Yeter! Kadınlar Öldürülmesin

Kadın cinayetleri kader değil, adaletin ve eğitimin eksikliğidir. Şimdi sessizlik değil çözüm zamanı!

Her sabah yeni bir kadın cinayeti haberiyle uyanmak, artık sıradan bir güne başlamak gibi oldu. Alıştık mı? Hayır. Alışamayız da!

Çünkü her öldürülen kadın, aramızdan koparılan bir hayat, bir anne, bir kız çocuğu, bir kardeş, bir dost, bir meslektaş…

Türkiye’de ve dünyada kadınlar sadece kadın oldukları için öldürülüyor. Bu basit ve acı gerçeği hâlâ görmezden gelenler, meseleye “ailenin özel meselesi” diyenler, kadını susturan, görmezden gelen, küçümseyen ve yok sayan bir düzenin devamına ortaklık ediyorlar.

Kadın cinayetleri kader değil, toplumsal bir tercihin sonucudur. Elbette bu tercihte en büyük pay; susan, duymazdan gelen ve hiçbir önlem almayan sistemin. Kadınlar korunmadığı için ölüyor. Erkekler cesaret bulduğu için öldürüyor. Ayrıca cezasızlık, caydırıcı olmayan yasalar, toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve eğitimsizlik cinayetleri körüklüyor.

Erkek Egemen Kültür Erkeğe İktidar Kadına İtaat Rolü Biçiyor

Kadın cinayetlerini durdurmanın yolu; yalnızca yasaları kâğıt üzerinde güçlendirmekten değil, o yasaları gerçek anlamda uygulamaktan geçiyor. Ama bundan da önemlisi, erkeklerin küçük yaşlardan itibaren kadına saygı duymayı öğrenmesi gerekiyor. Bu bir kültür meselesidir, zihniyet sorunudur. Kadın, bir erkeğin “namusu” ya da “malı” değildir.

Kadın, bireydir, özgürdür, kendi yaşamının tek sahibidir.

Eğitim ailede başlar. Yani çocuklarına ağlamayı yasaklayan, erkekliğin şiddetle ölçüldüğünü öğreten anlayış değişmeden, bu sorun çözülmez. Üstelik erkek egemen kültür, erkeğe iktidar; kadına ise itaat rolü biçiyor.

Bu adaletsizlik, yalnızca kadınların değil, tüm toplumun felaketi oluyor.

Caydırıcı cezaların uygulanmadığı bir ülkede, kadın koruma altındaymış gibi gösterilir, fakat gerçekte yalnız bırakılır.

Şiddeti defalarca şikâyet eden kadınlar öldürüldüğünde, “neden zamanında önlem alınmadı” demek, çok geç kalınmış bir vicdan hesabıdır.

Her kadın cinayeti, toplumsal bir çöküştür

Kadınlar susmuyor. Direniyorlar. Şiddeti teşhir ediyorlar, haklarını savunuyorlar, sokaklarda, meydanlarda “Artık yeter!” diye haykırıyorlar. Bu sesi kulaklardan değil, vicdanlardan duymak gerekir çünkü bu yalnızca kadınların mücadelesi değil, insanlığın sınavıdır.

Bir ülkenin gelişmişliği; kadınına verdiği değerle ölçülür. Elbette kadınlar korkmadan yaşamalı. Evinde, sokakta, iş yerinde, okulda… Her yerde.

İstanbul Sözleşmesi gibi uluslararası anlaşmalar, kadınların yaşama hakkını koruma altına almak için vardır. Bu nedenle bu sözleşmelerden çekilmek, şiddeti meşrulaştırmak anlamına gelir. Geriye değil, ileriye gitmemiz gerekir. Kadını koruyan, güçlendiren politikalar hayata geçirilmeden, hiçbir şey değişmeyecek.

Yeter Artık!

Her kadın cinayeti, toplumsal bir çöküştür. Ayrıca hiçbir gerekçe, hiçbir bahane bir kadının yaşam hakkını elinden almaya yetmez. “Kıskandım, sinirlendim, ayrılmak istedi” gibi gerekçelerle yapılan cinayetleri anlamaya çalışmak değil, yargılamak gerekir.

Yeter artık! Kadınlar ölmesin. Kadınlar yaşasın, özgür olsun, güvende olsun.

Bunun için sessiz kalamayız çünkü bunda herkesin ama herkesin sorumluluğu var. Devletin, ailelerin, eğitimcilerin, medya organlarının, bireylerin…

Kadınlar ölmesin diye; şiddeti meşrulaştıran değil, cezalandıran yasalar olsun.

  • Kadını koruyan değil, güçlendiren sosyal politikalar geliştirilsin.
  • Erkek çocuklara, ‘kadına saygı’ eğitimi verilsin.
  • Kadınları susturmaya çalışan değil, onların sesi olan bir toplum inşa edilsin.

Bir kadının daha yaşam hakkı elinden alınmasın diye…

Bir çocuğun daha annesiz kalmaması için…

Bir erkeğin daha “erkekliğini” şiddetle kanıtlamaya kalkışmaması için…

Haykıralım birlikte: Yeter! Kadınlar öldürülmesin!

Yanıt Ver

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.