Acımasız Bir Zulümle Mücadele
Falun Gong meditasyonu uygulayıcısı Jason Xiong’un, ağır işkence karşısında inancını ve cesaretini ayakta tutma hikayesi
Jason Xiong bir yıldan fazla bir süre, küçük bir hapishane hücresinde bir yatağa bağlandı ve burnuna sokulan, midesine giden bir tüp aracılığıyla zorla beslendi.
Kol ve bacakları gergin bir şekilde, ahşap bir yatak gövdesinin dört kenarına halatla bağlanmıştı.
Her birkaç günde bir, tüpten gönderilen soya sütü, süt ya da pirinç suyu gibi bazı sıvı gıdalar ile besleniyordu.
The Epoch Times’a “Çok acı vericiydi” dedi. “Ama dişlerimi sıktım ve sebat ettim.”
Xiong’un Çin’de hapsedilmesinin nedeni, inancını uygulamasından başka bir şey değildi. Muhalif bir eyleme geçerek, anlamsız zulmü protesto etmek için açlık grevine başladı. Ancak gördüğü acımasız işkence, onu ölümün eşiğine getirdi.
On yıldan daha uzun bir süre sonra, artık güvende ve New York City’de yaşayan Xiong, inancı için gözaltına alındığı, işkence gördüğü ve taciz edildiği deneyimlerini şimdi bir rüyaymış gibi hatırlıyor.
“Çok zor bir dönemdi” diye anlatıyor. “Bazıları ortalama bir insan için hayal etmesi bile zor olan, birçok zorluğun üstesinden gelmek zorunda kaldım.”
Aslen Şangay’lı olan Xiong, Falun Gong olarak da bilinen manevi disiplin olan Falun Dafa’yı uygulamaktadır. Bu geleneksel Çin uygulaması, meditasyon egzersizlerinden ve doğruluk, merhamet ve hoşgörü ilkelerine dayanan bir dizi ahlaki öğretiden oluşur.
1992’de halka tanıtılmasından on yılın sonra Falun Gong, o dönemde Batı medyasında yazıldığına göre resmi verilerle, yaklaşık 70 milyon ila 100 milyon insana ulaşarak Çin’de popüler hale gelmişti.
Bu popülariteyi tehdit olarak gören Çin komünist rejimi, uygulamayı 1999’da yasakladı ve ülke çapında bir taraftar zulmüne başladı. Uygulayıcılar toplandı ve inançlarından vazgeçmeleri için çalışma kamplarına, hapishanelere, beyin yıkama merkezlerine ve diğer gözaltı merkezlerine gönderildi.
Bağımsız araştırmacı Ethan Gutmann tarafından yapılan tahminlere göre, ülke genelinde çeşitli gözaltı tesislerinde yarım milyon ila bir milyon uygulayıcı tutuluyordu. Zulüm hakkında ifşa merkezi olarak hizmet veren, ABD merkezli bir web sitesi olan Minghui.org’a göre, bugüne kadar 4.135 Falun Gong uygulayıcısının polis ya da devlet gözetimi altındayken öldüğü doğrulandı. Hassas bilgilerin Çin’den alınması ve doğrulanması aşırı zor olduğu için, ölümlerin gerçek sayısı çok daha fazladır.
Başlangıç
Xiong 1997 yılında 25 yaşındayken, Falun Gong’un dedesi üzerindeki etkisini gördükten sonra uygulamayı öğrenmeye başladı.
Dedesinin, doktorların tedavi edilemeyeceğini söylediği bir kalp hastalığı vardı. Ancak Falun Gong egzersizlerini uyguladıktan sonra sağlığı ciddi bir şekilde iyileşti. Xiong, daha önce hasta olan dedesini iyi bir sağlık ve ruh hali içinde bulunca çok şaşırdı ve ona bu geri dönüşe neyin neden olduğunu sordu. Büyükbabası, Xiong’a Falun Gong’un temel kitabı olan “Zhuan Falun” adlı kitabı verdi ve Xiong okumaya başladı.
Xiong’un yaşadığı en büyük değişiklik, hayata bakış açısında oldu. Günlük yaşamında doğruluk, şefkat ve hoşgörü uygulayarak nasıl iyi bir insan olunacağını ve ahlaki karakterini geliştirmeyi öğrendi.
Xiong, “Bu kitap, yaşamda bana bir yön verdi” dedi.
