Küçük Lotusun Maceralı Hikayesi
Lotus çiçekleri çamurlu yerlerde yetişmelerine rağmen, her zaman saf ve temiz kalırlar ve hiç kirlenmezler. Onlar çiçeklerin “en asili” olarak bilinir. Lotus çiçekleri ile alakalı ilk şiirler üç ila dört bin sene önce yazılmıştır.
Bir efsaneye göre, batıda bulunan mutluluk cennetinin (söylenenlere göre, orası göklerde bulunan Buddha Amitofo’ya ait bir cennettir) her yerinde Lotus çiçekleri bulunmaktaymış. Onlar o kadar muazzam bir güzelliğe sahiplermiş ki, kelimeler ile ifade etmek imkansızmış.
Güzel ve geniş bir yerde, sessizliğin güzel bir müzik gibi dalgalandığı ve havanın baldan tatlı olduğu bir yerde, gizemli bir göl bulunmaktaymış. Her sabah masmavi bir yüzeye sahip olan bu gölde, inanılmaz güzellikte lotus çiçekleri yapraklarını açmaya başlarmış. Onlar o dünyada mutluluk içinde yaşıyorlarmış . Her biri güzel ve özel: beyaz, pembe, kırmızı, bazıları sarı veya mavi. Gizemli göl onları sevgi dolu bir biçimde, yüzeyinde yansıtıyormuş.
Bir keresinde orada şu hikaye gerçekleşti:
Büyük beyaz Lotus, tam merkezindeki kapsül içinde olgunlaşmış küçük tohumcuklar ile konuşmaya başladı:
“Sevgili çocuklarım! Siz artık olgunlaştınız. Artık sizin için yola çıkma zamanı geldi. Sizi zor ve tehlikeli bir yolculuk bekliyor. Bu yolculukta başarılı olursanız, siz de bu dünyadaki bütün canlılar gibi güzel olacaksınız. Bu yolculukta hepiniz başarılı olamayacak ve evinize geri dönemeyeceksiniz. Beni iyi dinleyin.
Her birinizin içinde üç tane hazine mevcuttu. Onlar altından bile daha değerlidir. Tehlikeli bir durumda, veya bir sınav ile karşılaştığınızda, onları unutmazsanız sınavı geçersiniz.
Bu üç hazineniz Doğruluk, Merhamet, Sabır. Onların sizi kurtaramayacağı hiçbir durum yoktur. İyice Dinleyin…….”. Lotus sessizce onlara tavsiyelerde bulunuyordu.
Ve ekledi: “Ben size inanıyorum. Burada, evimizde, gizemli gölde sizi bekleyeceğim. Akşam vakti Lotus kapsüllerini suya doğru eğdi ve tomurcukların hepsi gizemli gölün suyuna düştü. Bir tomurcuk diğerlerinden önce düştü suya. Aklına Büyük Lotus’un sözleri geldi: “Neden büyük Lotus, zor bir yolculuk olacak dedi? Su bu kadar temiz ve berrak, güneşi bile görebiliyorum”.
Tabii Tomurcuk çok tecrübesizdi. Bilmediği bir şey vardı; o da düşmenin kolay olduğu, çıkmanın zor olduğu idi. Tomurcuk derinlere düştükçe birden karanlık beliriyordu ve etraf çamur ile kaplıydı. “Oh – oh – oh!” diye bağırıyordu tomurcuk- “bir şey göremiyorum!” Ve daha da derinlere düşüyordu. Ve daha aşağılara, çamurlu suların içine doğru düşüyordu. Korkusundan gözlerini kapattı.
Bir süre sonra, tek gözünü açtı ve sonra da ikinci gözünü açmaya cesaret etti. Fakat hiç bir şey göremiyordu. “Neredeyim ben, nereye gideyim ben, evim nerede, nasıl geri dönerim?” diye haykırıyordu Tomurcuk. Birden sanki sorusuna birisi cevap verdi ve garip bir ses duydu. Koyu renkli büyük bir şey ona hızla yaklaşmaya başlamıştı. İyice yaklaştığında, onu görebiliyordu. Bu devasa boyutta bir Timsahtı ve sırtı büyük dikenlerle kaplıydı. Sırtında ismi yazıyordu, fakat karanlıkta okunamıyordu. Timsah ona şöyle seslendi “Küçük Tomurcuk, seni bekliyordum. Seni yeni bir hayat bekliyor. Ben sana çok değerli tavsiyelerde bulunmak istiyorum. Hayatta, her türden durumlarla karşılaşabilirsin. Bazen biri görmeden sana çarpabilir. Çünkü burası karanlık bir yer. Veya birinin morali bozuk olduğundan dolayı (bizim dünyamızda moraller genellikle bozuktur) sana kötü veya kırıcı bir şey söyler. Böyle bir şey olduğunda, kesinlikle alttan alma. Ona iki veya üç katı cevap ver. Gerekirse ona olabildiğince güçlü vur. Böylece diğerleri de senin kim olduğunu bilsinler….”
