Yanan Ormanların Unutulmaz Acıları ve Bedelleri

Diyelim ki, biz öldük, siz kaldınız. Alevler ormanı yuttu, su kaynakları kurudu, kuşlar yuvalarında cayır cayır yandı. Bir kibritin ucuna sıkıştırdığınız hırs, öfke ya da umursamazlık memleketin ciğerini kül etti. Peki sonra?

Yakacak bir dal, sığınacak bir kuş yuvası, su içecek bir pınar kalmadığında, hangi mutluluğu kuracaksınız? Kül olmuş ağaçlardan mı barış inşa edeceksiniz? Yanmamış tek bir canlı kalmadığında mı huzura ereceksiniz?

Bir orman yalnızca ağaç değildir. Orman, toprağın ana rahmi gibidir; canlıların doğduğu, büyüdüğü, çoğaldığı, birbirini koruduğu bir yuvadır. Dişi hayvanlar ormanda doğurur, yavrularına süt olur; erkek hayvanlar o yuvaları savunmak için can verir.

Küçücük serçeden koca ceylana kadar her canlı, ormanda yaşam zincirinin bir halkasıdır. Yangın çıktığında, anneler yavrularını korumak uğruna yanarak ölür. Kökler kavrulurken, gövdeler yıkılırken, böcekten kurda kadar binlerce canlı yanar, can verir. Bunu gören bir insanın vicdanı nasıl susar? Toprağına, suyuna, havasına ihanet eden, aslında kendi neslini yakar.

Bir orman yangını, yalnızca bir yangın değildir. O, toprağın bağrına saplanmış bir hançerdir. Onunla birlikte sayısız yaşam yok olur. Bir kelebeğin kanadından, bir tilkinin yuvasına kadar her şey yanar, kurur, çöker.

Bugün Yanan Canların Çığlığı

Bazen insanlar, bu felaketi yalnızca birkaç ağaç kaybı sanır. Oysa her bir ağacın dallarında bir neslin geleceği, bir toprağın bereketi, bir halkın umudu saklıdır. O yangın, geleceği de yakar. Gölgesiz kalan köyler kavrulur, kuruyan kaynaklardan su bulamayan çocuklar susuzluktan hasta olur, hayvanlarını otlatacak merası kalmayan köylü çaresiz kalır. Yangının dumanı yalnızca ciğerimizi değil, umutlarımızı da boğar.

Bunu görmezden gelenler, bu felaketi sıradanlaştıranlar, aslında büyük bir suçun ortağıdır. Çünkü orman, yaşam zincirinin temelidir. Ve bu zincir koptuğunda, yalnızca ağaç değil, insan da yok olur.

Ateşi ibadet sanıp yakanlar, bir gün o ateşin kendi ellerini nasıl boğacağını görecektir. Çünkü toprak unutmaz. Orman unutmaz. Bir tohumun bile nasıl can verdiğini bilen toprak, ona kıyanı affetmez. Bugün kuruyan dallar, yarın sizin nefesinizi de kurutacaktır. Bugün yanan canların çığlığı, yarın sizin kulaklarınızı sağır edecektir.

Sanmayın ki kül olmuş bir dünyada zafer kurulur. Sanmayın ki yanmış ağaçların gölgesinde huzur bulunur. O ormanın yasını, bu memleketin taşları bile tutar. Ve gün gelir, ellerinizle yaktığınız o ateş, sizi de sarar, sizi de yakar. Yangının karanlığı yalnızca gökyüzünü değil, insan ruhunu da karartır. Bir gün yeşilin yok olduğu, kuş seslerinin sustuğu bir memlekette mutluluk yeşermez. Toprak nefes almazsa, insan da nefes alamaz. YAZIK…

Yazık o dişilerin, o yavruların, o köklerin çırpınarak verdiği cana. Yazık insanlığımıza, doğaya ihanet edip de güya medeniyet kurduğunu sanan akla. Bir ağaç, bir dişi kuş, bir geyik yavrusu sadece kendi türü için değil bizim geleceğimiz için de yaşar.

