Beşinci Bölüm, 1. Kısım: Batıya Sızmak

Komünizmin Hayaleti Dünyamıza Nasıl Hükmediyor?

“Komünizmin Hayaleti Dünyamıza Nasıl Hükmediyor” kitabının serileştirilmiş çevirisi

Epoch Times, “Komünist Parti Üzerine Dokuz Yorum”un yazarları tarafından kaleme alınmış “Komünizmin Hayaleti Dünyamıza Nasıl Hükmediyor?” adlı Çince kitabın çeviri serisini okurlarına sunuyor. 

İçindekiler

Giriş

1. Şiddet Uygulayan ve Uygulamayan Komünizm Tipleri

2. Casusluk ve Dezenformasyon Savaşı

3. Yeni Düzenlemeden İlericiliğe

4. Batı’nın Kültür Devrimi

5. Savaş Karşıtı ve Sivil Haklar Hareketleri

Giriş

2016 ABD başkanlık seçimleri son yılların en olaylı seçimlerinden biriydi. Kampanyanın etkileri, seçimlerden sonra da uzun süre devam eden olaylarla doluydu. Kazanan, Cumhuriyetçi aday Donald Trump, medyada yer alan olumsuz haberlere ve ülke çapındaki şehirlerde protestolara maruz kaldı. Göstericiler, “Başkanım Değilsin” gibi sloganların yazılı olduğu tabelalar taşıdılar ve Trump’ın ırkçı, cinsiyetçi, yabancı düşmanı ve hatta Nazi olduğunu iddia ettiler. Oyların yeniden sayımı talepleri ve daha göreve gelmeden azil yargılaması tehditleri de vardı.

Araştırmacı gazeteciler, bu protestoların çoğunun belirli çıkar grupları tarafından kışkırtıldığını ortaya çıkardı. Florida merkezli araştırmacı Trevor Loudon tarafından yönetilen Amerika Kuşatma Altında: İç Savaş 2017 belgeselinde anlatıldığı gibi, göstericilerin önemli bir kısmı “profesyonel devrimciler”den oluşmaktaydı ve bu kişiler Kuzey Kore, İran, Venezuela veya Küba gibi komünist rejimler ve diğer otoriter devletlerle bağlantılı idi. Film ayrıca önde gelen iki Amerikan sosyalist örgütünün rolünü vurguluyordu: Stalinist İşçiler Dünya Partisi ve Maoist Özgürlük Yolu Sosyalist Örgütü. [1]

1980’lerden beri komünist hareketi araştıran Loudon’a göre, sol örgütler Amerika Birleşik Devletleri’ni sızma ve yıkım projeleri için birincil hedef olarak belirlediler. Amerikan siyaseti, eğitimi, medyası ve iş dünyası, iyi konumlanmış bireylerin etkisi altında gittikçe sola kaydı. Dünyanın dört bir yanındaki insanlar Soğuk Savaş’tan sonra özgür dünyanın zaferini alkışlarken, komünizm son mücadeleye hazırlık olarak Batı toplumunun kamu kurumlarını gizlice ele geçiriyordu.

Komünizm, Sovyetler Birliği veya Çin gibi toplu katliamların gerçekleştirildiği ve geleneksel kültürün yıkıldığı Doğu ülkelerinde, totaliter hükümetler olarak tezahür eder. Ancak komünizm, aynı zamanda sessizce ve istikrarlı bir şekilde yerleşik sistemlerin gücünü ve otoritesini baltalamak yoluyla ve kasten yanlış bilgiler yayarak Batı üzerinde kontrol sahibi olmaktadır. İnsanlığın yozlaşmasına ve yıkımına neden olmakta, ekonomiyi, politik süreçleri, sosyal yapıları ve toplumun ahlak dokusunu yok etmektedir.

Amerika, özgür dünyanın feneridir ve kendisine Tanrı tarafından verilmiş olan dünyanın güvenliğini sağlama misyonunu yerine getirmektedir. Her iki dünya savaşının sonucunu belirleyen etken, ABD ordusunun savaşlara katılımı olmuştur. Soğuk Savaş sırasında, nükleer bir soykırım tehdidiyle karşı karşıya kalan Birleşik Devletler, Sovyet ve Doğu Avrupa komünist rejimlerinin dağılmasını sağlayarak Sovyet bloğunu başarıyla kontrol altına almıştır. Böylece Amerika’nın özgür ve akil yönetim konusundaki başarısı, dünyayı totaliter rejimlerin kitlesel yıkımından ve kontrolünden kurtarmıştır.

Amerika’nın Kurucu Ataları, Batı’nın dini ve felsefi geleneklerinden öğrendiklerini kullanarak Bağımsızlık Bildirgesi’ni ve Birleşik Devletler Anayasası’nı yazmışlardır. Bu belgeler, inanç ve konuşma özgürlüklerinden başlayarak Tanrı’nın insana bahşettiği hakları açıkca kabul etmiş ve cumhuriyetçi hükümet sistemini güvence altına alan kuvvetler ayrılığı sistemini kurmuştur.

Batı’nın özgürlükçü tutumu, komünizmin amacına doğrudan ters düşer. Komünizm, kolektif, eşitlikçi bir toplumun güzel vizyonlarıyla kendini maskelerken, insanlığı köleleştirmeyi ve yok etmeyi amaçlar.

Komünist Parti, Batı ülkelerinde iktidara sahip olmadığından, komünist yandaşlarının tüm kurum ve kuruluşlara sızmasını sağlayarak batıyı bu şekilde ele geçirmeyi hedefler. Batı’da bu komünist kuşatmasını yönlendiren en az beş büyük güç vardır.

İlk yıkıcı güç, devrimi dünya çapında yaymak için komünist Üçüncü Enternasyonal’i (Komintern) kuran Sovyetler Birliği idi.

İkincisi, Sovyet Komünist Partisi ve Komintern ile çalışan yerel komünist partilerdi.

Üçüncüsü, birçok Batılı hükümeti son birkaç on yılda sosyalist politikalar benimsemeye teşvik eden ve bunun sonucunda sola doğru istikrarlı bir kaymaya neden olan ekonomik kriz ve sosyal ayaklanmaydı.

Dördüncüsü, Komünist Parti’ye ve sosyalizme sempati duyan ve onu destekleyenlerdi. Bunlar, komünizme Batı toplumunda içerden yıkmaya çalışan “yararlı aptallar” olarak hizmet etmişlerdir; batı kültürünü yok etmeye, ahlaki yozlaşmaya ve meşru hükümetleri alttan alta sarsmaya yardımcı olmuşlardır.

Çin Komünist Partisi (ÇKP) beşinci güçtür. Çinli komünistler, 1980’lerde ekonomik reformu uygulamaya başladıktan sonra, ÇKP’ye Batı’ya sızma fırsatı veren siyasi, ticari ve kültürel bağlar kurmuşlardır.

Hayaletin ayarlamalarının dolambaçlı doğası göz önüne alındığında, Batı’daki komünist sızmanın kapsamlı bir açıklamasını sağlamak o kadar kolay değildir. Bununla birlikte, konuya geniş bir pencereden bakarak, okuyucular onun şeytani doğasının nasıl işlediğini görmeye başlayabilir ve sıra sıra yaptığı aldatmacaların arkasındaki gerçekleri görmeyi öğrenebilirler. Kısaca anlatmak adına, bu bölüm komünizmin Amerika Birleşik Devletleri ve Batı Avrupa’daki durumuna genel bir bakış sunmaktadır.

