Sanat ile Aktivitizmin Bedenlenmiş Hali: AnarchyZen

Fotoğraf : G. Hakan Koçman / Epoch Times
Fotoğraf : G. Hakan Koçman / Epoch Times

“Çürüyen bir toplumda sanat, eğer dürüst ise, çürümeyi yansıtmalıdır. Sosyal işlevi sayesinde inancı kırmak istiyorsa, sanat dünyanın değişebilir olduğunu göstermek zorundadır ve değişime yardım etmelidir” der Ernst Ficher, AnarchZen’de bu amaçla yaşayan, sokak sanatı işleri akademilerde örnek gösterilen bir sokak sanatçısı. Özgrürlük dışında büyük resimleri yok ama bize hatırlattığı çok önemli şeyler var… Kendisi ile sistem, dünyanın durumu, sanat ve sanatçının günümüzdeki işlevi üzerine sohbetimizi sunuyoruz…

Anarşi Zen düşüncesi nasıl ortaya çıktı ve nasıl size dönüştü?

Gerçeklik zemini yani durum beni bir duruş ve hareket dinamiği olarak yoğurmaya başladı.
AnarchyZen’ de  bunun bir sonucu olarak ortaya çıktı.

Doğada yapı-bozum ve yapı-çözüm birlikte işler. Yani bir madde ve ya bir canlı doğar, varlığına devam eder ve bir şekilde çürür dönüşür. Çürüme sonucunda doğada başka bir organik varlığa dönüşerek gübre veya başka bir şey olarak döngüde diyalektik olarak yer alır. Bu tamamen rasyonel bir ilgidir… Doğa bunun işlediği en kusursuz ortam.. ve çok cömert.. İnsan da ise sadece yapı-bozum mevcut… Çünkü insan varlığından bugüne teknoloji ile doğadan aldığı esinle  sağlıklı ve bütüne barışçıl bakabilen tercihleri hep görmezden geldi. Çünkü otorite figürü, alışkanlıklar hep bencildi… Her eklenen yeni bilimsel gelişmenin silahlanmaya, güce hizmet ettiği tarihsel süreçte insanın “akıllı” evrimi adına tercih ettiklerini yeniden gözden geçirmesi gerektiğine hep inandım…  Zen’i fikirsel ele aldım dogmatik değil… minimum enerjinin maksimum verime dönüşmesini sağlayan üzerinde sıçradığım duygu durum trombolinin dibe esnediği yer gibi de…

En azından işin ne olduğu ile ilgili iyi bir ipucu veriyor. Anarşi batının en uç noktadaki düşüncesi Zen de doğunun.

Tüm ucları bir arada sentezleyip insanların evrensel düşlerine yön veren ve var olan sorunların altını çizerek kolektif bilinç adına dinamik sağlayan köprü benim sanatım olabilir.  Bu sanatın doğru yer ve doğru zamanda olması da önemli. Bu yer de yol ve sokaklar…

Anarşi sorgulayarak yıkmayı temsil ederken Zen de aslında burada ortaya çıkan bir aydınlanmayı temsil ediyor.

Evet aslında kaos ve huzur birbirine çok yakın ve yaşamın her alanında denge bizi bekliyor.
Zaten yaşamın her alanında bir denge terazisi var bunları görüp buna göre tercih ederiz…

Şöyle düşünün dünya üzerinde etkili olan  Hristiyanlık, Musevilik, Müslümanlık gibi birçok inanç var ve bunların hepsi aynı şeyi söylerken, tarih boyunca, birbirlerine aynı şeyleri söyleyen insanlar birbirlerine duvar örerek durmadan çatıştılar. Tarihe baktığınızda din savaşları ile dolu bir tarih çatışmasını görürsünüz.  Bu yüzden de ben olayın dogmatikleşme süreci ile ilgileniyorum; yani faşizme dinamik sağlayan kısmıyla! Koşulsuz kabullenim ile bireyin duvarlarını ördüğü ortamda bu bir çok defa önemli…

Aynı zamanda bir yapı çözüm aracı olan sanatı artivist hale getirerek onları konservatif kapalı kutular içine iten ve var olduğu düşüncenin dışına kendilerini açamayan sistem tarafından bilinçli olarak kullanılan insanlar olmaktan kurtarıyor ve o kabukların dışındaki gerçekliği yansıtıyorum.