Doğa Asla Unutmaz

Ormanda yanıp giden binlerce canlı, binlerce yılda oluşmuş dengeleri de yok eder. Sonra iklim değişir, kuraklık gelir, seller olur, toprak kayar. Biz insanlık olarak o ateşi önce kendi kalbimizde büyüttüğümüzü unuturuz, ama doğa asla unutmaz.

Şunu bilin ki; ecel gelmeden o ateşin karanlığı boğacak nefesinizi… Çünkü doğanın bedduası ağırdır. Ve her damla gözyaşı, bir gün sizin yüreğinizde yangın olup tutuşur.

Bir daha soruyorum size: Kül olmuş topraklarda düğün kurabilecek misiniz? Yanmayan tek bir ağaç kalmadığında mutlu olabilecek misiniz?

Ormanda doğan, ormanda büyüyen, ormanda çoğalan tüm canlıların çığlığı, ağıdı, sessiz isyanı sizi hiç mi utandırmayacak? Yarın, yine bir yaz günü dumanlar yükselirse, bu yazıyı hatırlayın.

Vicdanınıza sorun; bir ormanı yakmanın bedelini hangi insan ödeyebilir? Ormanın bedduasını hangi insan kaldırabilir? Bunu unutmayın, çünkü toprak, su, gökyüzü her şeyi affeder belki, ama yakılan canları asla unutmaz.

Peki Ne Yapmalıyız?

Bütün bu yangınların, acıların ve yitip giden yaşamların ardından bir soru daha sormak zorundayız: Ormanlarımızı nasıl koruyacağız? Artık seyirci kalamayız. Yanan ormanlardan yükselen feryat, hepimize sorumluluk yüklüyor.

İşte devlet yöneticilerine ve vatandaşa birkaç samimi önerim:

  • Erken uyarı sistemleri güçlendirilmeli. Orman köylerine, yerleşimlere yakın alanlara yangın sensörleri yerleştirilmeli. Yangın riskli bölgelerde gözetleme kuleleri 7/24 aktif izleme yapmalı.
  • Ulaşılması güç alanlara yangın havuzları inşa edilmeli. Orman içlerinde stratejik noktalarda su kaynakları ve yangın havuzları hazır tutulmalı.
  • Gönüllü yangın ekipleri desteklenmeli. Yerelde eğitim almış gençler, çiftçiler, köylüler gönüllü ekiplerde örgütlenmeli, bu ekipler modern donanımla güçlendirilmeli.
  • Orman köyleri bilinçlendirilmeli. Ateş yakma, anız temizleme, piknik kültürü gibi konularda köylerde düzenli eğitimler verilmeli.
  • Caydırıcı cezalar artırılmalı. Kasten orman yakmanın cezası, uygulamada gerçek anlamda caydırıcı olacak şekilde sertleştirilmeli.
  • Ağaçlandırma planları bilimsel temele oturtulmalı. Yanan alanlar hızlıca ağaçlandırılırken, bölgenin doğal bitki örtüsüne uygun türler seçilmeli, tek tip değil çeşitli orman dokuları kurulmalı.
  • Medya ve kamuoyu desteği camı tutulmalı. Ormanları korumak bir mevsimlik mesele değil; yıl boyunca gündemde tutulması gereken bir yaşam meselesi.

Bu önerileri yalnız devletten değil, kendimizden de beklemeliyiz. Bir izmariti yere atmamak, ormanda kontrolsüz ateş yakmamak, yangın ihbarı için hızlı davranmak… Bunlar küçücük ama çok değerli adımlar.

Herkes bilmeli ki: Bir ağacı korumak, bir kuşun yuvasını korumak, aslında kendi nefesimizi korumaktır. Çünkü orman bizim akciğerimizdir. Orman yandığında, geleceğimiz yanar. O yüzden sorumluluk hepimizin omzundadır.

Yarın, yine bir yaz günü dumanlar yükselirse vicdanımız rahat olsun diye değil, gerçekten koruyabildiğimiz için gurur duyabilelim. Yeşilin gölgesinde özgürce nefes alabileceğimiz günler için hep birlikte elimizi taşın altına koymalıyız.

Yanan ormanların unutulmaz acısını bir daha yaşamamak için bugünden önlem almak zorundayız.

Yanıt Ver

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.