1. Şiddet Uygulayan ve Uygulamayan Komünizm Tipleri

Komünist Partinin şiddetle eş anlamlı olması popüler bir görüştür ve bunun oldukça iyi bir nedeni vardır. Rusya ve Çin’in komünist rejimlerinin şiddetli ve yıkıcı devrimlerle iktidarı ele geçirmesi ve şiddeti bir baskı aracı olarak kullanması dikkatleri komünizmin daha az görünen diğer biçimlerinden uzaklaştırdı. Komünist Manifesto’da Karl Marx ve Friedrich Engels şunları yazdı: “Komünistler görüşlerini ve amaçlarını gizlemeye reddederler. Amaçlarına ancak mevcut tüm sosyal koşulların zorla yıkılmasıyla ulaşılabileceğini açıkça ilan ederler.” [2]

Marx’a göre, komünist devrimi aslında ileri kapitalist ülkelerde başlayacaktı, ancak Vladimir Lenin, sosyalizmin ekonomik anlamda nispeten geri kalmış olan Rusya’da inşa edilebileceğine inanıyordu. Lenin’in Marksizm’e diğer önemli katkısı da, suç örgütlerinde bulunan zorlama, aldatma ve şiddet tekniklerini benimsemek ve bunları Marksist sosyo ekonomik teorisi ile birleştirerek parti kurma doktriniydi. Lenin’e göre, işçi sınıfı kendi başına sınıf bilinci geliştirmekten ya da devrim talep etmekten acizdi ve bu nedenle, bir dış güç tarafından eyleme geçirilmesi gerekirdi. Devrim ajanları, son derece disiplinli bir proleter “öncü” olan Komünist Parti’de örgütlenecekti.

1884’te, Marx’ın ölümünden bir yıl sonra kurulan İngiliz Fabian Topluluğu, sosyalizmi dayatma mücadelesinde farklı bir yol izledi. Topluluğun orijinal arması koyun kılığına girmiş bir kurdu tasvir ediyordu ve ismi, Kartaca’ya karşı savaşta geciktirme taktikleriyle ün kazanan antik Roma generali ve diktatörü Quintus Fabius Maximus Verrucosus’dan gelmekteydi. Grubun ürettiği ilk broşürde, “Doğru an için beklemelisiniz, Fabius’un Hannibal ile savaşırken sabırla beklediği gibi, birçok kişi bu beklemeleri kınamış olsa da; zamanı geldiğinde, Fabius gibi sert bir şekilde saldırmalısın, yoksa boşuna beklemiş olursun” mesajı vardı. [3]

Fabian Topluluğu, yavaş yavaş sosyalizmi kabul ettirmek için siyasete, iş dünyasına ve sivil topluma sızmak amacıyla bir “nüfuz etme” politikası keşfetmişti. Topluluk, sosyalist hedefleri kabul ettirmek adına üyelerini uygun örgütlere katılmaya ve kabine bakanları, üst düzey idari yetkililer, sanayiciler, üniversite dekanları ve kilise liderleri gibi önemli şahsiyetlerle haşır neşir olmaya teşvik etti. Fabian Topluluğu’nun çekirdek üyelerinden biri olan Sidney Webb şunları yazmıştır:

Topluluk olarak, sosyalizmin Laiklik olmadığı konusunu önemle vurgulayarak, herhangi bir dini mezhepten olsun ya da olmasın, erkek veya kadın toplumun her kesiminden insanın aramıza katılmasını memnuniyetle karşıladık; ve tüm mantıklı toplu eylemin amacı ve hedefi, bireysel ruhun veya vicdanın veya karakterin gelişimiydi. … Propagandamızı yavaş yavaş ortaya çıkan İşçi Partisi ile veya kendilerini Sosyalist olarak adlandırmaya hazır gruplarla veya sıradan emek işçileri ile veya belirli bir sınıfla sınırlamadık. Önerilerimizi mümkün olduğunca ikna edici bir şekilde, bizleri dinleyen herkesin önüne koyuyoruz—Muhafazakarlar, her dinin ve mezhebin kiliseleri, çeşitli Üniversiteler, Liberaller ve Radikaller ile birlikte diğer Sosyalist Toplulukların tamamı. İşte buna “nüfuz etme” dedik ve bu önemli bir keşif idi. [4]

Hem Fabian Topluluğu’nun şiddetsiz komünizmi hem de Lenin’in şiddet içeren komünizmi aynı nihai amaca sahipti ve Lenin şiddet içermeyen araçları reddetmedi. Lenin, “Sol-Kanat” Komünizmi: Bir Çocukluk Hastalığı adlı kitabında, “gerici” işçi sendikaları ile işbirliği yapmayı veya “kapitalist” ulusal parlamentoya katılmayı reddeden Batı Avrupa’nın komünist partilerini eleştirdi. Lenin kitabında şöyle yazdı: “Kendi amaçlarını doğru bir şekilde anlayan bir Komünist için siyaset sanatı, proleter öncünün iktidarı başarılı bir şekilde ele geçirebileceği koşulları ve anı doğru bir şekilde hesaplamakta yatar. İktidarı ele geçirdikten sonra, bu öncü, işçi sınıfı ve proleter olmayan emekçi kitlelerin yeterli çoğunluğunun ne zaman desteğini alabileceğine ve üstünlüğünü ne zaman koruyacağına, sağlamlaştıracağına ve genişletebileceğine karar vererek, daha fazla emekçi kitlesini eğitmeli ve kendine çekmelidir.” [5] 

Lenin, komünistlerin gerçek niyetlerini gizlemeleri gerektiğini defalarca vurgulamaktaydı. İktidar arayışında, hiçbir vaat veya taviz göz ardı edilmeyecekti. Başka bir deyişle, hedeflerine ulaşmak için vicdansız olmaları gerekiyordu. Hem Rusya’nın Bolşevikleri hem de Çin komünist hareketi, güç kazanma yolunda liberal şiddet ve aldatmacadan yararlandı.

Sovyet ve Çin komünist rejimlerinin vahşeti, dikkati Batı’da bulunan şiddetsiz komünizmden uzaklaştırdı. Fabian Topluluğu kılık değiştirme konusunda uzmanlaştı. Şiddet içermeyen sosyalizmin gerçek amaçlarını sıradan bir retorikle örtmek için İrlandalı oyun yazarı Bernard Shaw’u seçti. Shaw, The Intelligent Woman’s Guide to Socialism and Capitalism kitabının son sayfasında şunları yazdı: “Sosyalizmin gelir eşitliği ya da hiçbir şey anlamına geldiğini ve sosyalizmde fakir olmanıza asla izin verilmeyeceğini de açıkça belirttim. İsteseniz de istemeseniz de zorla beslenecek, giydirilecek, eve yerleştirilecek, öğretilecek ve çalıştırılacaksınız. Tüm bu zahmete değecek kadar güçlü bir karakterinizin olmadığı keşfedilirse, muhtemelen nazik bir şekilde öldürülebilirsiniz.” [6]

Nasıl Leninist bir rejim, kendi iktidarının alenen vahşiliğini azaltmayı bazen uygun bulabilirse, Batılı komünist partiler ve onların çeşitli cephe örgütleri, siyasi gündemlerini ilerletmek için şiddet ve diğer suç eylemlerini kullanmaktan çekinmezler.