İnsan haklarının ihlal edildiği çok daha kötü bir süreci yaşıyoruz. Anarşi de burada da anlam buluyor benim için. Duygu durumu ve zihin arasındaki bağları ve köprüleri doğru kuracak ve başlıkları doğru yerde ve doğru alanda tartışabilecek bilinçlere ihtiyacımız var… ve bu bir duygu durum dengesi istiyor.. Zen fikirsel olarak bu dengeyi veriyor…

Zen öğretisinde sopa uyarısı var. Öğrenci gelip ustaya bir şeyler sormak istediğinde usta öğrencinin kafasına sopa ile vurur. Bu vuruşun sormamalısın kendin aydınlanmalısın anlamına geldiği biliniyor. Anarşi Zen işlerinde de bu hava var sanki biraz da.

Aslına bakarsanız imajı kullanarak insanlar üzerinde yarattığım fluxus ünlemi ne sopa ne de kılıç… kalemin kılıçtan renkli olduğu bir yansıma denilebilir..

AnarchyZen'in Mersin'de yaptığı street art işlerinden biri
AnarchyZen’in Mersin’de yaptığı street art işlerinden biri

Uçak yaratımında olduğu gibi insanlar yaptığınız işlerin yanından geçerken bir anda hiç beklemediği bir şey ile hiç beklemediği bir tarzda karşılaşıyor. Orada gücü simgeleyen ve gücü simgelerken insanın kafasına milli duygular ve güçlü ordu gibi kavramlar getiren bir uçak var ama biraz gözünüzü kaydırdığınız anda gerçekten onun görünmeyen bir tarafını da açığa çıkartıyor. Bu uçağın aynı zaman da masum insanları da katledebilen bir araç olduğu ve hiç suçu olmayan pek çok insanın da mahvına sebep olabileceği gün ışığına çıkıyor ve böylece bilinçte soru işaretleri meydana getiriyor.

Evet, sonuçta çevre ve heykel adına oraya konulmuş bir savaş aleti; buraya çok daha estetik bir şey konulabilecekken neden bir savaş aleti koyarsın.? Bu anlamsızdı.. Silahların etrafımızı doldurmasını istemiyorum. Onu faşist bir güç öğesinden arındırıp baktığınız şey aslında bu demek gererktiğini düşündüm  ve ortaya çıktı…

Gezi süreci sonrasında İstanbul’da bir squat da kalıyordum bağımsız sanat üreticilerini bir arada kaldıkları bir yapılanmaylaydı.. Oranın çöp kutularından bir tanesini TV ekranına çevirdim..  tüketim toplumu olduğumuz ve yaşam biçimimizi kutuların yönettiği ve bu yaşamın insana etkileri üzerine bir eleştiriydi..  Sürekli televizyon seyrediliyor.. sürekli minik kutulara bağımlıklar var, cep telefonları ile yaşıyor, bir kutudan çıkıp diğer kutuya giriyoruz; bir kutu içerisinde dünyaya geldik bir kutu içerisinde gidiyoruz ve bitiriyoruz böyle baktığımız zaman Kutular hayatın her tarafında. Bunun dışında gelişen ve insanları bekleyen bir hayat anlayışı bir yaşam dinamiği olduğuna hep inandım. İnsanlar bu kutularla ilgilenirken gerçek yaşamın yanlarından akıp gitmememeli.. buna  izin vermemeliyiz…

AnarchyZen'in "Bir Avuç Logar İçin" adlı street art işi
AnarchyZen’in “Bir Avuç Logar İçin” adlı street art işi

Peki AnarchyZen’in işleri nasıl doğuyor? Bir yerden geçerken bir anda mı?

