası içerisindeyken, bazı yöneticilerimizin şiddetle mücadele konusunda çok geri kaldığını üzülerek gözlemliyoruz…

Sevgili dostlarım; Burada önemli bir noktaya değinmek istiyorum;

Türk futbolunun geleceğini doğru tesis edebilmek için ne yapmamız gerektiğini soruyorsanız, öncelikle kulüpçülük ve yöneticilik anlayışını mutlaka değiştiriyor olmamız lazım diyorum.

Yöneticilik nosyonunun altını çizip, gelişimini özel olarak ele almak gerekiyor. Bugüne kadar yaşadıklarıma ve yaşananlara bakarak kapsamlı bir analiz yaptığımda; ülke sporunun, ülke futbolunun en denetimsiz bölümünün bu olduğunu gördüğümü üzülerek söylemem gerekiyor.

Bugün ülkede, futbola ait hemen tüm paydaşlar kendilerini geliştirmek için çaba harcıyor, çalışıyor ve kendilerini eğitmek için mücadele ediyor…
Hakeminden, sporcusuna, malzemecisinden doktoruna, teknik adamından basınına kadar…

Ancak yöneticilerimizin kendilerini geliştirmek adına çaba sarf ettiklerine şahit olamıyoruz. Ve bu yüzden sistem doğru işlemiyor. Onların da ana amacı, belki de çok sevdikleri kulüplerinin haklarını korumak…

Ama birçoğu konuştukça, hem futbolun geneline hem de kulüplerine zarar verdiğini maalesef göremiyor. Bu konuda standartları belirlememiz gerekiyor. Bu ülke, bu sorunu çözmeden futbolun sorunlarını çözemez. Bunu buradan açıkça söylemek ve altını çizmek istiyorum.

Futbol dünyasında herkes tarafsız yönetim bekliyor… Hakemlerin, kurulların tarafsız olmasını istiyor… Ama sezon boyunca bir bölüm, sürekli olarak futbolun yönetim kurumlarını taraflılıkla suçluyor. En küçük hakem hatasında bütün TFF “taraflılıkla” itham ediliyor.

“Medya bağıran yöneticiye prim tanımamalı”

Futbol camiasında, tarafsızlığını korumaya çalışan herkes karşı taraftan olmakla suçlanıyor. Herkesi “karşı taraf” olarak görme alışkanlığı da en çok hakemlerimizi etkiliyor. Onların tarafsız duruşuna tahammül edilemiyor. Onları da bu “taraflılık” girdabı içine almaya çalışıyorlar. Başka tarafları desteklediklerini düşündükleri için “istenmeyen hakemler” ortaya çıkarıyorlar. Hakemlerin üzerinde olağanüstü bir psikolojik baskı kurup, sonra “Niye hata yaptı?” diye kızıyorlar.

Bazı yöneticilerimiz mikrofonların arkasına geçince, maalesef kendilerini durduramıyor. Medyada da, ülkenin en popüler edebiyatçısı Orhan Pamuk’tan da, yetiştirdiğimiz en değerli sanatçılardan biri olan Fazıl Say’dan bile fazla yer buluyor.

Doğal olarak bu işi çok seviyor, devamlı konuşmak istiyor, konuştukça zarar veriyor, düşündükçe zarar veriyor, düşünmeye çalıştıkça zarar veriyor. Futbolu, hiç bitmek bilmeyen bir gerilime sokuyorlar.

“3.5 yıl boyunca tarafsızlıktan ödün vermedik”

Medyada da, tarafsız kalmaya çalışan insanlar bundan etiketleniyor. Futbol atmosferi insanların birbirini karşı tarafta olmakla suçladığı karanlık bir ortama dönüşüyor…

Tüm bu gerçeklere rağmen federasyonumuz üç buçuk yıldır “tarafsız yönetim” kurallarını uygulamak için var olan tüm gücünü kullandı. Kaos ortamlarında elimizden gelenin en iyisini yapmak için çok büyük bir çaba sarf ettik.

Tarafsızlık isteyenlerin bir bölümü maalesef samimi değiller ve en başta da kendilerini aldatıyorlar… Futbol ailemizi de maalesef kendi gerçek dışı söylemlerine ortak ediyorlar.

Altını bir kez daha çizmek istiyorum: Ülke futbolunun en önemli sorunu, kulüplerimizin çağdaş yönetim anlayışı konusunda geri kalmasıdır. Uluslararası alanda futbolları geriye giden bütün ülkeleri incelediğinizde de, karşınıza çıkan manzara budur.

Bugün, herkesin bir araya gelip futbol yönetimi konusunda belirli reformları gerçekleştirmesi zorunludur.

“Daima uluslararası ve uzun vadeli hedef koyduk”

Doğru futbolcuyu, doğru teknik adamı seçmek için geliştirilen sistemlerin benzerleri, Türk futbolunda yönetici seçimleri için de uygulanmalıdır. Bu konuda da eğitimin, uluslararası örneklerin doğru bir şekilde yerelleştirilmesinin Türk futbolu adına çok ama çok önemli olduğunu düşünüyorum.