Ayrıca fiziksel sağlığında da çarpıcı gelişmeler olduğunu fark etti. Daha önce Xiong, sık sık hastalanır, ateşlenirdi ve vücudunu güçsüz hissederdi.
“Falun Gong’u uygulamaya başladıktan sonra, vücudumun güçlendiğini açıkça hissettim” dedi. “Hastalıklar da ortadan kayboldu.”
1998 yılının sonlarında, Şangay hükümetinde memur olarak çalışan Xiong, işyerinde “seçkin” bir çalışan olarak tanınıyordu.
“Kalbimde, tüm bu değişikliklerin benim Falun Gong uygulamamdan kaynaklandığını biliyordum” dedi.
Baskı
Her şey Temmuz 1999’da değişti.
22 Temmuz 1999’da, ofiste bulunan herkesin toplantı odasına gitmesi ve Çin’in devlet tarafından işletilen televizyon kanalı CCTV’de bir televizyon yayını izlemesi talimatı verildiğinde Xiong işyerindeydi. Yayında, yetkililerin Falun Gong’u “sapmış bir din” olarak damgaladığı ve uygulayıcılara uygulamayı bırakmalarını emrettiği söylendi.
Ne düşüneceğini bile bilmiyordu. O zamana kadar sıradan bir vatandaştı.
“İyi bir insan olmaya çalışıyordum” dedi. “Görevlerimi yerine getiriyor ve yasalara uyuyordum.”
Xiong, yetkililerin birden bire onu olmadığı bir kişi olmakla suçladığını söyledi. Bunun sonuçları ciddi olabilirdi.
“O günden itibaren hayatım — her şey — ters döndü” dedi.
Xiong, iş yerinde her gün iki kişiyle görüşmek üzere bir ofise gönderildi. Bazen görüştüğü kişiler kendi üstleriydi; ama çoğu zaman tanımadığı insanlardı. Hepsi de çeşitli teşvik, hile ve tehditler kullanarak onu Falun Gong uygulamasından vazgeçmeye zorladı.
Bu arada, radyoda ve yazılı basında yayılmaya başlayan propagandayı izlemeye ve okumaya zorlandı.
Xiong’un amirleri artık kendisine iş vermiyordu – şimdi ondan beklenen tek iş, devlet iradesine boyun eğmekti.
Teslim olmayı reddetti. Falun Gong uygulamasındaki kişisel tecrübesi hakkında bir açıklama yazmaya ve üstlerine ve işyerindeki çeşitli bölümlere dağıtmaya karar verdi.
Ve daha fazlasını yapmak istedi: Çin Komünist Partisine (ÇKP) sadece barışçıl bir hayat sürmeyi ve karakterlerini geliştirmeyi amaçlayan sıradan vatandaşlarını hedeflemeyi bırakmasını söylemek istedi.
O günlerde birçok uygulayıcının yaptığı gibi Xiong da, yetkililere zulmü sona erdirmeleri için talepte bulunmaya başkente gitti. 1999 yılının Aralık ayı sonunda Pekin’e gitti ve bir çeşit protesto olarak, Falun Gong egzersizlerini uygulamak için Tiananmen Meydanı’na gitti.
Meydanın her yerinde üniformalı ve sivil polisler vardı; polis arabaları bölge çevresinde sıraya dizilmişti. O ve zulmü durdurmak için her gün ülkenin dört bir yanından meydana dökülen uygulayıcılar için bekliyorlardı.
“Vücudumun çok ağır olduğunu hissettim” dedi. “Attığım her adımda dirençle karşılaştığımı hissettim.”
Yine de, Xiong meydana ulaştı ve ayaktayken kolları farklı pozisyonlarda uzatıp gevşeterek yapılan ilk egzersizi yapmaya başladı. Neredeyse başlar başlamaz yakındaki bir polis tarafından tartaklandı ve zorla bir minibüsün içine bindirildi.
Genç bir polis, bir bıçak sapı ile Xiong’un yüzüne defalarca vururken, bir başka polis, yüzünü tokatladı ve karnını tekmeledi. Yarım saat boyunca dövüldükten sonra yüzü tanınmayacak kadar şişmişti.
Xiong Şangay’a geri gönderildi ve orada bir ay boyunca polis tarafından gözaltında tutuldu.
Çalışma Kampı
Şubat 2000’de serbest bırakıldıktan bir gece sonra, Xiong evdeydi. Ailesiyle akşam yemeği yerken polis kapıya geldi. Bir ifade vermek için karakola gitmesini istediler. Annesinin bir şeylerin yolunda gitmediğini hissetmesine rağmen Xiong, şüphelenmeden kabul etti.