2. Casusluk ve Dezenformasyon Savaşı

Komünizm, ulus konseptini sınıflı toplumun baskıcı bir yapısı olarak görür, bu nedenle vatanseverlik ve ulusal sadakat kavramlarını ortadan kaldırmayı hedefler. Komünist Manifesto’da, Marx ve Engels, “çalışan insanların vatanı yoktur” der. Manifesto, “Bütün ülkelerin işçileri, birleşin!” sözüyle son bulur.

Bolşevikler, Lenin’in önderliğinde dünyanın ilk sosyalist rejimini yarattılar ve hemen ardından tüm dünyada sosyalist devrimi kışkırtmak için Komintern’i kurdular. Sovyetler Birliği’nin ve Komintern’in amacı, yeryüzündeki her ulusun meşru rejimlerini devirmek ve proletarya için sosyalist bir dünya diktatörlüğü kurmaktı. 

Dünyanın dört bir yanındaki komünist partiler, Komintern’den rehberlik alıp onun fonlarını ve eğitimini kabul ettiler. Bolşevikler, emirlerindeki geniş imparatorluğun kaynaklarıyla dünyanın dört bir yanından aktivistleri içlerine aldılar ve onları kendi ülkelerinde yıkıcı operasyonlar yürütmeleri için eğittiler.

1919’da kurulan ABD Komünist Partisi (CPUSA), Komintern ve Bolşevikleri takip eden böyle bir organizasyondu. CPUSA’nın kendisi hiçbir zaman büyük bir siyasi güç haline gelmemiş olsa da, Birleşik Devletler üzerindeki etkisi önemliydi. CPUSA, işçi ve öğrenci hareketlerine, kiliseye ve hükümete sızmak için aktivistler ve aktivist örgütlerle işbirliği yaptı.

1950’lerin sonlarında, Amerikan anti-komünist düşüncenin öncülerinden Fred Schwarz, ABD Temsilciler Meclisi’nde bir komiteye şunları söyledi: “Komünistlerin etkisini sayılarına göre yargılamaya çalışmak, bir teknenin sağlamlığını, var olan delikleri teknenin gövdesine kıyaslayarak belirlemeye çalışmak gibidir. Tek bir delik gemiyi batırabilir. Komünizm, halkı kontrol eden ve yönlendiren disiplinli bir azınlığın teorisidir. Hassas konumdaki tek bir kişi, binlerce kişiyi kontrol edebilir ve manipüle edebilir.” [7]

Sovyet ajanlarının II.Dünya Savaşı sırasında ABD hükümeti içinde aktif olduğu bugün biliniyor. Senatör Joseph McCarthy’nin anti-komünist çabalarına rağmen gerçekler, sol siyasetçiler, akademisyenler ve solcu medya tarafından halktan gizlendi.

1990’larda ABD hükümeti, II.Dünya Savaşı sırasında Amerikan istihbaratı tarafından kodu çözülen bir dizi Sovyet irtibat bilgilerinin yer aldığı Venona dosyalarının gizliliğini kaldırdı. Bu belgeler, Roosevelt yönetiminde çok gizli bilgilere erişimi olan üst düzey yetkililer de dahil olmak üzere ABD hükümetinde en az üç yüz Sovyet casusunun çalıştığını gösteriyordu. Ajanlar, konumlarını Amerikan siyasetini ve devlet idaresini etkilemek için kullandılar. Sovyet casusu olduğu tespit edilenler arasında ABD Hazine yetkilisi Harry Dexter White, Dışişleri Bakanlığı yetkilisi Alger Hiss ve Sovyetler Birliği’ne askeri ve atomik sırları ilettikleri için elektrikli sandalye ile idam edilen çift Julius ve Ethel Rosenberg bulunuyordu.

Venona projesi tarafından yakalanan ve şifresi çözülen bilgiler, buzdağının sadece görünen kısmıydı; ABD hükümetine Sovyet sızmasının tam boyutu bugün bile bilinmiyor. Bazı Sovyet ajanları, üst düzey Amerikan yetkilisi olarak çalışarak, ülkede önemli siyasi kararları etkileme fırsatı yakaladı.

Dışişleri Bakanlığı’nın Özel Siyasi İşler Bürosu’nun direktörü olarak görev yapan Hiss, II. Dünya Savaşı’nın sonundaki Yalta Konferansı’nda Başkan Franklin D. Roosevelt’in danışmanı olarak kilit bir rol oynadı. Savaş sonrası bölgesel düzenlemelerin belirlenmesinde, Birleşmiş Milletler Tüzüğü’nın hazırlanmasında, mahkum değişimi ve benzeri kararların alınmasında önemli rol oynadı.

White, Hazine Bakanı Henry Morgenthau Jr.’ın güvenilir bir elemanıydı. 1944 Bretton Woods uluslararası mali anlaşmasının oluşturulmasına yardım etti. Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası’nın mimarlarından biriydi. White, Çin Milliyetçi Partisi’ni (Kuomintang) yeraltı ÇKP üyesi olan Yi Zhaoding’i Çin Maliye Bakanlığı’na alması için ikna etti. 1941’de göreve gelen Yi, Kuomintang’ın itibarına zarar veren ve ÇKP’nin yükselişine sebep olan yıkıcı para reformlarının mimarıydı. [8] Bazı tarihçilerin iddiasına göre, Sovyet casusları ve onların sol sempatizanları, ABD dış politikasını oldukça etkiledi. Bu kişiler, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra başlayan Çin İç Savaşı sırasında ABD’nin Kuomintang’a askeri yardımını kesmesine sebep oldu. Ve nihayetinde, anakara Çin, ÇKP’nin eline geçti. [9]

Bir Sovyet muhbiri ve CPUSA üyesi olan ve daha sonra diğer casuslara karşı tanıklık eden Whittaker Chambers şunları söyledi: “Düşmanın ajanları, belge çalmanın çok daha ötesine giden bir konumdalardı. Ulusun dış politikasını, ülkenin baş düşmanın çıkarı doğrultusunda etkileyebilecek kadar güçlülerdi; ve sadece istisnai durumlarda değil …. aynı zamanda günden güne alınan kararların tamamında şaşırtıcı bir rol oynadılar.” [10]

1970’te Batı’ya sığınan eski bir KGB ajanı Yuri Bezmenov, yazılarında ve röportajlarında Sovyet yıkım yöntemlerini anlatmıştır. Bezmenov’a göre, köprüleri havaya uçuran veya gizli belgeleri çalmak için sinsice dolaşan James Bond tarzı popüler kültürün casusları gerçeklikten çok uzaklardı. KGB personelinin ve kaynaklarının yalnızca yüzde 10 ila 15’i geleneksel casusluk operasyonlarına tahsis edilmişti, geri kalanı ideolojik yıkımı sağlamakla görevliydi.

Tomas Schuman takma adıyla Bezmenov, yıkımın dört aşamada gerçekleştiğini söyledi: ahlakı bozma, istikrarsızlaştırma, kriz ve “normalleşme.” Bir nesil yetiştirmek için gerekli zaman kadar süren ilk aşama, düşman ülkede halkın gerçeklik algısını yıkmaya ve ahlakını bozmaya odaklanır; ikinci aşama sosyal kaos yaratır; üçüncüsü bir iç savaşa, devrime veya başka bir ülkenin istilasına yol açan bir krizi tetikler; bir sonraki adım ülkeyi Komünist Parti’nin kontrolü altına alan dördüncü ve son aşamadır. Buna normalleştirme denir.