Bütün içtenliğimle söylemek isterim ki, geride kalan 3.5 yıl içinde, ben ve federasyonumuz hep gelişim ve ilerleme için çaba gösterdik.

Futbolumuzda yaratılan yapay kaoslardan kendimizi kurtarmaya çalıştık. Hep uluslararası, orta ve uzun vadeli hedeflerin peşinde koştuk.

Futbolun kalıcı sorunlarına karşılık, eğitimin, doğru yapılanmanın önemine inandık. Futbol dünyasının oluşturduğu uluslararası kriterlere uygun bir yönetim anlayışı sergilemeye çalıştık.

Futbol Ailesi’nden takdir gördük

Futbol ailesinin büyük bir bölümünün bizi takip ve takdir ettiğini düşünüyorum. Doğru yönetim modellerini uygulayan kulüplerin arttığını, başarının istikrar ve sistemli çalışmadan geçtiğini anlayan kişi ve kurumların çoğaldığını görüyoruz.

Futbolun altyapılarında yaşanan büyük hareketlenmenin, orta vadede çok olumlu sonuçlar doğuracağını düşünüyorum.

Türkiye Futbol Federasyonu olarak yaptığımız çalışmalarla, yaratmış olduğumuz finansal kaynakların geri dönüşünün gelecek yıllarda son derece olumlu olacağına da yürekten inanıyorum.

Yapmış olduğum ve önemli olduğunu düşündüğüm bu tespitler sonrasında, kararımı açıklamak üzere konuşmamın son bölümüne gelirken, geçen süre zarfında bana ve federasyonumuza olan katkıları nedeniyle, öncelikle bu ülkenin en güçlü ailesi olan Türk futbol ailesine bir kez daha özel olarak teşekkür ediyorum.

“Devam etmemi isteyen herkese teşekkür ederim”

Bırakacağıma dair söylentiler dolaşmaya başladığı andan itibaren, gerek yapmış olduğu ziyaretler gerek mesajlarla, gerekse de açmış oldukları içten ve kalpten telefonlarla bana destek verip devam etmemi dileyen, bu güzel ailenin seçkin fertlerine en içten teşekkürlerimi iletmek istiyorum.

Ülkemizde futbol çok sevilen bir olgu…

Siyasetçilerimizin, bürokratlarımızın büyük bir çoğunluğu futbola hizmet ederken, gençliğimize de hizmet ettiğini biliyor. Hem hükümette hem de muhalefette bulunan siyasetçilerimizle özellikle yasa değişiklikleriyle ilgili konularda birçok kez bir araya geldim.

Bu görüşmelerin hepsinde, her siyasetçimizin ve bürokratımızın, futbolumuza içten hizmetlerini ve desteklerini gördüm. Başta Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan ve Spordan Sorumlu Devlet Bakanımız Faruk Özak’ın desteklerini her zaman yanımızda hissettik. Hepsine buradan bir kez daha teşekkür etmek istiyorum.

Başkanlığım süresince en çok eleştirildiğim konu, sanırım medya ile olan yakınlığım ve kurmuş olduğum sıcak diyalog oldu.

Kamuoyunu bilgilendirmede, medya en önemli araç

Gelişen dünya ve iletişim gerçeğini göremeyenlere şunu hatırlatmak istiyorum: Doğruları ve gerçekleri medya dışında kamuoyuna aktarabilme şansınız yok. Medyaya doğru ve gerçek bilgileri aktarmanız gerekiyor.

Ben de tüm yönetimim boyunca bunu yapmaya çalıştım. Kamuoyunu doğru bilgilendirme konusunda bana en büyük desteği veren ve bırakma kararım gündeme geldiği andan itibaren, devam etmem hakkında olağanüstü bir çabayla yorumlar yaparak, beni kararımdan döndürme konusunda yayınlar yapan çok değerli medya kuruluşlarımıza ve birbirinden değerli yazarlarımıza sonsuz teşekkürlerimi iletmek istiyorum.

Medya konusunda ayrı bir parantezi de, yayıncı kuruluşumuz Digitürk’e açmam gerekiyor.

3,5 yıllık süre boyunca muazzam bir ekip çalışmasıyla, futbolumuzun marka değerini artırmak için ortaya koydukları çaba her türlü övgüyü hak ediyor.

Yayıncı kuruluşun verdiği maddi desteği, sadece kulüplerimize yapılan finansal katkılar olarak görmemek lazım. Yapılan katkı, liglerimizin kalitesini yükseltiyor, birçok yapısal sorunu da geride bırakmamızı sağlıyor. Kendilerine buradan çok teşekkür ediyorum.

“TFF Teşkilatı ve Yönetim Kurulu en büyük yardımcılarım oldu”

Bu görev sırasında en büyük desteği aldığım grup, tartışmasız çalışma arkadaşlarımdı…

Ülkenin dört bir yanına yayılmış Türkiye Futbol Federasyonu görevlileri ve çalışanlarına vermiş oldukları hizmet ve katkılar için teşekkür ediyorum.

