ABD Seçimleri Özgürlük ve Komünizm Arasındaki Savaşı Ortaya Koyuyor

Siyasi Sağ ve Solun ötesine geçen bir seçim

(Tom Pennington/Getty Images)

Gazetemizin kurucuları komünist bir rejimden Amerika’ya gelmek için kaçtıklarında, bu büyük ulusun bir gün komünizm ve özgürlük arasındaki savaşın odak noktası olacağını hiç beklemiyorlardı.

Pek çok Amerikalı, komünizmin soyut bir kavram olduğuna, çoktan kapımızda belirdiğinin farkına varmadan yalnızca uzaktaki ulusları etkileyen bir şey olduğuna inanıyor.

Komünizm, Amerika’da sosyalizm, ilerlemecilik, liberalizm, neo-Marksizm vb. gibi isimler altında, önce Sovyetler Birliği ve şimdi de Çin Komünist Partisi (ÇKP) tarafından onlarca yıllık sistematik bir yıkım süreciyle yavaş bir süreçte yayıldı.

Amerika’nın geleceği ve bununla birlikte dünyanın geri kalanı için yapılan bu toplu savaş, şimdi ABD başkanlık seçimlerinde doruğa çıkıyor.

Bu, partizanlığı ve parti üyeliğini aşan bir çatışmadır.

Tanrı’ya olan inanç Amerika için her zaman temel olmuştur. İlk sömürgeciler dinlerini özgürce yaşayabilmek için Amerika Birleşik Devletleri’ne kaçtılar. Amerika Birleşik Devletleri, hepimizin Tanrı tarafından eşit olarak yaratıldığına ve haklarımızın Yaradan tarafından bahşedildiği inancı üzerine kurulmuştur. ABD’nin sloganı “Tanrıya güveniyoruz.” olmuştur.

Tanrı’ya inanç ve bu inançtan türetilen ilkeler, Amerika Birleşik Devletleri’nin özgürlük, demokrasi ve refahtan yararlanabilmesinin temel nedenleridir ve Birleşik Devletler’in bugün olduğu ulus haline gelmesinin temel nedenleridir.

Bu büyük gelenekte, oy vermek, her yurttaşın devleti kimin yöneteceği konusundaki sorumluluğunu aldığı kutsal bir görevdir. Bu yıl rekor sayıda Amerikalı bir sonraki liderlerini seçmek için oy kullandı.

O zamandan beri bu sürecin altüst edildiğini öğrendik. Seçimlerin sonucunu değiştirmeye yönelik sistematik bir çabaya işaret eden çok sayıda inandırıcı seçmen dolandırıcılığı iddiası ortaya çıktı.

Aşırı sol ve arkasındaki komünist şeytan – Karl Marx’ın bir zamanlar Avrupa’ya musallat olan olarak tanımladığı güç – insanları haklarından ve özgürlüklerinden mahrum etmek için yalanlar, dolandırıcılık ve manipülasyonu kullanıyor.

ABD’nin iki büyük partisinden biri olan Demokrat Parti, artık eskiden olduğu gibi bir siyasi parti değil. On yıllar boyunca, tarihteki en acımasız ve baskıcı komünist rejimleri yaratan aynı Marksist ideolojinin içine yavaş yavaş sızdı.

Sosyalizm ve onunla ilişkili fikirleri içeren komünist ideoloji normal bir ideoloji değildir. En az 100 milyon insanın doğal olmayan ölümlerine neden olan bir ideolojidir.

Komünist ideoloji, insanların kafasını karıştırmak için “eşitlik” ve “politik doğruluk” gibi görünüşte doğru kavramları kullanır. İdeolojisi, eğitim, medya ve sanat dahil toplumumuzun tüm alanlarına sızmıştır. İnanç, din, ahlak, kültür, aile, sanat, eğitim, hukuk vb. dahil geleneksel olan her şeyi vicdansız bir şekilde yok eder ve insanları ahlaksızlığa sürükler.

Bu, Venezuela gibi bir zamanlar gelişen ulusları uçuruma sürükleyen ve insanları ilahi olana duydukları inançtan devlete bağlılığa yönlendirerek Çin’deki 5.000 yıllık kültürü yok edebilen totaliter bir ideolojidir.

