Ahlak ve Erdem…
Ahlak deyince insanın doğuştan gelen huy olarak bilinen; iyi ve güzel olan niteliklerinin toplamı, tutum ve davranışlarının tümü ya da sonradan kazandığı tutum ve davranışların tümü olarak biliriz. Halk arasında ahlak; doğru, adaletli ve erdemli olması gereken davranış biçimidir.
Başkalarına zarar vermekten kaçınma, verilen sözleri tutmak, başkalarını kötülememek, fakirlere yardım etmek gibi kurallar objektif ahlak kuralları olarak kabul edilir. Ahlak kurallarını ihlal edenlere toplumca ayıplanma, toplum dışına itilme gibi manevi yaptırımlar uygulanır. Ahlak ve Etik kavramlarını günlük yaşantımızda kullanırız. Her ne kadar birbirlerinin yerine kullanılsalar da ahlak ve etik farklı kavramlar olarak değerlendirilebilir.
Etik veya ahlak felsefesi doğru davranışlarda bulunmak, doğru bir insan olmak ve insani değerler hakkında düşünme pratiğidir. Etik sözcüğü Yunanca “kişilik, karakter” anlamına gelen “ethos” sözcüğünden türemiştir. Etik daha çok felsefenin bir alanı olarak doğru bir biçimde yaşamaya dair yapılan tartışmaları ve bu alanda geliştirilmiş iddiaları kapsarken, ahlak toplumsal kabuller, gelenekler, varsayımlar, kurallar ve yasalar üzerine kuruludur. Elbette bu kavramlara dair tartışmalar birbirlerine dair iddialarda bulunmaktadır.
Etik evrensel değerleri konu edindiği için, antropoloji, ekonomi, politika , sosyoloji, hukuk, kriminoloji, psikoloji, biyoloji, ekoloji v.s. gibi bu alanlara temel teşkil etmektedir. Etik, insanın bütün pratiklerini içerebilen yargılar ve doğrularla ilgilenir. İyi, kötü, doğru, yanlış, adalet, suç, değer, erdem, vicdan, gibi …
Oysa ahlak belli bir eğitimin sonucunda elde edilecek bir amaç değil; bizatihi eğitimin kendisidir. Sokrates’in etik düşüncesi bilgiye dayalı etik düşüncelerinin ilk örneklerindendir. Her ne kadar etik anlayışının tam olarak ne zaman başladığı bilinmese de dünyanın farklı yerlerinde birçok farklı toplulukta çok eski çağlardan beri ahlaki anlayışının var olduğu bilinmektedir.
Sokrates’in ahlaki görüşüne göre, akıl ve bilinç sahibi bir varlık olarak insanın amacı erdemli olmaktır. Sokrates’in ahlâk anlayışının temelinde erdem (arate) düşüncesi yatmaktadır. İnsan mutlu olmak istiyorsa erdemli olmalı, erdemli yaşamalıdır. Ancak Sokrates’in insanı ve özellikle de onun ahlâkî doğasını ele alış tarzı oldukça farklıdır. İnsanı diğer canlılardan ayıran ayırt edici niteliğin onun akıl ve bilinç sahibi bir varlık olmasıdır. Böylelikle Sokrates’in insan tanımı veya insan idealini tek bir cümle ile ifade etmek istersek, bunun kesin olarak “bilinçli insan”, “bilinçli kişilik” olduğunu söyleyebiliriz.
Sokrates, düşünceleri ve öğretisi ile yaşamı uyum içinde olan ender şahsiyetlerden biridir. Doğru bildiklerinden sonu ölüm bile olsa ki öyle de olmuştur, asla vazgeçmemiş bir ahlâk kahramanıdır. Sokrates bütün hayatını doğru yaşam nedir gibi sorulara cevap bulmaya çalışmakla geçirmiştir.
Bütün insanlar mutlu olmak istemekte, mutluluğun peşinde koşmaktadırlar. O halde (eudaimonia) mutluluk insan doğasının peşinden koştuğu şey, onun (amaç) ereğidir. Oysa ki akıl ve bilinç sahibi bir varlık olarak insanın amacı erdemli olmaktır. Sokrates’in ahlâk anlayışının temelinde erdem (arate) düşüncesi yatmaktadır. İnsan mutlu olmak istiyorsa erdemli olmalı, erdemli yaşamalıdır. Erdem nedir? diye sorduğumuzda Sokrates’in cevabı yine nettir: Erdem bilgidir. Dolayısıyla bilgisizlik de erdemsizliktir. Bütün insanların iyiyi isteyip kötüden kaçan bir yapıda olduğunu düşünen Sokrates için hiç kimse bilerek ve isteyerek kötülük yapmaz, kötülük bilgisizlikten kaynaklanır.
“Mutluluğun en büyük kaynağı veya en büyük mutluluk verici olan şey, ‘bilgi’dir ve ona en büyük engel de mutluluğun ne olduğu hakkındaki ‘bilgisizlik’dir. Bu bilgi, daha açık bir şekilde ifade edersek, insan doğasının, insanın özünün, ereğinin, erdemin ve dolayısıyla mutluluğun bilgisidir. Ahlâkî bir varlık olarak insanın bilgisi, insan hayatının anlamının bilgisidir…
Yorumlar kapalı, ancak trackbacks Ve pingback'ler açık.