Çin’in Uygur Bölgesinde Her Yıl 25bin Kişinin Organları Zorla Alınıyor

Çin hükümetinin, Uygur Türklerine çalışma kamplarında işkence uyguladığı ve onları öldürerek organlarını pazarladığı iddiaları hızla yayılıyor.

Yaşayan düşünce suçlularının organlarının alınmasını anlatan “Davids ve Goliath” belgesilinden bir ekran görüntüsü. Bu belgesel 9 Kasım 2014 tarihinde Kanada’daki Hamilton Film Festivali’nde en iyi belgesel ödülünü almıştır. (Flying Cloud Productions)

Sincan’daki toplama kamplarında tutulan Uygur Müslümanlarından her yıl binlerce kişinin öldürüldüğünü ve bu kişilere ait organların zengin Çinli ve yabancı hastalar için alındığı haberleri gün geçtikçe artıyor.

İsrail gazetesi Haaretz, yıllardır sürdüğünü iddia ettiği kan dondurucu uygulamayı, tanık ifadeleri ve uzmanların açıklamalarıyla gündeme taşıdı. Çin rejimi ise bu iddiaları reddediyor.

Haaretz’de yayınlanan haberde, Avrupa’da yaşayan Huiqiong Liu adlı kadın, 1990’larda Çin’in baskı uyguladığı Falun Gong hareketiyle mücadele kapsamında 2001’de Pekin’deki evinde tutuklanıp Çin’in “yeniden eğitim kampı” adını verdiği bir merkeze gönderildiği haberi paylaşıldı.

Haaretz’e çalışma kamplarında geçirdiği günleri anlatan Falun Dafa (Falun Gong olarak ta bilinir) uygulayıcısı olan Liu şunları söyledi;

 “Sorgu akşam 9’da başlayıp ertesi gün öğlene kadar sürdü. İçlerinden 5’i bana vurmadı ancak 6. bir adam beni dövüp ‘Organlarını çıkaracağız, sonra da bedeninin kalanı yakacağız’ diye tehdit etti” dedi. Kampta 2005-2007 arasında 18 ay kaldığını, tutuklanmasının ardından test için hastaneye kaldırıldığını belirten Liu, “Doktora kalp sorunum olduğunu söyledim ama bana kalbimin iyi olduğu cevabını verdi. Kalbimi alıp almayacaklarını sordum. ‘Buna daha üst rütbeli biri karar verecek’ dedi” şeklinde konuştu.

Ardından açlık grevine girip 40 kiloya kadar düştüğünü ifade eden Liu, doktorların da organların artık kullanılabilir durumda olmadığına kanaat getirdiğini anlattı. Hapsedildiği sırada kan testleri, kan basıncı testleri, röntgenler ve EKG’lerden de geçirildiğini söyleyen Liu, Bazen bizi hastaneye götürürlerdi. Diğer zamanlarda da kampa tıbbi ekipmanla dolu büyük bir araç gelirdi ve kontroller orada yapılırdı. Bize tüm numaraları verdiler ve doktorlar durumumuzu takip edecekti. Doktorlar sadece rakamları biliyordu, isimlerimizi değil. Bazen belirli bir numaranın hastaneye götürülmesini isterlerdi. O insanlar asla geri dönmedi” dedi.

Organlarını Bağışlamaya İstekli Rıza Formu

Haaretz’de yer alan açıklama şu şekilde devam etti;

İlk tutuklanmam sırasında hastaneye götürülmeden önce parmak izlerimle imzalamam için bana bir form verdiler. Form zaten doldurulmuştu ama üzerindeki ad ve adres bana değil tanımadığım birine aitti. İmzalamak istemedim ama yine de yaptırdılar. Neyi imzaladığımı görmeme izin vermediler ancak benimle tutuklanan diğer kadınlara sorduğumda, içlerinden ölüm cezasına çarptırılan bir kadın bana bunun öldükten sonra organlarımı bağışlamaya istekli olduğumu gösteren bir rıza formu olduğunu söyledi.

Liu sözde “organ bağışçılarının” dosyalarında bu kişilerin aslında kimler olduğuna dair hiçbir bilgiye yer verilmezken isim olarak da “XXX” ifadesinin kullanıldığını aktarıyor.

Çin’in siyasi ve ekonomik gücünün yanında, insan hakları ihlalleri ve ağır baskılara yönelik raporlar da belirtiliyor.