İnsanoğlunun savunduğu, iyi olan her şeyin sistematik olarak ortadan kaldırılmasıdır. İyilik, adalet, gerçeklik ve şefkatle taban tabana zıttır.

Bu ideoloji sadece insanların ruhlarını ve Tanrı’ya olan dürüst inançlarını baltalamakla kalmadı, aynı zamanda Amerikan halkını ve tüm insanlığı tehlikenin eşiğine getirdi.

İyi ve Kötü Arasında Bir Seçim

Bu, parti çizgilerini aşan bir çatışma, biz Amerikalılar olarak kuruluş ilkelerimize sadık kalıp Tanrı’nın iradesine uyup uymayacağımız ya da en temel haklarımızı kontrol edip yok etmeye çalışan güçlerin etkisi altında kalıp kalmayacağımız arasındaki bir savaş.

Bu gelişi güzel söylediğimiz birşey değil; kurucularımız komünist totalitarizmi yaşadıkları için onun yıkıcı gücünü anlıyorlar.

Bir medya kuruluşu olarak bağımsızız ve siyasi konularda veya adaylarda pozisyon almıyoruz, bunun yerine hakikat ve adaleti destekliyoruz.

Amerika şimdi komünist bir uçuruma düşmenin eşiğine geldi.

Bu savaşın merkezinde şimdi, sosyalizme ve komünizme açıkça hayır diyen ve etkisini ve nüfuzunu ülke çapında gösterdiği çaba ile göğüsleyerek Çin rejimine on yıllarca yıldır verilen tavizleri sona erdiren Başkan Donald Trump bulunuyor.

Trump, tarihin bu kritik anında ÇKP’nin karşısında durdu.

Komünist Çin için gidişat açıktır: Trump, geleneğe değer veren ve komünizme karşı çıkan bir Amerikan başkanıdır ve liderlik ettiği sürece, Çin rejimi on yıllardır Amerika’yı ve onunla birlikte, özgür dünyanın geri kalanı devirmek hedefinde başarılı olamayacağını bilir.  

Kapılarımızda yönetimimizi ele geçirmeye hazır komünist Çin var. Çin Komunist Partisi (ÇKP) on yıllar boyunca ABD sistemini dikkatlice inceledi ve şimdi açık toplumumuzdan başarıyla yararlanarak ülkemize sızdı.

İçeride, Black Lives Matter (kurucuları kendilerini “Marksist” olarak tanımlayan ve ÇKP yanlısı gruplarla bağları olan, siyahların hayatını geniş ölçüde destekleyen insanlarla bağları olmayan örgüt) ve Antifa gibi protestoları ve isyanları organize eden aşırı sol gruplar var. Bu hareket, ulusun kültürel mirasını ve geleneklerini yok eden ÇKP’nin Kültür Devrimi’ne benzer bir harekettir. Tıpkı Kültür Devrimi’nin Çin karşıtı olması gibi, bu hareket de Amerikan karşıtı bir harekettir. Hareketin ideolojisinin özü, Çin’deki komünist hareketinkinden farklı değildir ve Amerika’yı yıkmaya hazır olan ÇKP ile el ele gider.

Bu seçimin etkisi çok kapsamlıdır. Dünyanın dört bir yanındaki insanlara, hükümetlere ve kuruluşlara komünist şeytanın yanında mı yoksa gelenek ve evrensel değerlerin yanında mı duracaklarına karar vermeleri gerektiğini açıkça belirtmiştir.

Gittikçe daha fazla insan, 2020 ABD seçiminin iki partili bir mücadele olmadığını, Trump ve Joe Biden arasındaki bir anlaşmazlık olmadığını, gelenek ve sosyalizm arasında bir savaş, iyiyle kötü arasında bir savaş, ilahi olanla komünist şeytan arasında bir savaş olduğunu anlıyor.

Çeviri: G. Hakan Koçman, Epoch Times Türkiye

Yorumlar kapalı, ancak trackbacks Ve pingback'ler açık.