Tomurcuk korkmuş bir halde, “belki böyle olması gerekiyor” diye düşünmeye başlamıştı. “Belki de sadece bu şekilde, böyle bir korkutucu ortamda, ayakta kalmak mümkündür?” Fakat birden büyük beyaz Lotusun sözleri aklına geldi.
Eğer ben o yaratığın tavsiyeleri doğrultusunda hareket edersem, ömür boyu bu kirli yerde kalırım ve en sonunda o yaratık gibi iğrenç görünmeye başlarım.”
Bu arada Timsah, yavaşça yaklaşmaya başlamıştı. Eğer Tomurcuk onun tavsiyelerinden sadece bir tanesini bile kabul etseydi, o zaman Timsahın en azından ondan bir parçasını ısırarak koparmaya hakkı olacaktı. Çünkü o Dünyada, her şeyin bir bedeli vardı; kabul edilmiş tavsiyelerin bile. Bu şekilde geri dönmek ve gizemli gölde güzel bir çiçek olmak da imkansız olacaktı.
“Her zaman bir çıkış yolu vardır! Bir çıkış yolu!” kendi kendine mırıldanıyordu .
Birden üç hazine aklına geldi, büyük Lotusun ana sırları, Lotusun sözleri aklına geldi: Derin sularda kaybolduğunda, her zaman şunu aklına getir, içinizin derinliklerinde parlayan çok güçlü hazineler saklı, bunlar: Gerçeklilik, Merhamet ve Sabır. Vakti geldiğinde bunlar size yardım edecektir.” Ve birden yaratığın tavsiyesini kabul etmediği için, bir mucize gerçekleşti. Etrafını merhametli bir ışık sarmıştı. Sanki bir yıldız gibi parlıyordu. O hale şeklinde parlıyordu. Yaratığın sırtında birden ismi görüldü “Kötülük”. Birden çok güçlü bir şey onu yukarıya doğru fırlattı ve yükselmesini sağladı. Sanki büyük bir şeyin üzerinde oturuyormuş gibi. Birden ışıklar söndü ve başka bir dünya belirdi. Karanlık dünya aşağıda kalmıştı ve etrafı da, artık gri bir renge bürünmüştü. Nefes almak artık daha da kolaylaşmıştı. Küçük Tomurcuk etrafına bakarken: “Vay canına, iki tane yaprağım var. Süper! Gerçek bir Çiçeğe dönüşüyorum.”
Fakat sevinmek için daha çok erkendi. Gri suların içinden birden, sümüksü sıvı ile kaplı bir kurbağa yaklaştı. Kurbağa kocaman ve perdeli ayaklarıyla yaklaşmaya başladı ve mırıldandı: “Selam olsun, Hoş geldin Dünyamıza! Bizim kurallarımız çok basit. Herkes kendisine bakar ve kimse başkasına yardım etmez. Sadece kendi çıkarlarımızı düşünürüz, bedeli ne olursa olsun. Gerekirse bunun için yalan da söyleriz. Yanlış bir şey mı yaptın, suçu başkasına at. Şeker mi paylaşacaksın, tamam. Beş kendine bir tanesini diğerlerine….”
Yaratığın söyledikleri karşısında şaşkına dönen Tomurcuk, gözlerini kocaman açmış, yaratığa bakıyordu. Ne tuhaf şeyler söylüyordu. Büyük Lotusun öğrettiklerinin tam tersini söylüyordu! Bu sefer üç hazineler daha çabuk aklına geldi. Çünkü gri dünyada kalmayı ve yaratığın kuralları doğrultusunda burada yaşamayı hiç istemiyordu küçük Tomurcuk. O anda birden gerçeklik, bir yıldız gibi parlamaya başladı ve onun etrafını sardı. Onu güçlü bir şekilde yukarıya çıkarttı. Ve Kurbağanın sırtında “Yalan” kelimesi görülüyordu.