Yine aynı şekilde, üç buçuk yıl boyunca almış olduğumuz her kararda büyük bir güvenle ve inançla arkamda duran en önemli insanlar, yönetim kurulundaki sevgili dostlarımdı… Onlara da buradan sonsuz teşekkürlerimi iletmek istiyorum.

“Ailem her zaman yanımda oldu”

Teşekkürlerimin son bölümünü en önemlisi alıyor. Buradan, hepinizin huzurunda sevgili aileme teşekkür etmek istiyorum. Tribünde on binlerce kişi hep bir ağızdan rahmetli anneme küfür ederken, arkamda durup yaptığım işi sorgulamayan sevgili aileme teşekkür ediyorum. Sevgili oğullarıma teşekkür etmek istiyorum. Özel basın toplantıları yapılıp, milyonlarca taraftara hedef gösterilirken, sağduyu ile gelişmeleri izleyip “Babam nasıl bir iş yapıyor” diye düşünse de, bana yansıtmayan sevgili oğullarıma teşekkür ediyorum.  Ve sevgili eşime teşekkür etmek istiyorum.

Kulüplerin basın toplantıları ve medyaya vermiş oldukları mesajlardan güç alıp, beni ölümle tehdit eden sapık fanatiklerin tehditlerinden yılmadan, arkamda duran sevgili eşime buradan hepinizin huzurunda tekrar teşekkür ediyorum.

“TFF Başkanlığını bırakmamın 2 nedeni var”

Buraya, uzun yıllardır Türk futbolunun çeşitli kademelerinde, yöneticilik ve başkanlık seviyesinde yaptığım görevlerimi, ülke futbolunun en yüksek mertebesi olan Federasyon Başkanlığı makamında tamamladığımı açıklamak ve bu kararımı sizlerle paylaşmak için geldim.

Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı olarak 2008’den bu yana sürdürdüğüm bu onurlu görevi sonlandırmaya karar vermiş bulunuyorum.

Bu kararı almamın arkasında iki temel neden yer alıyor.

Bunlardan biri, yaşadığım yer ile görev makamım arasındaki zorunlu uzaklık ve bunun aile yaşantıma yapmış olduğu olumsuz etkilerdir.

Diğeri ise; geçen süre zarfında yaşadıklarımla tespit ettiğim, sistemin içerisine yerleşmiş, kişisel hırs ve egoları ile Türk Futbolunu perde arkasından yönetme hevesine sahip, hegemonya kurma hayali taşıyan zaaf sahibi kişiliklerdir.

Sorunlarla mücadele, her zaman makamlarda oturarak yapılamaz. Bazen bir hamle, kalıcı algılar yaratmaya, önemli başlangıçları tetiklemeye sebebiyet verebilir.

Sonuçta, bu makamdan kendi isteği ile ayrılan bir başkan olarak, önemli bir ilki hayata geçirdiğimi düşünüyorum.

“Türk Futbolunun ilerisi için bir adım attığım düşüncesindeyim”

Umarım bugün yaptığım bu veda ve konuşma, yeni bir harekete öncü olur ve bu camia bu sorunla mücadele konusunda yol almaya karar verir. Bu veda, bazılarınca bir geri adım, geri çekilme olarak algılanacaktır…

Ancak ben bu yaptığımı, Türk futbolu adına ileriye atılmış bir adım olarak görüyorum… Umarım vermek istediğimiz mesajlar doğru algılanır…

Türk futboluna olan hizmetim tabi ki sona ermeyecek. Deneyimlerimle, uzun yıllara dayanan bilgi birikimimle, yardım ve katkı isteyen herkesin bundan sonra da yanında olacağımı, buradan özenle belirtmek isterim.

Türk futboluna olumlu katkı yapacak her atılımı, bütün gücümle destekleyeceğimin de bilinmesini isterim.

“Futbolu gerçek sahiplerine bırakalım”

Son olarak; egoları, mantık ve vicdanlarının önüne geçenlerden, sadece ve sadece şunu sorgulamalarını istiyorum:

Şöyle bir geriye doğru inceleyin. Aklınıza bir tane ama yalnızca bir tane
“Dünyanın en iyi kulüp başkanı”,
“Dünyanın en iyi kulüp yöneticisi”,
“Dünyanın en iyi yönetim kurulu üyesi”
geliyor mu?

Bu örneklere kendimi de eklemek istiyorum. Hiç aklınıza “dünyanın en iyi federasyon başkanı” dediğinizde bir isim geliyor mu?

Gelemez, çünkü sporun evrensel kuralları buna izin vermez. Bir futbol yöneticisinin en önemli görevi kendini görünmez kılmaktır…

Futbol, sadece onun gerçek sahipleri ile anılır, o da futbolcular, teknik adamlar ve hakemlerdir.
Lütfen egolarınızı, kişisel hırs ve beklentilerinizi bu güzel oyunun üzerinden çekin… Gerektiğinde görünmez olmayı bilin…

BIRAKIN YALNIZCA AMA YALNIZCA FUTBOLUN KURALLARI FUTBOLA YÖN VERSİN.

TEŞEKKÜRLER…

 

Yoruma kapalı.