Trump Görüşmesi Öncesi Trafik Sıkıştı

“Sanmak, mahveder.”

ABD’deki Birleşmiş Milletler 80. Genel Kurulu toplantısında, Cumhurbaşkanı Erdoğan Genel Kurula 15. kez hitap etti. İsrail’i yoğun biçimde eleştirdiği konuşmasında, mikrofon krizi yaşandı. Konuşma süresi dolduğundan mı yoksa küçük çaplı bir sabotaj mı yapıldı, burası tam anlaşılamadı. Ancak Erdoğan’ın konuşması amacına ulaştı ve söyledikleri Dünyaya duyurulmuş oldu. Şimdi gözler 25 Eylül’de Beyaz Saray’da Başkan Trump ile görüşeceği toplantıya çevrildi. BM toplantısı sırasında dünyadaki diplomatik trafik de, krizler de artarak devam ediyor.

Bugün, iç politika ile dış politika büyük oranda iç içe geçmiş durumda. Ama dış politikanın iç siyasete fazla malzeme olmaması gerekiyor. Zira dış dünyaya birlik, beraberlik görüntüsü vermek çok önemli. Türkiye’nin şu anki en büyük meselesi iç cephedeki kamplaşmadır.

İç cephedeki ‘yarılma’ %50-%50 oranında Türkiye’nin yumuşak karnını oluşturmaktadır. Türkiye şu aralar hassas dengeler üzerinde yürümektedir. Bir taraftan terörsüz Türkiye atılımı sürerken, diğer taraftan Suriye’de belirsizlikler devam ediyor. İsrail ile gerilim, had safhasına ulaşmış durumda.

Öte yandan Devlet Bahçeli’nin TRÇ – Turkiye, Rusya, Çin – ittifakı açıklaması tüm dünyada ve içeride büyük yankı uyandırmıştır. TRÇ söylemi bana göre geleceğe yönelik bir açıklamadır – ki Sayın Bahçeli de konuşmasında bunu, Türkiye Yüzyılı projeksiyonu dahilinde değerlendirmiştir. Kaldı ki ülkeler öyle bugünden yarına ittifak değiştirmezler.

Hep söylerim, Türkiye savunma sanayi alanında kendi kendine yeterli hale gelmedikçe NATO’dan çıkmamalıdır. Hava savunma sistemleri tam yerleşmeden, Altay tankı projesi bitmeden, MMU Kaan devreye alınmadan ve diğer irili ufaklı planlar uygulanmadan, NATO’dan çıkmak intihara eş etki bırakır.

Türkiye’nin Yunanistan, Kıbrıs Adası ve Doğu Akdeniz’de çevrelenmesi, Suriye’deki, Gazze’deki durumlar tehlikeler barındırıyor. Bu durumda bir de NATO’da olmadığınızı düşünün! Tam bir felaket senaryosu..

İsrail’in Katar’a saldırısı, ABD’nin Ortadoğu politikalarına konmuş bir bomdadır. Körfez ülkeleri nezdinde ABD, bu saldırıyla güvensiz müttefik konumuna düşürülmüştür. Anlaşıldığı kadarıyla ABD, İsrail hükümetine söz geçirememektedir. Bu ise Körfez ülkelerini başka arayışlara yönlendirmektedir.

ABD Trump iktidarının MAGA hareketi, İsrail hükümetinin Siyonist politikalarına ters düşmektedir ki İsrail inatla ABD’yi kendi çıkarları peşinden sürüklemek istemektedir. Oysa ABD ‘önce Amerika’ diyerek iç huzura, ekonomiye ve kıta Amerika’sına yönelmek zorundadır. ABD dünyanın en borçlu ülkesi olarak ve içerideki kaosu dindirmek, yeniden ülkesini restorasyona sokmak için buna mecburdur.

25 Eylül’deki zirvede tüccar Trump öncelikle bize mal satmak düşüncesindedir ki Trump bunu tüm liderlere uygulamaktadır.

İşte tam da bu aşamada, Devlet Beyin TRÇ çıkışının hemen peşinden, Beyaz Saray’dan görüşme talebi gelmesi oldukça manidardır. Ve belki de TRÇ hamlesi, zirvede Türk devletinin elini güçlendirmeye yönelik akıllıca bir hamledir. Kim bilir?

Yanıt Ver

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.