Bezmenov, ilk aşamada üç tane yıkım ve ahlak bozma adımı olduğunu belirtti: fikirler, yapılar ve yaşam. Fikirler din, eğitim, medya ve kültürü kapsar. Yapılar arasında hükümet idaresi, hukuk sistemi, kanun yaptırımı, silahlı kuvvetler ve diplomasi yer alır. Yaşam, aileleri ve toplulukları, sağlığı ve farklı ırklardan ve sosyal sınıflardan insanlar arasındaki ilişkileri kapsar.

Örnek olarak Bezmenov, toplumda huzursuzluk yaratmak için eşitlik kavramının nasıl manipüle edildiğini açıkladı. Ajanlar, sosyal eşitlik davasını teşvik ederek, insanların kendi siyasi ve ekonomik koşullarından şikayetçi olmasını sağlarlar. Aktivizm ve sivil ayaklanma, ekonomik çıkmaz ile birleşerek giderek kötüleşen istikrarsızlık döngüsünde emek ve sermaye ilişkilerini daha da şiddetlendirir. Bu durum, komünist güçlerin devrimi veya istilası ile sonuçlanır. [11]

Sovyet bloğundan kaçmış en yüksek rütbeli istihbarat yetkilisi olan Ion Mihai Pacepa, 1978’de Amerika Birleşik Devletleri’ne sığındı. Komünist rejimlerin, ilk aşamayı gerçekleştirmek için Batı ülkelerine karşı psikolojik savaş ve kasten yanlış bilgilendirme stratejilerini nasıl uyguladığını daha da detaylı ortaya çıkardı. Pacepa’ya göre kasten yanlış bilgilendirmenin amacı insanların olayları sağduyu ile algılama yetisini değiştirmekti. İdeolojik değerler manipüle edildiğinde, insanlar, doğrudan kanıt sunulsa bile gerçeği anlayamaz veya kabul edemez hale gelirler. [12]

Bezmenov, ideolojik yıkımın ilk aşamasının genellikle on beş veya yirmi yıl—yani yeni bir neslin eğitimi için gereken süre kadar—sürdüğünü, ikinci aşamanın iki ila beş yıl, üçüncü aşamanın ise yalnızca iki ila altı ay sürdüğünü söyledi. Bezmenov, 1984 yılında verdiği bir röportajda, ilk aşamanın Sovyet yetkililerinin bile beklentisini aşarak büyük ölçüde tamamlandığını ifade etti.

Pek çok Sovyet casusu ve istihbarat yetkilisinin ifadeleri ve Soğuk Savaş’tan kalan açığa çıkmış gizli belgeler, sızma ve yıkma taktiklerinin, 1960’larda yaşanan kültür karşıtı hareketin arkasındaki itici güç olduğunu gösteriyor.

1950’de McCarthy, Amerikan hükümetine ve toplumuna komünist sızmanın boyutunu ifşa etmeye başladı. Ancak dört yıl sonra, Senato onu kınamak için oy kullandı ve hükümeti komünist etkiden kurtarma girişimleri askıya alındı. Bugün McCarthycilik, siyasi zulüm ile eş anlama gelmektedir. Bu, sol kanadın ideolojik mücadelede başarılı bir şekilde hakimiyet kurduğunun bir göstergesidir.

Sovyetler Birliği’nin dağılması ve Soğuk Savaş’ın sona ermesi komünist sızmayı azaltmadı. Sol kanat, zina yapanları, kürtaj yapanları, suçluları ve komünistleri korumak için mücadele ederken, medeniyete karşı gelmeyi ve anarşiyi desteklemektedir.

3. Yeni Düzenden İlericiliğe

24 Ekim 1929’da New York Borsası’nda panik başladı ve 12.9 milyon adet hisse senedi rekor seviyede işlem gördü. Kriz, finans sektöründen tüm ekonomiye yayıldı ve ardından gelen Büyük Buhran, dünyanın tüm sanayileşmiş ve gelişmekte olan uluslarına sıçradı. 1929’da yüzde 3 olan ABD işsizlik oranı, 1933’te işgücünün dörtte birine yükseldi. Sovyetler Birliği dışındaki başlıca sanayi ülkelerindeki sanayi üretim ortalama yüzde 27 düştü. [13]

1933’ün başlarında, Roosevelt’in başkanlık görevine başlamasının ardından ilk yüz gün içinde, krizi çözmeye yönelik birçok yasa tasarısı sunuldu. Kongre’nin Acil Bankacılık Yasası, Tarımsal Uyum Yasası, Ulusal Sanayii İyileştirme Yasası ve Sosyal Güvenlik Yasası gibi önemli reformları geçirmesiyle ekonomide devlet müdahalesini artıran politikalar izlendi. Roosevelt’in Yeni Düzen’i II.Dünya Savaşı’nın patlak vermesi ile temelde zayıflamış olsa da, o dönemde ortaya çıkan birçok kurum ve kuruluş, günümüze kadar Amerikan toplumunu şekillendirmeye devam etmiştir.

Roosevelt, yirminci yüzyılda iktidara gelmiş diğer tüm başkanlardan daha fazla kararname çıkardı. Buna rağmen, ABD’deki işsizlik oranı 1941’e kadar çift hanenin altına düşemedi ve savaş devam etmekteydi. Yeni Düzen’in gerçek etkisi, ABD hükümetine yüksek vergilendirme, büyük devlet ve ekonomik müdahalecilik düzenini yerleştirmekti.

Muhafazakâr düşünür Dinesh D’Souza, 2017 tarihli The Big Lie: Exposing the Nazi Roots of the American Left adlı kitabında Roosevelt’in Yeni Düzen’in merkezini oluşturan Ulusal Sanayii İyileştirme Yasası’nın aslında ABD serbest piyasasını yok etmeyi hedeflediğini savundu. [14]

Tarihçi Jim Powell’ın 2003 tarihli bir kitabı olan FDR’s Folly‘e göre, Yeni Düzen, Büyük Buhran’ı sona erdirmek yerine uzattı: Örneğin, Sosyal Güvenlik Yasası ve işçi kanunları, işsizliği teşvik ederken, yüksek vergiler sağlıklı işletmeye engel yaratıyordu. [15] Ekonomist ve Nobel Ödülü Sahibi Milton Friedman, Powell’ın çalışmasını övmüş ve şunları söylemiştir: “Doğruyu söylemek gerekirse—Powell’ın şüpheye yer vermeden gösterdiği gibi—Yeni Düzen, ekonomik sıkıntının düzelmesini engelledi, daha da uzattı ve işsizliği arttırdı ve en fazla müdahaleci ve maliyetli hükümet için gereken altyapıyı hazırladı. [16]

Başkan John F. Kennedy’nin 1963’te öldürülmesinden sonra göreve gelen Başkan Lyndon Johnson, 1964’te Birliğin Durumu konuşmasında “yoksulluğa ve işsizliğe karşı topyekun savaş” ilan etti ve ardından Mükemmel Toplum yerel programlarını başlattı. Kısa bir süre içinde Johnson bir dizi kararnameler yayınladı, yeni devlet kurumları kurdu, refah devletini güçlendirdi, vergileri artırdı ve hükümetin otoritesini önemli ölçüde genişletti.