İkisi de aslında. Yanıtlar basit ama soru sormak zor. Doğru yaklaştığınız sorunuz varsa elinizdeki  materyaller ile ne yapacağınızı bilirsiniz. Sadece ifade etmek isteyin… buna bazen yer bazen sorunuz yön verir… bazen geçmişte yarım bıraktığınız bir fikir bile yolda bambaşka bir durumla çok etikili birleşebiliyor…

 

Peki AnarchyZen’in temel kaygısı nedir?

Alışkanlıklar; bize sistemin öğrettiği ve bizim var ettiğimiz, bizi biraz önce bahsettiğim kutular içerisine atıp sıkıştıran ve kaygı denetimine dair her şeyi enjekte eden, bunlarla aynı zamanda kukla iplerini örerek bizi sisteme bağılı kılan her şeyi koparıp bireyi gerçeklik zeminine getirmek dışında hiç bir kaygısı yok…

Nedir bu gerçeklik zemini?

Gerçeklik zemini, insanların kolektif anlamda var olan bir ton evrensel sıkıntıya ve adaletsizliğe karşı ortak ses getirme çabasından başka bir şey değildir.

AnarchyZen'in Peace İşleri'nden
AnarchyZen’in Peace İşleri’nden

Bu sadece Türkiye’deki durumla alakalı değil sanırım.

Bir şey evrensel ise hem global hem lokal hem de “glokal”dir de…  Bunlar birbirini etkiler ve önemli olan sizin hangi başlığı nasıl ele alıp hangi materyallerle yoğurduğunuz…
sistem bana gelip kimliğimi sorduğunda ben ona ağaç, kuş, böcek, dağ, denizler, ovalar, yaşam benim kimliğim diyorum. Adam benden bir kağıt ve bir numara istiyor ısrarla. Dolayısıyla benim atfettiğim şey, arkama aldığım güç, bana zaten var olan o bütün ironik yaşama farklı bakabilecek mizah dinamiğini de sağlıyor ve anka kanatlı bir İKARUS’a dönüştürebiliyor… her tüyünden yeniden doğabilen…

Önce bireyin ve özellikle sanat üreticisinin kendini doğru konumlaması ve kendini konulmadığı bu yoldaki inançları ile doğru buluşması ve araçlarından hiçbir zaman vazgeçmemesi gerekiyor… çünkü bu bağları kestiği zaman dip duygular dünyasına hapsoluyor… Oraya ara sıra girilmeli ama orada kalmayın diyorum… Ben de orada yaşıyorum zaman zaman ama çıkıp onu bir dinamiğe dönüştürmek, bir motive, bir harekete, bir soru işareti ile bir ünleme dönüştürülmeli ya da sonu üç nokta ile bırakılmış devrimci yönlere…

Sanatçı kavramı da çıkıyor burada karşımıza.

Arttivist…

Artivist, aslında evrensel bir koruyucu olarak da karşımıza çıkıyor. İnsanları gerçeği dokundurtma gibi misyonu da var. İnsanları aydınlatıp onlara gerçek anlamda ne yaptıklarını sorgulatma işlevi de var sanatçının bu bağlamda, öyle değil mi?

Fluxsus, “Her insan sanatçıdır” der. Her insanda sanat yapma potansiyeli vardır. Sanat illa estetize edilmiş bir sonuç değildir. İnsanın önce bilme yoluyla hayatını biçimlendirilmesidir. Bu bağlamda sanat bir bakıma sanatçının kendisidir der…

AnarchZen'in Peace İşleri'nden
AnarchZen’in Peace İşleri’nden

Bu tanımdan şu da çıkıyor;  sanatçı her şeyle bağlı ve her şeyle iletişim halinde olan ve sanatçının kimliğini sadece kendi bedeninden ya da kendi psikolojik ya da ruhsal etmenlerinden değil de var olduğu yaşamın içerisindeki tüm kimliklerden ve varoluşlardan ve de varlıklardan alan evrensel bir ruh olduğu çıkıyor.