Bu sefer gezgin Tomurcuk kendisini berrak olmayan bir yerde buldu ve mutlu bir şekilde, altı yaprağını kımıldatmaya başladı. “Evet, artık daha fazla yaprağım var!” Çünkü kazandıkça Tomurcuk daha da güçleniyordu. Yukarıya baktığında hafif de olsa, güneş ışıklarını görebiliyordu. Fakat sınav daha bitmemişti.
Bu sefer uzaktan, şişko bir yılana benzeyen iğrenç bir solucan belirdi. Yavaşca yaklaşıyordu ve küçük lotusu
dikkatli bir biçimde inceliyordu. Sanki onun bir zayıf noktası var mı diye bakıyordu. Bu solucan diğer yaratıklardan daha zayıftı. Fakat çok daha kurnazdı.
“Küçük Lotus, sen çok şanslısın, artık sana böyle diyebiliriz. Bu şekilde hitap etmeliyiz; sen bu ünvanı hak ettin. Bizim barış dolu dünyamızda, karanlık ve rüzgar yoktur.”
Solucan öyle bir ses tonu ile konuşuyordu ki, sesi Tomurcuk’un uykusunu getiriyordu ve gururunu okşuyordu.
“Bizim kurallar çok rahat ve basit: Birincisi, bir şeyi yapmak istemiyorsan, yapmazsın. Öğrenmek istemiyorsan, öğrenmezsin. Bir sorun olduğunda ondan uzaklaş. İkincisi: Biz dostluklara gerek duymuyoruz. Çünkü dostlarımız olursa onların kötü gününde yanında bulunmamız gerekir. Biz de etkileniriz ve yardımcı olmak zorunda oluruz. Üçüncüsü: Biri sana kötü bir şey derse, kesinlikle alttan alma. Aklına gelen şey çok kötü bir şeyse de, çekinme ve söyle …….”
“Tabii ki, azimli olmamak ve rahat bir yaşam, arzulanan bir şey. Fakat bu şekilde yeni bir şey öğrenemem.
Tek başına yaşamak.. hayır, hayır, hayır çok sıkıcı.. istemem” diye düşünüyordu küçük Lotus. “Bu dünyadan kurtulmak için gerekli her şey benim içimde.”
Üçüncü hazine ona yardım etmeye hazırdı. Birden sabır adındaki yıldız kalbinde parıldamaya başladı. Sedeften bir hale onu içine aldı ve etrafını sardı. Yavaşça yukarıya doğru yükselmeye başladı. “Tembellik” ismindeki solucan gittikçe küçülüyordu. En sonunda tamamen yok oldu. Güneş gittikçe daha güçlü parıldıyor, parıldıyor ve etrafındaki su, gittikçe berraklaşıyor ve berraklaşıyordu.
Küçük lotus gittikçe güçleniyor ve gövdesi hızlı bir şekilde büyüyor.. O, kendinden emin bir şekilde ilerliyordu. Karanlık, Gri ve Bulanık Dünyaların hepsini geride ve aşağıda bırakmıştı. Su ve hava arasında bir sınır kalmamıştı. Küçük lotus, gizemli gölün yüzeyinde belirmişti.
“Hoş geldin evimize!“ diye sesleniyordu büyük beyaz Lotus. Şimdi güçlü ve güzel bir lotus haline geldin. Artık diğerlerine bu gücün ve tamamlanmış güzelliğin ile yardım edebilirsin.
Genç Lotus kendisini, gizemli göl bir ayna gibi yansıttığı için görebiliyordu. O, muazzam bir çiçek haline gelmişti. Parlayan şeffaf yaprakları sahipti.
Etrafında daha fazla yapraklar büyümeye başlamıştı. Herkes kendi yolunu takip ediyordu ve eşi benzeri olmayan güzelliklerini gösteriyordu.
Tam olarak onlara baktığımızda, umut dolu bakışlarını görebiliriz. Sanki bize şöyle diyorlar: Yolunu iyi bir şekilde tamamla!
Ludmila Orel