Johnson’ın politikaları ile o dönemde komünist literatürde yer alan hedefler arasındaki benzerlikler dikkat çekiciydi. CPUSA’nın eski genel sekreteri Gus Hall şunları demiştir: “Mükemmel Topluma karşı Komünist tutum, aynı yatakta uyuyan iki insanın farklı rüyaları olabilir eski deyimiliyle özetlenebilir. … Sosyalizmi hayal ettiğimiz için bu politikaları destekliyoruz. “

CPUSA, Mükemmel Toplum girişimini desteklemiş olabilir, ancak niyeti Johnson’unkinden farklıydı. Johnson yönetimi, ABD’yi demokratik sistem altında iyileştirmeyi hedeflerken, Komünist Parti ABD’yi sosyalizme dönüştürmeyi hedefliyordu.

Mükemmel Toplum ve Yoksulluğa Karşı Savaş politikalarının en ciddi sonuçları üç aşamalıydı: Refaha bağımlılığı artırdı, insanları çalışmaktan caydırdı ve aile yapısına zarar verdi. Refah politikaları tek ebeveynli aileleri destekleyerek boşanmayı ve evlilik dışı çocuk doğurmayı teşvik etti. İstatistiklere göre 1940’ta evlilik dışı doğan çocukların oranı yüzde 3,8; 1965 yılında bu rakam yüzde 7,7’ye yükseldi. 1990’da, Mükemmel Toplum reformundan yirmi beş yıl sonra, rakam yüzde 28’di ve ardından 2012’de yüzde 40’a yükseldi. [17] Bu politikalar, azınlıkları, özellikle de Afrikalı Amerikalıları orantısız bir şekilde etkiledi.

Aile yapısının zayıflaması geniş kapsamlı sonuçlar doğurdu: kuşaklar süren yoksulluk, artan suç oranları, hükümet üzerinde artan mali yük, hanehalkı eğitiminin azalması ve daha yüksek gönüllü işsizlik oranına yol açan sosyal hak zihniyeti gibi.

İskoç tarihçi ve hukukçu Lord Alexander Fraser Tytler’a atfedilen bir söz vardır: “Bir demokrasi kalıcı bir hükümet biçimi olarak var olamaz. O, ancak çoğunluğun kamu hazinesinden kendilerine bağış sağlayabildiğini keşfedene kadar var olabilir. Ondan sonra, çoğunluk her zaman kamu hazinesinden en fazla faydayı vaat eden adaya oy verir, sonunda ortaya çıkan gevşek maliye politikası nedeniyle demokrasi çöker, her zaman bir diktatörlük, ardından monarşi gelir.” [18] Bu alıntı bazen Fransız tarihçi Alexis de Tocqueville’e de atfedilir.

Çinliler şöyle der: “Tasarruftan savurganlığa gitmek kolaydır; savurganlıktan tasarrufa dönmek zordur.” İnsanlar refaha bağımlı hale geldikten sonra, hükümetin sağladığı çeşitli faydalardan vazgeçmesi ve onları azaltması neredeyse imkansız bir hale gelir. Batı refah devleti, şu anda politikacıların ve yetkililerin çözüm bulamadığı bir siyasi bataklığa dönüşmüştür.

1970’lerde aşırı sol, Amerikan halkını tetikte tutan devrimci terimlerden vazgeçti ve onların yerine kulağa daha nötr gelen “liberalizm” ve “ilericilik” terimlerini benimsedi. Komünist ülkelerde yaşayan insanlar “ilerleme” terimine yabancı değillerdir çünkü bu terim uzun bir süredir Komünist Parti tarafından “komünizm” ile aynı anlama gelecek şekilde kullanılmıştır. Örneğin, “ilerici hareket” terimi “komünist hareketi”, “ilerici entelektüeller” ise “komünist yanlısı bireyleri” veya Komünist Parti’nin yeraltı üyelerini kastetmekteydi.

Bu arada liberalizm, ilericilikten çok farklı değildir çünkü benzer çağrışımlarda bulunur: yüksek vergiler; kapsamlı refah; büyük hükümet; din, ahlak ve geleneğin reddi; “sosyal adalet”in politik bir silah olarak kullanılması; “politik doğruculuk”; ve feminizmin, eşcinselliğin, cinsel sapıklığın militanca teşviki, vb.

Karmaşık tarihi olaylar esnasında doğru analizler ve yargılarda bulunmak gerçekten zor olduğundan, herhangi bir bireyi veya politik şahsiyeti hedef almak niyetinde değiliz. Yirminci yüzyılın başından beri komünizmin hayaletinin hem Doğu’da hem de Batı’da iş başında olduğu açıktır. Hayalet, şiddetli devrim Doğu’da başarıya ulaştığında, komünizmin etkisini Batı hükümetlerine ve toplumlarına yayarak onları daha da sola kaydırdı.

Büyük Buhran’ın ardından, Amerika Birleşik Devletleri, refah devleti gibi daha sosyalist politikalar benimsemeye başladı. Ateizm ve materyalizm, Amerikan toplumunun ahlaki yapısını bozdu. İnsanlar Tanrı’dan ve geleneksel ahlaktan uzaklaşarak yalan ve yanlış bilgilere karşı dirençlerini yitirdiler.

4. Batı’nın Kültür Devrimi

Modern tarihte bir dönüm noktası olan 1960’lar, Doğu’dan Batı’ya uzanan eşi görülmemiş bir kültür karşıtı harekete tanık olmuştur. ÇKP’nin Kültür Devrimi’nin tersine, Batı karşı kültür hareketinin birden çok odak noktası veya daha doğrusu bir odak eksikliği varmış gibi görünüyordu.

1960’ların ortalarından 70’lere kadar, karşı kültür hareketinin çoğunlukla genç katılımcıları çeşitli arayışlar içerisindeydi. Bazıları Vietnam Savaşı’na karşı çıktı; bazıları medeni haklar için savaştı; bazıları feminizmi savundu ve ataerkilliği kınadı; bazıları eşcinsel haklar için çabaladı. Ayrıca, cinsel özgürlüğü, haz almayı, uyuşturucuyu ve rock ‘n’ roll müziği savunan gelenek ve otoriteye karşı gelen çok sayıda hareket ortaya çıktı.

Batı Kültür Devrimi’nin amacı, Hıristiyan medeniyetini ve geleneksel kültürünü yok etmekti. Görünüşte düzensiz ve kaotik olmasına rağmen, bu uluslararası kültürel değişim komünizmden kaynaklanıyordu. Hareketin genç katılımcıları “Üç M”ye yani Marx’a, Marcuse’ye ve Mao’ya tapıyorlardı.

Herbert Marcuse, Frankfurt Okulu’nun önemli bir üyesiydi. Frankfurt okulu, bir zamanlar Frankfurt Üniversitesi olarak bilinen yerde 1923’te kurulan Sosyal Araştırma Enstitüsü’nde çalışan bir grup Marksist entelektüele verilen isimdir. Okulun kurucuları, Batı medeniyetine saldırmak ve Marksizmi kültürel alana yaymak için “eleştirel teori” kavramını kullandılar.