E tabi… Sanatın tanımı gereği yeni cümleler kurmak gerekiyor; yine değil… Özgür kılması için bir simülasyona dönüşmemesi ve pop atığı sabu köpüğü bişi olmaması için de bu böyle…  Arkasında barkod basılı kopyala yapıştır bir işi sunup, bu meta kaygılı bir simülasyon dediğinizde  değişim olamıyor… Bu bizi daha da klostrofobik bir hale getiriyor sadece…  Bu yüzden de toplumsal ve insani ortak gerçeğin akış içerisindeki dinamiklere doğru cümlelerle doğru buluşabilmesi mümkün olmaz.. ortak bir doğrunun olduğu kadar ortak yönleri görebilme işi ile de ilgili olduğunu da düşünüyorum… bunun ortak bir bağ var ettiğinide biliyoruz… o bağın nasıl işlediğini ve nasıl bir mekanizmaya bağlı olduğunu görüp o noktada yeni cümlelere koşabileceğiniz yönleri var edebileceğimizi düşünüyorum…

Sanatçı o halde yatırımlarıyla bir şeye ya da gerçeğe çağrı yapan kişi midir?

Sanat İnsanlığı değiştiriyor, onlara umut veriyor, bir çok duyguyu ve durumu sunuyor… Onları bir noktada buluşturup bu dinamiklerin yeni düşlere koşmasını sağlayabilecek önemli bir  güçü de var… bu bağlamda “Yatırım” dan ne anladığımız önemli tabi… çünkü sanat adına iki anlamda arz – talep durumu var.. bir tanesinde sanatçı “arz” kelimesini dünya olarak tanımlar ve özgür yönlere akar… ikinciside ise “arz-talep” barkodların ardında bir parmaklık gibi düşü ele geçirir… ve zamanla düşleriniz çürür.. bu yüzden yatırım özgürlüğe olmalı… bazı sanatçılar düş dünyayı aralarında para toplayıp satın alacaklarını sanıyor gibi yaşıyorlar… sanat bir eylem aracıdır… sanatın eylemsel niteliğini ve yönü bunu size söyler zaten…

Bu noktada AnarchyZen tarafından yaratılan işler sürekli insana kendi durumunu sorgulatıcı ve bu bağlamda onun kendini durumu ile ilgili aydınlatıcı ve özgürleştirici ya da en azından insana özgürleştirmeye çalışan işler. Peki bunun doğrultusu nedir?

Experivandal bir yere gittiğim söylenebilir..  Experivandal  yani deneysel olan (experimental)  ile vandal yani yıkıcı olanın birleşmesi; sanatsal yıkıcılık;  bilişteki, duyumdaki, alışkanlıklar üzerindeki yıkıcılık ve yapı çözüm…

Bu vandalizmin en gelişmiş hali olsa gerek?

ilk ve en dengeli hallerinden biri…

İnsan şu anda sistemsel bir kölelik yaşıyor ve yaşadığı şeyin kendi de farkında değil,  zincirlerinin ne olduğunun farkında değil ve AnarchyZen tarafından ortaya konulan işler de insanların bu zincirlerinin farkına varıp bu zincirleri kırmak için bir araç!

Soru sormak zor, yanıtlar basit demiştik ya benim sorum şu oluyor her zaman; düşten gerçeğe de gerçekten düşe mi..?

AnarchZen'in street art işlerinden
AnarchZen’in street art işlerinden

O zaman AnarchyZen’in seçtiği sanat yolu bir aydınlanma mı, evrensel bir kişilik olmaya doğru atılan bir adım mı?

Gerçeklik zeminim açısından da içsel ve evrensel barış açısından da evet…

O zaman AnarchyZen’in kaygısı bütün dünyayı kurtarmak!

Dünya kendini yeniler de mesele insani dolayısı ile kollektif…
Çözümler de öyle… Doğadan esin ile daha adil ve barışçıl bir evrime kaç giden yol var diye sormanın insanlığı anı ve geleceği değiştirebileceğine inanıyorum…

Peki işler nasıl ortaya çıkıyor ve Anarşi Zen işlerin neresinde?

