Düşüncelerimiz Etrafımızı Doğrudan Etkiliyor
Biz insanlar her zaman için kendimizi en zeki varlıklar olarak görmüşüzdür. Düşünceleri olan, iyi ile yanlışı ayırt edebilen, mutlu olabilen, hissedebilen sanki bir tek biz varız gibi bir anlayış, mutlak şekilde hüküm sürmüştür. Aksini iddia eden kişilerin deli olduğu düşünülebilir.
Bu kanının oluşmasındaki en büyük payı bilim dünyası alıyor. Belgeseller hep öyle söylüyordu, annem babam da bu şekilde düşünüyordu. Öğretmenlerim, arkadaşlarım da öyle. Sadece bazen çocukken çiçekleri, doğayı ya da hayvanları çok seven bazı iyi kalpli teyzeler: ‘‘Çiçekler bizi anlıyor, onlarla konuşursan daha parlak açıyorlar, daha güzel oluyorlar’’ derdi.
Bilimin giderek geliştiğini hepimiz biliyoruz. Geliştikçe de yeni şeyler keşfediyor. Eskiden bilimsel olarak mümkün olmayan şeyler ortaya çıktıkça da, bazı zeki bilim adamları düşünme biçimlerini ve çalışma yöntemlerini tamamen değiştiriyorlar. Fakat geleneksel bilimin savunucuları, çoğu şeyi reddetmeye devam ediyor.
Birtakım bilinç deneyleri uzun zamandır yapılıyor aslında. Örneğin Dr. Jacques Benveniste uzun bir zaman önce su deneyi yapmış ve çok ilginç bulgulara ulaşmış.
Japon bilim adamı Bay Emoto ise şöyle diyor: ”Suya oynatılan filmlerin dahi suyun moleküler yapısını etkilediğini ispat etmiştir. Su bu gezegendeki yaşamın kaynağıdır. Beden bir sünger gibidir ve hücre denilen, sıvı dolu trilyonlarca odacıktan oluşur. Yaşamımızın kalitesi sıvımızın kalitesi ile direk bağlantı halindedir. Su son derece uyumlu bir maddedir. Fiziksel şekli kolayca bulunduğu ortama adapte olur. Fakat değişen sadece fiziksel şekli değildir, moleküler şekli de değişir. Çevreden aldığı enerji veya titreşimler suyun moleküler şeklini değiştirir. Bu anlamda su sadece görsel olarak çevresel durumu yansıtmaz, aynı zamanda moleküler anlamda da yansıtır.”
Yukarıdaki sular farklı yerlerden alınmış. Onlara farklı düşünceler yada sözcükler söylenmiş. Ortaya çıkan sonuçlar suyun hissedebildiğini, iyiyi kötüden ayırt edebildiğini göstermişti. Dahası, bu sular, aldıkları mesajı bünyelerinde saklıyorlardı. Yani hafızalarına kaydediyorlardı. Çok fazla hakarete uğrayan sular derhal çürümeye ve kokmaya başlıyordu. Bugün bizler birbirimize yapmadığımızı bırakmıyoruz ve vücudumuzun %85 i sudan oluşuyor.
Dr. Jacques Benveniste şöyle diyor:
‘‘Unutmayalım ki insan bedeninin %85′i sudur. Düşüncelerimiz ve konuştuklarımız bedenimizdeki suya kaydedilir ve bizler de o kalitede yaşarız. Şeklimizi, sağlığımızı ve hayatımızı biz oluştururuz.’’
Örneğin aynı şekilde, pirinç üzerinde yapılan bir çalışma da var. Orada aynı tepkileri pirinçler de gösteriyor. İltifat edilen pirinç taneleri çok taze kalırken ve güzel bir aroma yayarken, hakarete uğrayan pirinçler küflenip çürüyerek kapkara bir hale geliyorlar.
Bir diğer bilim adamı da bitkiler üzerinde çalışmış. Bitkilere yalan makinası bağlayan araştırmacı ayakları ile ezdiği bitkinin acıdan haykırdığını, su verdiği bitkinin ise sevinç çığlıkları attığını keşfetmiş. Yakmayı düşündüğü bitki ise, daha yakılmadan, bunu hissederek yardım çığlıkları atmış. Telepati yetenekleri olduğu bile ortaya çıkmış yani.
Geçtiğimiz yıllarda Amerikalı birkaç bilim adamı Amazon ormanlarındaki bir köyün ahalisinin ağaçlarla telepati kurabildiğini ve onları bir telsiz gibi kullanabildiklerini keşfetmişti. Köylüler birazcık şaşırmış: ‘‘Bu Amerikalılar bunu niye araştırıyorlar anlamadık, bunu kendileri yapamıyor mu ki?’’ demişler ve cep telefonu kullanan beyaz adamlara tuhaf tuhaf bakmışlar.
Yani öyle görünüyor ki etrafımız düşünen, üzülen, sevinen hisseden, pirinçlerle, sularla, ağaçlarla dolu. Suyun aklı varsa havanın neden olmasın? Ya da fasulyenin. Pirinç düşünebiliyorsa fasülye de düşünebilir, öyle değil mi?
Bu düşünce günümüz insanına hala ters geliyor olabilir, fakat artık bilim bile, kendi keşfettiği şeylere şaşırıyor.
Belki de iyi insan olmak ve doğru düşünceleri sürdürmeye çalışmak düşündüğümüzden çok daha önemlidir. Yapılan deneyler bize düşüncelerin doğru olmasının ne kadar önemli olduğunu çok açık gösteriyor. Sanki bizi uyarıyor gibiler. Etrafımızdaki hava, su, toprak ve hatta kendi bedenlerimiz aynı şekilde hızla çürüyor fakat biz göremiyor olabiliriz, öyle değil mi?
Yorumlar kapalı, ancak trackbacks Ve pingback'ler açık.