Yoksulluğumuz, Yoksunluğumuz ve varsıllığımız

İstediği bir şeyi elde edemeyen ve özlemini çektiği şeye kavuşamayan kişilere yoksun denir. Mahrum kelimesi ile yoksun eş anlamlıdır ve cümle içerisinde birbirinin yerine kullanılabilir. Yoksunluk ne demek? Kişinin herhangi bir şeyden mahrum bırakılmasına yoksunluk denir. Yoksun kelimesinin eş anlamı olan bir tane kelime vardır. Yoksun kelimesi yerine kullanım durumuna göre yoksunun eş anlamlısı kullanılabilir. Yoksun kelimesinin eş anlamlısı olan sözcük “mahrum” kelimesidir. Yoksun kelimesine nazaran mahrum kelimesi Arapça kökenlidir. Arapçada “yoksun, dışlanmış, nasipsiz” gibi anlamlarda kullanılan “maḥrūm” kelimesinden alıntıdır. Günümüzde de “yoksun” anlamında kullanılan mahrum kelimesi yoksun eş anlamlısıdır ve cümle içinde yoksun yerine geçebilir. Bu iki kelimenin birbiri yerine kullanılması herhangi bir anlatım bozukluğuna sebep olmaz.

Bu toplumda yaşayan bireyler olarak hem yoksulluk hem de fiziksel ve psikolojik yoksunluk içerisinde olduğumuz bir gerçektir. Teorisel olarak göreli yoksunluk bir hak veya inandığı bir şeyden yoksun olma deneyimidir. İnsanoğlu belki de doğuştan yoksundur, kendisini hep eksik hisseder. Belki de yaratıcılığının kaynağıda budur. Belki de insanın yoksunluğu, eksikliği o kısıtlı imkânlarla yaratılan sınırsızlığa-zenginliğe dönüşümüdür. Toplumdaki kaynaklara bazılarımızın erişim sınırlılığı; fakirlik, yoksulluk, dışlanmışlık, ötekileştirilmişlik, sosyal deneyim için fırsat yetersizliğimiz diğer dezavantajlardan kaynaklanır. Bazı sosyologlar, örneğin Karl Polanyi, ekonomik servetteki göreceli farklılıkların mutlak yoksunluktan daha önemli olduğunu ve insan yaşam kalitesini belirlemede daha önemli olduğunu savunmuşlardır.

Yoksulluk denilince aklımıza çoğu zaman zenginliğin karşıtı olan fakirlik, yani sefalet, açlık, yokluk, muhtaçlık, hayatla sürekli mücadele, hayatta kalabilme savaşı, temel ve zorunlu ihtiyaçları yeterince karşılayamama, yeterli varlığa sahip olamama ve gelirden mahrum olma gelmektedir. Yoksulluğu sadece maddi kriterler çerçevesinde açlık, fakirlik sınırının altında sürdürülen bir hayat olarak algılamamak gerekmektedir. Yoksulluk yeni bir konu değildir ve konuya ilginin kökeni daha gerilere gitmektedir. Toplumsal – kitlesel yoksulluk olarak nitelendirilen yoksulluğun yaygınlaşması ve süreklileşmesi sanayi devrimi ve üretim teknolojilerindeki gelişim ile birlikte 18. yüzyılın ortalarından itibaren gözle görülür biçimde artmıştır. 20.yüzyılın sonlarında yoğun olarak yaşanan ekonomik, siyasal ve toplumsal krizler ile birlikte yoksulluk, giderek daha da yaygınlaşmıştır.

Hintli ekonomist Amartya Sen ise yoksulluğu anlamak için insanların “ne yapıp yapamadıkları ve ne olup olamadıklarına” bakılması gerektiğini savunarak“yapabilirlikten yoksunluk teorisi”ni geliştirmiş ve yoksulluğun anlaşılmasında yeni bir çerçeve ortaya koymuştur. Amartya Sen, yoksulluğun doğasının anlaşılabilmesi için eylemlilik ve aktivite fikrine odaklanan bir yaklaşımı benimsemektedir. Amartya Sen, yapabilirlik kavramını; açlık, hastalık, eğitimsizlik, kötü yaşam koşulları gibi, hiç kimsenin istemeyeceği durumlardan kaçınabilmek yetisi olarak görmüş ve yoksulluğu yapabilirlikten yoksun olmak şeklinde tanımlamıştır. Yeter ki insanlığımızdan yoksun ve yoksul hale gelmeyelim. İnsani varsıllığımızı koruyalım…

Yorumlar kapalı, ancak trackbacks Ve pingback'ler açık.