Ama artık çok geçti. Xiong Polis arabasında götürülürken, annesinin binadan dışarı fırladığını ve çaresizce yolun kenarında durduğunu gördü. Bu görüntü bugün de hala aklından çıkmıyor.
Karakoldaki yetkililer, kişisel görüşlerini işyerinde dağıtmak ve egzersizleri yapmak için Tiananmen Meydanı’na gitmek suçlarından Xiong’u bir buçuk yıl çalışma kampına mahkum ettiler.
İlk önce Şangay’daki Putuo bölgesindeki bir gözaltı merkezinde hapsedildi. Yemek yiyemediği için kendini çok depresyonda hissetti ve bir süre sonra, bu doğal soyutlama kasıtlı bir direniş eylemi haline geldi.
“Orada kilitliydim, bu yüzden hangi protesto yöntemini kullanabilirdim?” dedi.
Açlık grevi süresince yaklaşık üç günde bir, gardiyanların emriyle diğer mahkumlar Xiong’u aşağı doğru bastırırken, doktor uzun bir kauçuk tüpü burnundan sokarak midesine kadar indiriyordu. Daha sonra gardiyanlar tüpten soya sütü akıtıyordu.
Bu olaylar yetkililerin ölebileceğini düşünerek Xiong’u tedavi için yerel bir hastaneye transfer etmesine kadar, yaklaşık 30 gün sürdü.
Xiong sürekli gözetim altındayken, annesinin onu ziyaret etmesine ve tekrar yemeye başlamasına yardım etmesine izin verildi. Birkaç hafta sonra, Xiong yavaşça iyileşmeye başladı. İyileşme sonrasında tekrar gözaltına alınacağı korkusuyla, kendisini gözleyen kişinin dikkati dağıldığı bir anda kaçmayı başardı.
Xiong, Pekin’e kaçtı ve bir Falun Gong uygulayıcısı olan bir arkadaşının evinde kaldı. Ancak yaklaşık iki ay sonra, arkadaşı, karısı ve Xiong, Pekin polisi tarafından tutuklandı. Xiong, Şangay’a geri gönderildi. Cezasına bir yıl eklenerek, toplam cezası 2.5 yıla çıkarıldı ve bir çalışma kampına mahkum edildi.
2000 yılının Haziran ayında, Xiong, Jiangsu Eyaleti, Yancheng Şehrindeki Şangay 1 No’lu Zorunlu Çalışma Kampına gönderildi. İçerideyken, Xiong, kendisini izlemek ve taciz etmekle görevli üç suçluyla aynı odayı paylaştı. Her gün onu bacaklarını birleştirip sırtını dikleştirerek, elleri dizlerinin üstünde ve gözleri dümdüz karşıya bakacak şekilde küçük bir tabureye oturmaya zorladılar. Xiong bu pozisyondan gevşerse, mahkumlar ona vuruyor veya bağırıyordu.
Her gün sadece yemek molaları ve tuvaleti kullanma zamanı dışında sabah 6’dan akşam 10’a kadar bu şekilde oturdu. Kısa bir süre sonra kalçalarında, şiddetli acı duymaya başladı.
Xiong yeniden açlık grevine başladı. Bu kez gardiyanlar, suçlulara kol ve bacaklarının her birini, ahşap yatak iskeletinin bir kenarına bağlamalarını emretti. Böylece vücudu bir yıldız şeklini alıyordu. Gövdesi de ayrıca yatağa iple bağlanıyordu. Yine, burnuna takılan 30 cm uzunluğundaki bir plastik tüple zorla beslendi.
Üç suçlu 24 saat boyunca onu izledi. Canını sıkmalarının dışında, Xiong’un yüzüne, gövdesine ve bacaklarına bambu bir sopa vuruyorlardı; gülerek koltuk altlarına, göğüs kafesine ve karnına sopa batırıyorlardı.
Xiong dört ay sebat etmeyi başardı.
“Geri adım atamayacağımı biliyordum” dedi. “En zor kısımda gerilerseniz, o zaman yıkılırsınız. Her şey biter.”