Yaptığım işlerde ben önemli değilim oradaki fikir önemli. Oradaki düşünce ve dinamikleri önemli. Bazen işleri yapmadan önce alana gidip orada şu şuna dönüşebilir diyebiliyorum.  Çeşitli yerlere ve duruma göre dilim değişebiliyor. Çok sert cümlelerim de oluyor bazen. Sanatın rahatsız etmesi gereken durumlar da olabiliyor. Gerçek rahatsızlıktan bahsediyorum! Bir sorunun altını çizerken insanın üzerine sert bir tokatla gitmekten  bahsediyorum! Bazen böyle işler de yapıyorum. Bu duruma ve alana göre değişiyor.

Sistemi nasıl tanımlıyorsunuz?

Bayağı cevaplardan kaçınmak istiyorsak önce sözde gelişmiş kapitalizmin yapısında ulaşımın telekomünikasyonun, eğitimin ve enerjinin diğer bir deyişle temel kamu hizmetlerinin artık sadece metaların dolaşımının zenginliği yeniden üretiminin bir unsurunu temsil etmediğini daha ziyade üretimin kendisini yapılandıran küresel biçimi inşa ettiğini görmekteyiz. Yani metaya bağlı bir hayatın yaşam algısının gerçeklik diye sunulduğu ortamda bunun nasıl işlediğini görüp bunun dışında bir dinamik sağlamamız gerekiyor! geri kalanı  zaten sorunlu bir şeyin içinden çözüm bulduğunu zannetmek…

AnarchyZen'in İstanbul sokakalrındaki işlerinden
AnarchyZen’in İstanbul sokakalrındaki işlerinden

Buna karşı olan yaşam tarzınızı nasıl tanımlıyorsunuz?

Ben frigan yaşıyorum. Friganizm var olan yaşam içerisinde sistemin sundukları dışında alternatif bir yaşam biçimi: İnsanların atık görüp işe yaramaz dediği

ve bir tarafa iteklediği şeyler benim meta ile ilişkilenmeden yaşamamı sağlayan şeyler. Sigortalı bir işim yok.  Sabah sekiz, akşam beş bir işim yok.

Sisteme bağlı herhangi bir yapım yok.  yeni dinamikler ekleyebilecek potansiyelimi neden bir yere kapatarak çürüteyim diye bakıyorum olaya.

Ayrıca her şeyi minimize etmiş, tüketimi minimize etmiş bir yaşamda, insanların hazlar peşinde koştuğu bellek yitim araçlarının, yani televizyon vs.nin, ve buna benzer şeylerin içinde olmayı tercih etmiyorum…  sabun köpüğü simülasyonlar özgür kılamaz daha köle bireyler var eder sadece… Akıl ve duyum arasındaki uçurumu kazan kürek gibi insanın teknolojik yönü…

Nedir buradan çıkış yolu?

Sanatçının insanları çağırması gereken bir nokta var… o nokta özgürlük bence..  Yaşamın ve insanın özgürleşebilmesi ve gerçekten dengeli adil ve uyumlu bir şekilde akabilmesi için sanatçıların bu noktada özgür kılancak araçları gerçekle daha etkili yoğurması gerekiyor.. Aslında bakarsanız bunu kendileri için yapmaları gerekiyor.. nefes al ver.. al ver.. gibi..
ayrıca ilgili olan varsa bu kendini gerçekleştirme yolculuğunun da bir gereği…
Bunu onlar biliyor ama bazıları bu noktada kendini gerçekleştirebilecek eylemsel hareketleri erteliyorlar!

Kant’ın ödevi gibi mi?
bunun bir ödevden daha fazlası olduğunu görmek için sanatçı ya da psikolog olmak gerekmiyor…

AnarchyZen'in peace İşleri'nden
AnarchyZen’in peace İşleri’nden
Yanıt Ver

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.