Öte yandan Çin hükümetinin yetkilileri on binlerce Falun Gong uygulayıcısını işkence ve infaza tabi tutmak, bu kişilerden organ toplamak ve organları nakil ihtiyacı olan hastalara satmakla suçlanıyor.

Bunun yanında, Çin’in kuzeybatısındaki Sincan Uygur Özerk Bölgesi‘nde Uygurlar başta olmak üzere Müslüman azınlıklara yönelik baskı, etnik temizlik ve hatta soykırım suçlamaları da eklendi

Dünya çapında tanınan araştırmacı Ethan Gutmann iddiaların kesin olarak doğru olduğunu söylüyor

Haaretz’e göre, birçok uluslararası araştırmacı ve insan hakları aktivisti, Sincan’daki azınlıklara yönelik baskının daha da kötüleştiğini ve bazı mahkumların öldürülüp organlarının toplandığını ileri sürüyor. Bu konuda dünya çapında çalışmalarıyla tanınan bağımsız araştırmacı Ethan Gutmann, bahsi geçen uygulamanın gerçekleştiğine kesin olarak doğru olduğunu söylüyor.

“Hasat Sincan’ı hiç terk etmedi, sadece tatile çıkmıştı” diyen Gutmann, “Çin Komünist Partisi (ÇKP) ilk olarak 1994 gibi erken bir tarihte Sincan’ın infaz sahasında idam sırasındaki suçlulardan canlı organ toplanmasını denedi. 1997’ye gelindiğinde, cerrahlar yüksek rütbeli ÇKP kadrosu için Uygur siyasi ve dini mahkumlardan karaciğer ve böbrek alıyordu” dedi. Cerrahların infazcı olarak kullanılmasıyla yaşanan nakil faaliyetlerindeki patlamadan” bahseden Gutmann, “Bu iş, Falun Gong organlarıyla beslendi. Şimdilerde Çin’in genç ve sağlıklı Falun Gong’u bitiyor gibi görünüyor ve partinin ölüm makinesi de Sincan’a döndü” ifadelerini kullandı.

Çin’de Organ Nakline Son Verme Uluslararası Koalisyonu’nun (ETAC) ortak kurucusu, Komünizmin Kurbanlarını Anma Vakfı’nda (VOC) Çin araştırmacısı ve 2017 Nobel Barış Ödülü adayı Gutmann şunları ekliyor:

İnfazlar ve organ toplama faaliyetleri düzensiz ya da yerel değil. Çin’in nakil hacmi yılda 60 bin ile 100 bin arasında değişiyor. Pekin’in geniş nakil altyapısını sökmeye hiç niyeti yok. 15 milyonu aşkın Uygur, Kazak, Kırgız ve Hui doku uyumuyla ilgili kan testlerinden geçirildi. 1 milyondan fazlası kamplarda. Yani evet, ÇKP potansiyel olarak çok kârlı bir etnik temizlik politikası yarattı.

Kanada Parlamentosu Uluslararası İnsan Hakları Altkomitesi Başkanı Parlamenter Scott Reid, Zorla Organ Alımına Karşı Doktorlar (DAFOH) Örgütünden Dr. Damon Noto ve araştırmacı gazeteci Ethan Gutmann ile 21 Ekim 2014 tarihinde konuşurken. (Donna He/Epoch Times)

2014 tarihli “The Slaughter: Mass Killings, Organ Harvesting, and China’s Secret Solution to Its Dissident Problem” (Kıyım: Toplu Katliamlar, Organ Hasatları ve Çin’in Muhalif Sorununa Gizli Çözümü) kitabının yazarı Gutmann, Sincan’da her yıl en az 25 bin kişinin öldürüldüğüne ve organlarının alındığına inanıyor.

Gutmann, organların nakledildiği hastaların çoğunun Çinli olduğunu ancak büyük kâr marjlarının “sağlık turizminden” geldiğini belirtiyor.

Ayrıca aralarında Japonlar, Güney Koreliler ve Almanların yanı sıra Körfez ülkelerinden Müslümanların olduğunu ileri sürüyor.  “Teoriye bakılırsa bunun sebebi, domuz eti yemeyen insanlardan alınan organları tercih etmeleri” diyor.

Yorumlar kapalı, ancak trackbacks Ve pingback'ler açık.