Frankfurt Okulu’nun kurucularından biri Macar Marksist György Lukács idi. Okulun amacının “Bizi Batı medeniyetinden kim kurtaracak?” sorusuna cevap vermek olduğunu belirtti.[19] Bunu detaylandırarak, Batı’yı karşılaştığı her uygarlığa ve kültüre karşı soykırım yapmak ile suçladı. Lukács’a göre Amerikan ve Batı medeniyeti, dünyanın en büyük ırkçı, cinsiyetçi, milliyetçi, yabancı düşmanı, Yahudi düşmanı, faşist ve narsist medeniyeti idi. Bu entellektüel söylem Batı’da “politik doğruculuğa” giden yolu açtı.

1935’te Frankfurt Okulu Marksistleri, Amerika Birleşik Devletleri’ne yerleştiler ve New York’taki Columbia Üniversitesi ile işbirliği yaptılar. Bu, onlara teorilerini Amerikan topraklarında yaymaları için bir fırsat verdi. Diğer solcu akademisyenlerin yardımıyla, birkaç nesil Amerikan gençliğini yozlaştırdılar.

Marksizmi Freudcu panseksüelizmle birleştiren Marcuse’nin teorileri cinsel özgürlük hareketini başlattı. Marcuse, kapitalist toplumda kişinin doğasına yönelik baskının onu sınırladığını ve özgürlüğünü elinden aldığına inanıyordu. Bu nedenle, toplumu sınırsız ve zahmetsiz bir zevk ütopyasına dönüştürmek için tüm geleneksel dinlere, ahlaka, düzene ve otoriteye karşı çıkmak gerekiyordu.

Marcuse’nin 1955 tarihli ünlü eseri Eros ve Uygarlık: Freud Üzerine Felsefi Bir İnceleme, iki özel nedenden ötürü Frankfurt bilim adamlarına ait çok sayıda eserin arasında önemli bir yer tutuyor: Birincisi, kitap Marx ve Freud’un düşüncelerini birleştirerek Marx’ın siyaset ve ekonomi eleştirilerini kültür ve psikoloji üzerine bir eleştiriye dönüştürüyor. İkincisi, kitap Frankfurt teorisyenleri ile genç okuyucular arasında köprü kurarak 1960’ların kültürel isyanına yardımcı oluyor.

Marcuse, karşı kültür hareketinin “bir kültürel devrim” olarak adlandırılabileceğini söyledi, “çünkü protesto, mevcut toplumun ahlakı da dahil olmak üzere tüm kültürel kuruma yönelikti.” Şöyle devam etti: “Tam emin olarak söyleyebileceğimiz bir şey var: geleneksel devrim fikri ve geleneksel devrim stratejisi sona erdi. Bu fikirler eski moda. … Yapmamız gereken şey, sistemin dağıtılarak ve yok edilerek parçalanmasıdır.” [20]

İsyankar gençlerin çok azı Frankfurt Okulu’nun gizli teorilerini kavrayabilmişti, ancak Marcuse’nin fikirleri çok basitti: Gelenek karşıtı, otorite karşıtı ve ahlak karşıtı olun. Kısıtlama olmaksızın seks, uyuşturucu ve rock ‘n’ roll ile kendinizi şımartın. Hatta “savaşma, seviş” ifadesini bile ortaya attı. Kişi tüm otoriteye ve toplumsal normlara hayır dediği sürece, “asil” devrimci davanın bir üyesi olarak kabul edilecekti. Devrimci olmak o kadar basit ve kolaydı ki, o zamanlar bu kadar çok gencin harekete katılması şaşırtıcı olmadı.

Şunu da vurgulamak gerekir ki, birçok isyankar genç kendi isteğiyle hareket etse de, hareketin ön saflarında yer alan radikal öğrenci liderleri dış komünist güçler tarafından eğitilip, manipüle edildiler. Örneğin, ABD’li öğrenci aktivist örgütü Demokratik Toplum için Öğrenciler (SDS) liderleri, FBI raporlarına göre Kübalı casuslar tarafından eğitildiler.

Savaş karşıtı öğrenci protestoları doğrudan komünist gruplar tarafından organize edildi ve teşvik edildi. Bu gruplardan biri, 1969’da SDS çöktüğünde devreye giren aşırı sol örgüt Weather Underground idi. 

Weather Underground o yıl yaptığı bir açıklamada şu cümleleri kullandı: “Asya, Afrika ve Latin Amerika’nın devrimci halkları ile Amerika Birleşik Devletleri’nin başını çektiği emperyalist güçler arasındaki çelişki, çağdaş dünyadaki temel çelişkidir. Bu çelişkinin ortaya çıkması, tüm dünya halkının ABD emperyalizmine ve onun uşaklarına karşı mücadelesini teşvik etmektedir.”

Bu cümleler, komünist Çin’in o zamanki en güçlü ikinci lideri olan Lin Biao tarafından kaleme alınan “Yaşasın Halk Savaşının Zaferi!” makalesinden alınmıştı. [21]

Nasıl Kültür Devrimi geleneksel Çin kültürüne geri dönüşü olmayan bir zarar verdiyse, karşı kültür hareketi de Batı toplumunda devasa bir karışıklığa sebep oldu. Birincisi, toplumun düşük seviyelerine ait olan veya ana akım kültüründen sapmış bir takım davranışları normalleştirdi. Cinsel özgürlük, uyuşturucu ve rock ‘n’ roll, gençliğin ahlaki değerlerini hızla aşındırıp, onları Tanrı’ya, geleneğe ve topluma karşı yıpratıcı bir güce dönüştürdü.

İkincisi, karşı kültür hareketi kaotik aktivizm için bir emsal oluşturdu ve geniş bir yelpazede antisosyal ve anti-Amerikan düşünce biçimlerini teşvik etti, ardından sokak protestolarına ve kültür savaşına zemin hazırladı.

Üçüncüsü, 1960’ların gençleri aktivist yaşam tarzlarını sonlandırdıktan sonra, üniversitelere ve araştırma enstitülerine girdiler, yüksek lisans ve doktoralarını tamamladılar ve Amerika’nın ana akım toplumuna girdiler. Marksist dünya görüşünü ve değerlerini eğitime, medyaya, siyasete ve iş dünyasına taşıdılar ve ülke çapında şiddet içermeyen bir devrimi devam ettirdiler.

1980’lerden bu yana, Sol büyük ölçüde kontrolü ele aldı ve ana akım medyada, akademi dünyasında ve Hollywood’da kaleler kurdu. Ronald Reagan’ın başkanlığı bu eğilimi kısaca tersine çevirdi, ancak 1990’larda yeniden başlayıp son yıllarda zirveye ulaştı.

5. Savaş Karşıtı ve Sivil Haklar Hareketleri 

George Orwell’in Bin Dokuz Yüz Seksen Dört romanında, dört ana Okyanus  bakanlıklarından biri, Parti’nin askeri işlerini denetleyen Barış Bakanlığı’dır. Barış Bakanlığı’nın asıl anlamı barışın tam tersine komünistler tarafından kullanılan bir stratejiye işaret eder: Birinin gücü düşmanın gücünden daha zayıfsa, barış isteğini ilan eder; bir zeytin dalı uzatmak ani bir saldırıyı gizlemenin en iyi yoludur.

Sovyetler Birliği ve diğer komünist ülkeler, Batı’ya sızmak ve silahsızlandırmak için kullanılan bu stratejinin usta uygulayıcıları olduklarını kanıtladılar. II.Dünya Savaşı sona erdikten hemen sonra—ABD hala atom bombasını üreten ve kullanan tek ülke iken—Dünya Barış Konseyi kuruldu. İlk başkanı, Fransız Komünist Partisi üyesi Fransız fizikçi Frédéric Joliot-Curie oldu.

