Kanarya Kuşları Ve Maden İşçilerinin Kaderi

Madencilerin ve kanaryaların kader arkadaşlığının öyküsü, özgürlüğün simgesi olan ama özgürlüğü elinden alınan kuşların yeraltına kanat çırptıkları acı bir öyküdür. Hepimiz biliyoruz ki madencilik dünyanın en zorlu işlerinden biri sayılır ve maden kazaları birçok insanın canını kaybetmesi ile sonuçlanmıştır. 1890’lı yıllarda kömür madenindeki zararlı gazların tespiti için kullanılan ilk metot “öncü madenci” metodudur. Kömür madencileri sürekli bir çok tehlikeyle karşı karşıyadır: çökmeler, patlamalar, yangınlar ve karbon monoksit gibi tehlikeli gazlar. Gaz kokusuz, renksizdir ve kan dolaşımındaki oksijen moleküllerinin yerini alma eğilimindedir, bu da gerçek oksijen moleküllerinin organlara ve dokulara ulaşmasını engeller.

”Öncü madenci” metodu ile seçilmiş bir madencinin sırtına ıslak battaniye ve kafasındaki kaskete yanan bir mum fitili bağlanarak madene inmesi beklenir. Eğer maden içerisinde kokusuz, renksiz ve zararlı gazlar varsa, işçinin kafasındaki mum fitili gazla tepkimeye girer ve büyük bir patlama meydana gelir. Bu büyük patlama, öncü madencinin iş arkadaşları için bir uyarı sinyali, kendisi için ise ölümüne sebebiyet veren bir son niteliğindedir. Ardından iş arkadaşları yeni bir öncü madenci ile çalışmalara devam etmek zorunda kalır. Bu ilk gaz algılama metodu, maden ocaklarını ellerinde bulunduran soyluların vicdanlarında yer edinse de üretimde aksaklık yarattığı için yeni arayışlara girişildi.

İşte tam olarak bu noktada, insan vücudu, solunum sistemi ve gazların doğası hakkında araştırmalar yapan John Scott Haldane, kanaryaların solunum sistemlerinde, insan solunum sisteminden farklı bir bulguyu tespit etti. Haldane’nin önerdiği çözüm neden bir kanaryaydı? Inglis-Arkell, diğer kuşlar gibi kanaryaların da karbon monoksitin erken dedektörleri olduğunu, çünkü havadaki zehirlere karşı savunmasız olduklarını yazıyor. İnsan solunum sistemi, oksijeni alır ve karbondioksite çevirerek vücuttan dışarı verir. Bunu yaparken akciğerde şişme ve küçülme meydana gelir lakin ciğerlerin içinde her zaman hava kalır. Kuşların solunum sisteminde ise, tıpkı bir körük sistemi gibi her an dolaşımı sağlayan “hava kesecikleri” vardır. Bu hava keseciklerinin bizi ilgilendiren kısmı ise, akciğerin şişmesine ve küçülmesine gerek kalmadan solunum yapmayı sağlamasıdır. Bu sayede kuşların akciğerinde hava molekülü kalmaz ve her an dolaşım sağlanır. Bu yüzdendir ki kuşlar, havada bulunan zararlı gaz moleküllerini insanlara göre daha hızlı algılayabilirler.

Kanaryalar bu özelliklerinden dolayı madenciler ile acı dolu tanışmasını gerçekleştirmek zorunda kaldı. Artık yeni öncü madenciler kanaryalar olmuştu. Kafesler içerisinde madenlere indirilerek, gaz tespiti amacı ile kullanıldılar ve madenciler ile kader ortaklığı da işte böyle başladı. Kara elmas dedikleri kömürü yeryüzüne çıkartmak isteyen insan ile doğa arasında kıyasıya bir mücadele gerçekleşiyordu. Bu mücadelede maden işçilerine ise ”öncü madenci” yerine kanarya kuşları eşlik etti. Maden işçileri kömür ocaklarına kanarya kafesleri ile inmeye başladı. Oksijen ve metan gazına hassasiyetleri insana göre çok daha yüksek olan kanaryalar oksijen seviyesinin düşmesi ya da metan gazının artışı durumunda ötmeyi bırakırdı. Bu durum zehirlenme veya yaşanabilecek bir patlamanın habercisi olurken geride ise ölen bir kanarya kalırdı. Madenci yeryüzünün köklerine güçlü kazma vuruşları yaparken bir kulağı da kanaryanın ötüşünde olurdu. Ses hayat, sessizlik ölümdü, sadece önemli bu iki kavram vardı. İki ötüş arasındaki an ise yaşam ve ölüm arasındaki ince bir çizgiden ibaretti.

Bildiğimiz tek bir şey var ki o da iki kader arkadaşının da gökyüzünün mavisine olan hasretleriydi… Bir kez bir arkadaşınız olduğunda ya da en azından birini arkadaşınız olarak kabul ettiğinizde, sizin çıkarlarınızı en iyi şekilde düşündükleri inancı vardır. Elinde ki kafesiyle ocağa inen madenci, kanaryanın ötüşüne ıslığı ile eşlik ederken kendi kendine konuşurdu. Belki de dertlerini, umutlarını ve gökyüzü mavisini kader arkadaşına anlatırdı. Kim bilir, bu sohbette kanarya da tek arkadaşı olan madenciye kendi öyküsünü, hayallerini, kanat çırptığı gökyüzünü anlatıyordu.

Haldane’nin önerisini benimseyen tek yer İngiltere değildi. Amerika Birleşik Devletleri ve Kanada’da da kanaryalar kullanıldı. Teknolojinin gelişmesiyle şu an gaz dedektörleri ile birlikte hiçbir canlı zarar görmeden karbonmonoksit ve metan gibi gazları tespit ederek iş güvenliği sağlanabiliyor. 1911’e dayanan bir madencilik geleneği 1986 yılında sona erdi. İngiliz mevzuatı madencilere 30 Aralık 1986’da kanaryaları elektronik karbon monoksit sensörleriyle değiştirmelerini resmen emretti.Teknolojinin gelişmesiyle şu an gaz dedektörleri ile birlikte hiçbir canlı zarar görmeden karbonmonoksit ve metan gibi gazları tespit ederek iş güvenliği sağlanabiliyor.

Maalesef ki geçmişte kaybedilen hiçbir madenci ve kanarya geri getirilemiyecek. Beni duyduğum da derinden etkileyen bu yaşam öyküsünü sizinle paylaşmak istedim. İnsanoğlu birbirini kullanmaya, denetlemeye, sömürmeye çalışarak; düzeni sürdürmek için gerekli davranışlarda bulunmayı, güveni, sevgiyi, saygıyı, şefkati, yaratmayı, canlılığı, sevinci, keşfi, özgün arama, araştırma, içten anlama isteği yerine, beklentilerini yaşayamayanların oluşturduğu toplumlarla dünyayı kokuşma ve yok oluşa götürebilir…

Yorumlar kapalı, ancak trackbacks Ve pingback'ler açık.