Uzun süreli işkence, Xiong’un midesine, omuzlarına, diğer eklemlerine ve ayaklarındaki sinirlere ciddi şekilde zarar verdi. Xiong’un ayağa kalkamayacağından korkan yetkililer onu tekrar hastaneye gönderdiler. Hastanede ağır gastriti ve mide kanaması olduğu tespit edildi. Hiçbir şeyi tutup kaldıramıyordu ve sağ ayağı neredeyse hareketsizdi.
Çalışma kampındaki görevliler – son derece kötü olan sağlık durumu nedeniyle, işkenceden ölmesinden sorumlu tutulmaktan korkarak – Ekim 2000’de onu serbest bıraktılar. Eve döndüğünde, Xiong, Falun Gong egzersizlerini uygulamaya ve öğretileri çalışmaya devam etti. Birkaç ay içinde sağlığı tamamen düzeldi.
Çin rejiminin propagandasını uzaklaştırmak isteyen Xiong, evde iyileşirken Falun Gong ve devam eden zulüm hakkında bilgiler içeren posterler ve diğer materyaller basmaya başladı. Bu malzemeler, Şangay çevresindeki diğer uygulayıcılara ulaştırılıyor ve ardından dağıtılıyordu. Daha sonra sağlığı iyileştikçe, Xiong malzemelerin kendisini dağıtmaya başladı.
Xiong, birkaç sivil polis memuru tarafından takip edildikten sonra Mayıs 2001’de diğer iki uygulayıcı ile birlikte yeniden tutuklandı. Bu kez, bir mahkeme tarafından, Shanghai’daki Tilanqiao Hapishanesinde dört buçuk yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Oradaki gardiyanlara, Falun Gong uygulayıcılarına zulmetme görevi gören Gestapo benzeri, hukuk dışı bir örgüt olan yerel “610 Ofisi” tarafından, uygulayıcıları herhangi bir şekilde “dönüştürmek” üzere talimat verilmişti.
Xiong’u izlemek ve “dönüşümünü” yani inançlarından vazgeçmesini sağlamak üzere üç mahkum atanmıştı. Dövüldü ve uzun süre küçük bir taburede oturmaya ve Falun Gong’u karalayan materyallere bakmaya zorlandı.
Xiong, iki yıl boyunca dönem dönem açlık grevi yaptı. 2004’ten 2005’in başlarına kadar yaklaşık bir yıl boyunca hücresindeki tahta bir yatağa bağlandı. El ve ayak bileklerini bağlamak için kullanılan kirli ipler, aşırı derecede kaşıntılı kızarıklıklara ve derisinden irin sızmasına neden oldu.
Onun direncini kırmakta başarısız olan cezaevi yetkilileri, en ağır suçluları barındıran hapishaneye transfer ederek Xiong’u “dönüştürme” çabalarını artırdı. Önce 6, daha sonra 10 suçludan oluşan bir grup, sırayla Xiong’u gözetlemekle görevlendirildi. Gruba, Xiong’u inancından vazgeçmeye zorlayabilirlerse, cezalarının azaltılacağı söylendi.
Çok sayıda mahkum, defalarca Xiong’u duvara veya toprağa çarparak dövdüler. Ayaklarının çıplak tabanlarına vurmak için, tahta bir çubuk kullandılar. Sopa dayağın gücünden kırılana kadar vurmaya devam ettiler. Bambu süpürgenin kirli kıllarını yüzüne sürttüler. Yüzünde birkaç yerde kanama oldu ve bugün hala görünen yara izleri kaldı.
2005 yılının Mart ayında bir mahkum, terliğin sert plastik topuğu ile Xiong’un kafasına defalarca vurdu. Başı kanamaya başladı ve o kadar şişmişti ki sanki kask takıyormuş gibi görünüyordu. Xiong hastaneye götürüldüğünde, gardiyanlar düşerek yaralandığını iddia ederek işkenceyi gizlediler.
Xiong’un başındaki yumruların ve yaraların kabuklarının iyileşmesi aylar aldı. Bugün hala kafasında saç çıkmayan bir bölge var.
Mahkumlar saldırılarını sürdürdüler. Günün 24 saati boyunca her birkaç dakikada bir, ona vurdular veya güç harcayamayacak kadar tembel olduklarında, ağzına, burnuna ve gözlerine biber tozu, kolonya veya sivrisinek kovucu yağ sürdüler. Xiong’a ölmüş olmayı dilemesi için orada olduklarını söylediler.
Neredeyse başarıyorlardı. Acımasız işkence yüzünden, Xiong, sabrının sonuna ulaşmış olabileceğinden endişe duydu, ancak hala içinde inatçı kişiliğinden kaynaklanan bazı kavgalar vardı.