Savaşta büyük kayıplar veren Sovyetler Birliği, Batı’dan gelen baskıyı engellemek için agresif bir şekilde dünya barışını destekleyen bir taktik uyguladı. Dünya Barış Konseyi, Sovyet Komünist Partisi’ne bağlı bir örgüt olan Sovyet Barışı Savunma Komitesi’nin doğrudan tesiri altına girdi. Konsey, Sovyetler Birliği’ni barışsever bir ulus olarak ilan eden, ABD’yi ise hegemonik savaş kışkırtıcısı olmakla suçlayan dünya çapında bir kampanya yürüttü. Üst düzey Sovyet yetkilisi ve ideolojik lider Mikhail Suslov tarafından öne çıkan bir slogan olan “barış için mücadele”, Sovyet söyleminin demirbaşı oldu.

Suslov 1950 propaganda yazısında, “Mevcut savaş karşıtı hareket, geniş halk kitlelerinin barışı koruma ve saldırganların insanlığı başka bir katliamın uçurumuna sürüklemesini önleme iradesine ve isteğine tanıklık ediyor” diye yazdı. “Şimdi görev, kitlelerin bu iradesini Anglo-Amerikan savaş kışkırtıcılarının planlarını ve önlemlerini bozmayı amaçlayan aktif, somut eylemlere dönüştürmektir.” [22]

“Dünya barışı”, kamuoyunun özgür dünyaya karşı savaşında komünist cephelerden biri haline geldi. Sovyetler Birliği, Dünya Sendikalar Federasyonu, Kadınların Uluslararası Demokratik Federasyonu, Uluslararası Gazeteciler Federasyonu, Dünya Demokratik Gençlik Federasyonu ve Dünya Bilimsel İşçiler Federasyonu gibi komünist hedefleri teşvik eden çok sayıda kuruluş ve gruba sponsor oldu.

Önde gelen bir Sovyet muhalifi Vladimir Bukovsky 1982’de şöyle yazdı: “Eski kuşaktan insanlar 1950’lerin yürüyüşlerini, mitinglerini ve protestolarını hala hatırlayabilirler. … Tüm kampanyanın sözde Barış Fonu ve Sovyet egemenliğindeki Dünya Barış Konseyi aracılığıyla Moskova’dan organize edildiği, yürütüldüğü ve finanse edildiği artık bir sır değil.” [23]

ABD Komünist Partisi eski Genel Sekreteri Gus Hall şöyle demişti: “Barış için mücadeleyi büyütmek, seviyesini yükseltmek, çok daha fazla sayıda insanı dahil etmek, bunu her toplululukta, her halk örgütünde, her işçi sendikasında, her kilisede, her evde, her sokakta ve insanların biraraya geldiği her ortamda bir mesele haline getirmek gerekiyor.” [24]

Sovyetler, Soğuk Savaş sırasında üç dalga halinde ve ilki 1950’lerde olmak üzere, “barış için mücadele” hareketini ileri sürdüler. İkinci dalga, 1960’ların ve 1970’lerin savaş karşıtı hareketiydi. 1992’de ABD’ye sığınan Sovyet GRU (askeri istihbarat) eski subayı Stanislav Lunev, “GRU ve KGB, Amerika ve yurtdışındaki hemen hemen her savaş karşıtı hareket ve örgütün finanse edilmesine yardımcı olmuştur” dedi. [25]

Vietnam savaşı karşıtı hareketi sırasında eski bir Marksist ve aktivist olan Ronald Radosh, “Amacımız, hiçbir zaman savaşı sona erdirmek değildi, ülkemizde yeni bir devrimci sosyalist hareket yaratmak için savaş karşıtı duyarlılığı kullanmaktı” dedi. [26]

Son büyük savaş karşıtı hareket, ABD’nin stratejik olarak Avrupa’ya orta menzilli nükleer füzeler yerleştirdiği 1980’lerin başında gerçekleşti. Savaş karşıtı protestocular, hem Birleşik Devletler hem de Sovyetler Birliği’nin nükleer silahlarını sınırlandırmasını talep etti ve 1987’de Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması (INF) oluşturuldu. Sovyet bloğunda ifade özgürlüğü ve siyasi şeffaflık eksikliği göz önüne alındığında, anlaşma şartları ancak demokratik Batı’da etkili bir şekilde güvence altına alınabildi. Soğuk Savaş’ın ardından, komünist veya radikal sol bağları olan örgütler, özellikle Teröre Karşı Savaş’ın başlamasından sonra, ABD’nin savaş karşıtı hareketinin yönlendirilmesinde önemli bir rol oynamaya devam ettiler. [27]

Komünistler ayrıca Amerikan sivil haklar hareketini gasp etmek için çaba sarf ettiler. 1920’lerin sonlarından başlayarak, Amerika Komünist İşçi Partisi, zenciler arasında büyük bir devrim potansiyeli olduğuna inanıyordu. [28] 1935’te yayınlanan bir komünist propaganda el kitabı olan, Sovyet Amerika’nın Zencileri, Amerika’nın Güneyi’nde, Siyahlar Cumhuriyeti’nin kurulması da dahil olmak üzere, genel proleter devrimle birleştirilecek bir ırkçı devrim öne sürmüştü. [29]

1960’larda sivil haklar hareketinin elementleri Sovyet ve Çin komünist partilerinden destek aldı. Aşırı uçta yer alan Devrimci Aksiyon Hareketi ve Maoist Kara Panter Partisi, ÇKP tarafından desteklendi veya onun etkisi altına girdi. 1965 yazında, birçok Amerikan şehri ırkçı isyanlarıyla yağmalandı. Leonard Patterson, ABD Komünist Partisi’nden çekildikten sonra, aşırı uçtaki zenci örgütlere liderlik edenlerin Parti’nin güçlü desteğinden faydalandıklarını ifade etti. Hem kendisi hem de Hall, Moskova’da eğitim almıştı. [30]

Kara Panter Partisi, örgütsel yapısı ya da ideolojik programı açısından, rol modeli olarak ÇKP’yi örnek aldı. Mao’nun “siyasi güç silahın namlusundan doğar” ve “tüm güç halka aittir” gibi sloganlarını kullandı. Mao’nun Küçük Kırmızı Kitabı tüm üyelerin okuması gereken bir kitaptı. ÇKP gibi Kara Panterler de şiddetli devrimi savundu. Panterlerin liderlerinden biri olan Eldridge Cleaver, 1968’de bir terör, şiddet ve gerilla savaşı dalgası öngördü. Birçok Kara Panter toplantısında katılımcılar, aynı Çin’deki Kızıl Muhafızlar’ın yaptığı gibi Küçük Kırmızı Kitabı ellerinde sallıyorlardı. [31]

Sivil haklar hareketi ırk ilişkilerini başarılı bir şekilde kamusal tartışmaya taşıdı ve Amerikalıların yasalar, gösteriler, boykotlar ve eğitim gibi barışçıl yollarla ülkenin en derin bölünmelerinden bazılarını iyileştirmelerine yardımcı oldu. Ancak, solcu devrimciler, ırksal çatışmayı radikal çıkarları için bir sıçrama tahtası olarak kullanmaya devam ettiler. [32]

Devamı gelecek… Beşinci Bölüm, Kısım II

22 Nisan 2020’de güncellendi.

İngilizcesi için: How the Specter of Communism Is Ruling Our World

Önceki bölümler:

Önsöz: Komünizmin Hayaleti Dünyamıza Nasıl Hükmediyor?