“Haklı olduğunu bildiğin zaman, korkacak hiçbir şey kalmaz” dedi.
“Ölmek istemedim. Ama beni önünde diz çökmeye ve kölen haline gelmeye zorlarsan, bunu yapmayacağım.”
Bir gün Xiong, tutuklanmadan transfer edilmenin yollarından bahseden diğer mahkumlara kulak misafiri oldu. Yollardan biri bir kalem yutmaktı. Bu yüzden, son bir meydan okuma gösterisi olarak Xiong, mahkumların ikisinin de bakmadığı bir anda iki kalem yuttu.
Kalemlerden biri geçti, ancak diğeri bağırsaklarıyla karaciğerinin arasına girdi ve hastaneye bir kez daha gönderildi. Doktorlar vücudunun işkence sonucu ağır hasar gördüğünü tespit etti: Akciğer enfeksiyonu geçiriyordu, ateşi yüksekti ve tansiyonu tehlikeli derecede düşüktü. Onun öleceğini düşünen hapishane, Nisan 2005’te Xiong’u serbest bırakarak annesine teslim etti. Annesi doktorların kalemi çıkarabileceği bir hastane buldu.
Xiong taburcu edildiğinde, vücudu ciddi şekilde zayıflamıştı ve pek çok organında hasarlar vardı.
Xiong, altı ay içinde büyük ölçüde düzeldi, ancak yine de uzun süreli işkence kalıcı izler bırakmıştı. Bugün bile çoğu zaman sırtında, karnında ve dizlerinde ağrıları ve sağ bacağında hissizlik oluyor.
Sonraki yıllarda Xiong, bir imalat şirketinde insan kaynaklarında bir iş bulmayı başardı ve normal bir yaşam sürdürmeye çalıştı.
Ama hiç normal değildi. Serbest bırakıldıktan sonra, Xiong polis tarafından sürekli gözetim altında tutuldu ve gittiği her yerde takip edildi. Buna rağmen, Xiong polisten saklanmayı öğrendi. Gizlice diğer uygulayıcılarla buluştu ve malzemeleri dağıttı; bunu sekiz yıl boyunca yaptı.
Ancak bu durum, sürekli polisin kapıya geleceği anın korkusu içinde yaşayan Xiong’un aile üyeleri için çok zordu.
Böylece 2013 yılında Xiong, Amerika Birleşik Devletleri’ne taşınmaya karar verdi. Tek istedikleri Xiong’un güvende olması olan ailesi, bu karardan memnun kaldı.
Özgürlük
Neredeyse 14 yıl zulüm, korku ve vahşetle dolu bir ortamda yaşadıktan sonra, Xiong’un kalbi sertleşmişti. Fakat New York’a geldiğinde anında bir rahatlama hissi duydu.
“Kalbimden bir yük kalkmış gibiydi” dedi. “Fark ettim ki hayatın zaten böyle olması gerekiyordu.”
Xiong, Çin’de acı çektiği yıllar boyunca hiç ağlamadığını söyledi. Ancak, dünyanın dört bir yanından gelen uygulayıcıların geçit törenlerini ve Çin rejimini baskıyı bitirmeye çağıran pankartlar taşıdığını her gördüğünde gözyaşlarına boğuldu.
“Çin’de geçirdiğim onca yıldan sonra bu sahneleri görmek, tüm bu duyguları uyandıran bir kıvılcım gibiydi” dedi.
Bu günlerde Xiong, New York’ta önemli turistik merkezlere gidiyor. İnsanlara – özellikle anakara Çin’den gelen turistlere- deneyimlerini, Çin rejiminin propagandasını ve devam eden zulmü anlatıyor.
Xiong, uygulayıcı arkadaşlarının birçoğunun hala anavatanında acı çektiğini göz önüne alınca bunun, yapabileceği en küçük şey olduğunu söyledi.
Zulüm devam ettiği sürece, Xiong ailesini görmek için Çin’e geri dönemeyecek.
“Bir gün geri dönebilmeyi ve onlarla bir araya gelebilmeyi diliyorum” dedi. “O günü göreceğimize inanıyorum.”
Yazan: Cathy He, Epoch Times
Çeviren: Hatice Atmaca, Epoch Times Türkiye
Yorumlar kapalı, ancak trackbacks Ve pingback'ler açık.