Giriş: Komünizmin Hayaleti Dünyamıza Nasıl Hükmediyor?

Birinci Bölüm: Hayaletin İnsanlığı Yok Etme Stratejileri

İkinci Bölüm: Komünizmin Avrupa’daki Başlangıcı

Üçüncü Bölüm: Doğu’daki Zulüm

Dördüncü Bölüm: Devrimin Dış Ülkelere Sızması

Referanslar

1. Joseph (Jake) Klein, “Trevor Loudon ile Röportaj,” Capital Research Center, 24 Şubat 2017, 16 Nisan 2020’de erişildi, https://capitalresearch.org/article/an-interview-with-trevor-loudon.

2. Karl Marx and Friedrich Engels, “Manifesto of the Communist Party,” in Marx & Engels Selected Works, vol. 1, trans. Samuel Moore, ed. Andy Blunden (Moscow: Progress Publishers, 1969), Marxists Internet Archive, 17 Nisan 2020’de erişildi, https://www.marxists.org/archive/marx/works/1848/communist-manifesto/ch04.htm.

3. “Our History,” Fabian Society, 6 Mart 2020’de erişildi, https://fabians.org.uk/about-us/our-history.

4. Mary Agnes Hamilton, Sidney and Beatrice Webb: A Study in Contemporary Biography (London: Sampson Low, Marston & Co., 1932).

5. Vladimir Lenin, ‘Left Wing’ Communism: An Infantile Disorder (Moscow: Foreign Languages Publishing House, 1952), 47.

6. George Bernard Shaw, The Intelligent Woman’s Guide to Socialism and Capitalism (New York: Brentano’s Publishers, 1928), 470.

7. US Congress, House, Committee on Un-American Activities, Communist Legal Subversion: The Role of the Communist Lawyer: Report, 86th Cong., 1st sess., February 16, 1959.

8. John Earl Haynes and Harvey Klehr, Venona: Decoding Soviet Espionage in America (New Haven: Yale University Press, 1999), 138–145.

9. M. Stanton Evans and Herbert Romerstein, Stalin’s Secret Agents: The Subversion of Roosevelt’s Government (New York: Threshold Editions, 2012).

10. Whittaker Chambers, Witness (New York: Random House, 1952).

11. Tomas Schuman (Yuri Bezmenov), Love Letter to America (Los Angeles: Maxims Books, 1984), 21–46.

12. Ion Mihai Pacepa and Ronald J. Rychlak, Disinformation: Former Spy Chief Reveals Secret Strategies for Undermining Freedom, Attacking Religion, and Promoting Terrorism (Washington, DC: WND Books Inc., 2013).

13. Bureau of the Census, “Historical Statistics of the United States: Colonial Times to 1970, Part 2,” 16 Nisan 2020’de erişildi, https://www.census.gov/history/pdf/1930-39unemployment.pdf

14. Dinesh D’Souza, The Big Lie: Exposing the Nazi Roots of the American Left (Washington, DC: Regnery Publishing, 2017).

15. Jim Powell, FDR’s Folly: How Roosevelt and His New Deal Prolonged the Great Depression (New York: Crown Forum, 2003).

16. Milton Friedman, as quoted in Powell, FDR’s Folly, back cover.

17. Nicholas Eberstadt, “The Great Society at 50: What LBJ wrought,” American Enterprise Institute, May 9, 2014, 16 Nisan 2020’de erişildi, https://www.aei.org/articles/the-great-society-at-50.

18. Elmer T. Peterson, “This Is the Hard Core of Freedom,” The Daily Oklahoman, December 9, 1951.

19. William S. Lind, ‘Political Correctness:’ A Short History of an Ideology (Washington, DC: Free Congress Foundation, 2004), 4–5.

20. Ibid., 10.

21. Lin Biao, “Defeat US Imperialism and Its Lackeys by People’s War,” in Long Live the Victory of People’s War! (Beijing: Foreign Language Press, 1965).

22. Mikhail Suslov, “The Defense of Peace and the Struggle Against the Warmongers” (New Century Publishers, February 1950), Marxists Internet Archive, 17 Nisan 2020’de erişildi, https://www.marxists.org/archive/suslov/1949/11/x01.htm.

23. Vladimir Bukovsky, “The Peace Movement & the Soviet Union,” Commentary Magazine, May 1982, 17 Nisan 2020’de erişildi, https://www.commentarymagazine.com/articles/the-peace-movement-the-soviet-union.

24. US Congress, Congressional Record: Proceedings and Debates, 88th Cong., 1st sess., Vol. 109, Part 1, January 9, 1963–January 30, 1963.

25. Stanislav Lunev and Ira Winkler, Through the Eyes of the Enemy: The Autobiography of Stanislav Lunev (Washington, DC: Regnery Publishing, 1998).

26. Ronald Radosh, as quoted in Robert Chandler, Shadow World: Resurgent Russia, the Global New Left, and Radical Islam (Washington, DC.: Regnery Publishing, 2008), 389.

27. “AIM Report: Communists Run Anti-War Movement,” Accuracy in Media, February 19, 2003, https://www.aim.org/aim-report/aim-report-communists-run-anti-war-movement.

28. John Pepper (Joseph Pogani), American Negro Problems (New York: Workers Library Publishers, 1928), Marxists Internet Archive, 17 Nisan 2020’de erişildi, https://www.marxists.org/history/usa/parties/cpusa/1928/nomonth/0000-pepper-negroproblems.pdf.

29. James W. Ford and James S. Allen, The Negroes in a Soviet America(New York: Workers Library Publishers, 1935), 24–30.

30. Leonard Patterson, “I Trained in Moscow for Black Revolution,” Speakers Bureau of the John Birch Society, YouTube video, posted by Swamp Yankee, August 20, 2011, https://www.youtube.com/watch?v=GuXQjk4zhZs.

31. G. Louis Heath, ed., Off the Pigs! The History and Literature of the Black Panther Party (Metuchen, NJ: Scarecrow Press, 1976), 61.

32. Thurston Powers, “How Black Lives Matter Is Bringing Back Traditional Marxism,” The Federalist, September 28, 2016, http://thefederalist.com/2016/09/28/black-lives-matter-bringing-back-traditional-marxism.

Devamı gelecek… Beşinci Bölüm, 2. Kısım

Tüm bölümler: 

Önsöz: Komünizmin Hayaleti Dünyamıza Nasıl Hükmediyor?

Giriş: Komünizmin Hayaleti Dünyamıza Nasıl Hükmediyor?

Birinci Bölüm: Hayaletin İnsanlığı Yok Etme Stratejileri

İkinci Bölüm: Komünizmin Avrupa’daki Başlangıcı

Üçüncü Bölüm: Doğu’daki Zulüm

Dördüncü Bölüm: Devrimin Dış Ülkelere Sızması

Beşinci Bölüm, 1. Kısım: Batıya Sızmak

İngilizcesi için: How the Specter of Communism Is Ruling Our World

Yorumlar kapalı, ancak trackbacks Ve pingback'ler açık.